Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir mesai bir hikaye

Bir mesai bir hikaye
 

Belli saatler arasında çalışıp, her gün belli işleri yapmak ne kadar da sıkıcı. Yetmezmiş gibi bir de mesaiye kalmak… Bir arkadaşım, çok çalıştığımızdan yakınmak için müthiş bir anlatım buldu; “ruhumuzu şeytana sattık” diyor. Bitmiyor, işler bir türlü bitmiyor. Elimizin altında bütün teknoloji ama zaman mı bereketsiz biz mi beceriksiziz? Herkes mesaide. Harıl harıl çalışıyoruz. Ben bu koşturmacadan sıkıldığım için kendimi bir okula atıverdim saatleri düzenlidir diye ama ne düzeni? Burada da bitmiyor işler. Gene parmaklarımı klavyeden çekemediğim bir günün akşamında, herkes gittikten sonra söylene söylene çalışıp; işimi bitirdim ve beni eve götürecek servise bindim en sonunda. Benim burada ne işim var? Bu yol biter mi? Uyusam şoförümüze ayıp olur mu?...Kendime yol başlıkları ararken müthiş bir sohbetle karşılaştım. Zaman su gibi aktı gitti. Eve vardığımda, çok severek izlediğim bir dizinin haftalık finaline gelmiş gibi hissettim kendimi. Bütün yorgunluğum gitti. Bu saate kadar çalışmasaydım ne Ahmet Ağbi’yi tanıyacaktım bu kadar yakından ne de sonrasında da anlatmaya devam edeceği hikayelerini dinleyebilecektim. Siz de bu gün mesaiye kalacak mısınız?

Ahmet…Urfa’lı bir servis şoförü. Arabaya biner binmez başladı anlatmaya. Anlattıkça coştu; coştukça anlattı. Öyle ki yolu yarıladığımızda, artık dürte dürte bahsediyordu hayat hikayesinden.

On dokuz yaşında bir ağabeyi ölmüş. “ Babam, babasının adını koymuş ağama ama yaşamamış. Sonra da ben olmuşum. Bana da Ahmet demiş”. Bir gün belediyeden bir kağıt geçmiş ölmüş ağabeyinin adaşı olan Ahmet’in eline. Babası, ölen oğlunun ölüm belgelerini çıkartmadığı için “ ya gelin yaşıyor belgesi çıkartın ya da vefat işlemlerini yapın” diye. .

Yaşayan Ahmet’e de birileri akıl vermiş o sırada. “Erkenden askere git. Orada da ehliyetini çıkartırsın. Gelince de mis gibi şoförlük yaparsın Arabistan’a”..

“Herkes tanıdık. Ben, babamın ruhu duymadan aldım sülüsü. Gitmeden bir gece evvel, hepberaber kahvede otururken biri konuşmasaydı “e oğlum hayırlı olsun, Kütahya’ya gidiyormuşsun” diye; o gece de olmayacaktı babamın haberi ama yakayı ele verdik.


- Oğlum ne Kütahya’sı?

- Gidiyorum baba.

- Nereye?

- Askereee..Sülüsüm geldi.


“Bir gün önce duysaydı, ne yapıp edip engellerdi beni ama eli kolu bağlandı son gece olduğundan. Boyum tutmuş, kilom tamam. Kütahya’da, elli Urfalı’yla beraber, onlardan beş-altı yaş küçük olarak yaptım askerliğimi”..

Evin yaşayan tek erkek çocuğu olduğundan, elini bile sürmemiş o ana kadar hiçbir işe ama askerde öyle bir tarif etmiş ki çiğköftenin yapılışını, elli kişinin arasından sıyrılıvermiş hemen. “Elemeler de işin komedisi bacım..Biberi unuttu malzemeleri sayan bir asker. Biberi en başta saymayan adam, çiğköfteden ne anlar diye gönderdi komutan. Bense hemen sordum; yanına salata mı istersiniz, cacık mı diye. Haftada iki gün yaptım askerliğim bitene dek. Benim görevim o oldu. Zaten silah taşı, bir de onunla yürü kilometrelerce deseler yapamam ki…İmkanı yok. Kısacası diyeceğim şu ki elime silah, yüzüme traş bıçağı değmeden, on beş yaşında yaptım askerliğimi ben. İyiki de yapmışım. Döndükten iki ay sonra babamı kaybettim. Askerde aldığım ehliyetle de başladım çalışmaya…”

 
Toplam blog
: 7
: 386
Kayıt tarihi
: 30.06.07
 
 

Anneyim, sevdim, sevildim, terk edildim, kavga ettim, ben de haksızlıklar yaptım en az bana yapılanl..