Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '20

 
Kategori
Öykü
 

BİR ROMAN BİR HİKÂYE

Bir kişisel gelişim kitabının daha sonuna geldim. Olumlu düşünmeyi, başarıyı, azmi, motivasyonu sıkça dile getiren, insanı gaza getirip farklı düşünmesi için çeşitli örnekler ve hikâyeler sunan bu kitap ne derece bana fayda sağlayacak bilemiyorum. Bu tarz kitapların bir kısmı insana ilham verirken bir kısmı da bencilliği körüklüyor maalesef. ’George başardı, Michael müdür oldu, Mary filanca şirketin CEO’su oldu. Onlar başardı siz neden başaramayasınız ‘gibi cümlelerin yer aldığı kitaplarda bir nokta gözden kaçıyor veya bilerek göz ardı ediliyor. Bu insanlar başarılı olurken diğerlerinin hakkını yiyerek mi hareket etti yoksa iş ahlakına uygun mu hareket etti?

Makam mevki sahibi olmak için her türlü ayak oyununa başvuran, etiket sahibi olmak için etik değerleri hiçe sayan çoğu insanın başarılı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Birçok kişisel gelişim kitabı başarıdan söz ediyor ama etik değer üzerinde pek durmuyor. Hal böyle olunca da sistemin insana dayattığı ‘Başarıya giden her yol mubahtır.’ düşüncesinin aşılanması sonucu para kazanmak için kişiliğinden, insanlığından vazgeçenlerin sayısı da günden güne artıyor. Bu fikirden yola çıkılarak yazılan kişisel gelişim kitapları ise kapitalist dünyanın kurallarına uygun hareket ederek bireyciliği ve rekabeti körüklemekle kalmıyor, hislerini hırslarına değişmiş insanlar yaratıyor. Tabi hepsi için durum böyle değil. İnsanların hem kendini geliştirip hem de ülkesine faydalı olması için çeşitli öneriler sunan kişisel gelişim kitaplarının varlığını da unutmamak gerekir. Burada esas olan kitabın neye hizmet ettiğidir. ’Özgüven’, ’Mutluluk’, ‘Başarı’, gibi kulağa hoş gelen sözlerle insanların duygularını, zaaflarını sömürerek çıkar mı elde ediyor, yoksa bireye samimi öneriler sunarak topluma faydalı olmaya mı çalışıyor.

Okuduğum kitabı kütüphane rafına koydum. Kot pantolonumu ve mavi gömleğimi giydikten sonra güneşli günü değerlendirmek için sokağa çıktım ve yürümeye başladım. Şehrin gürültüsü, sıcak, kalabalık, yayaları ikinci plana atıp otomobillere geniş yer ayıran bir meydan gibi etkenler insana gerçekten gereksiz bir yorgunluk yaşatıyor. Bir ağaç gölgesi bulurum diye bir süre yürüdükten sonra bir banka oturup etrafı izlemeye başladım. El ele dolaşan sevgililer, seyyar satıcılar, koltuklarında kitaplar dershaneye yetişmeye çalışan öğrenciler, çarşı iznine çıkan askerler, çocuklar, emekliler gözüme takıldı

Bankta bir süre oturduktan sonra kliması olan bir kitabevine girdim ve raflardaki kitaplara bakmaya başladım. Klasiklerden bilimsel tezlere, tiyatro yapıtlarından tarihsel araştırmalara kadar birçok kitap davetkâr bir biçimde raflarda yerini almıştı. Kitaplarla çevrili bu mekânda dolaşmak hem beni mutlu ediyor hem de merakımı tahrik ediyordu. Özellikle de okumadığım klasik eserler ilgimi çekiyordu. Her daim güncelliğin koruyan, yazıldığı tarihten bu yana eskimeyen klasik eserler hem yazıldığı dönemin tarihi, siyasal ve toplumsal görünümü hakkında bilgi veriyor hem de yazarın bakış açısıyla hayata bakıp farklı hayatlar yaşamış karakterlerin deneyimlerini okuyucuya aktarıyordu.

Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Halide Edip, Dostoyevski,Jack London gibi önemli yazarların eserleri arasında gezinirken Germinal romanıyla göz öze geldim. Roman geçmişe doğru bir yolculuğa çıkmama vesile oldu.

Üniversitede okurken yurtta bir oda arkadaşım vardı. Düşünceli, sakin bir insandı. Bir iş yaparken karşısındakini de düşünen, sürekli okuyan, sorgulayan bir yapıya sahipti. Okumayı seven yapısı daha ilk anda kendini belli ediyordu.

Sınıf arkadaşlarının büyük bir kısmı daha kitap okuma alışkanlığı edinememişken -ki ben de bu gruba dahildim- O, ‘Demir Ökçe’ ,’Suç ve Ceza’,’ İnce Memed’ gibi kitapları yalayıp yutmuştu.

Emile Zola’nın Germinal adlı eserinden etkilenerek Maden Mühendisi olan arkadaşım, yanından ayırmadığı ve baş ucu kitabı olarak gördüğü bu başyapıtı bana hediye etmişti. Bu o zamana kadar aldığım en değerli hediyeydi. Maden işçilerinin ağır çalışma koşullarını, sömürüyü, iş güvenliğini hiçe sayan aç gözlü sermayedarların acımasızlığını ilk kez bu kitaptan okumuştum.

Mezun olduktan sonra mermer üzerine çalışan bir firmada satış mühendisi olarak iş buldum. Arkadaşım ise bir kömür madeninde çalışma hayatına başladı. Ben evrak işleriyle uğraşırken o şantiye şefliği görevini yürütmekteydi. Sevdiği işi yapmanın mutluluğunu yaşayan arkadaşım maden işçileriyle beraber çalışmaktan gocunmuyor ve yorulmak nedir bilmiyordu. Aydınlık fikirleriyle karanlık bir madende çalışmayı çok seven bu güzel insanın mutluluğu ne yazık ki kısa sürdü. Grizu patlaması sonucu oluşan maden kazasında yeni baba olmuş bir maden işçisini kurtarmak için göçüğe gözünü kırpmadan girmiş ve başka bir hayatı kurtarayım derken kendi hayatından da olmuştu. Yaşam odası yaptırmaktan imtina eden haysiyet yoksunu iş adamlarının insan hayatına değer vermemesi sonucu ülkesini ve insanları çok seven arkadaşım ardında gözü yaşlı bir aile bırakmıştı.

Ne zaman Germinal romanını görsem o vahim olay aklıma gelir. Mert bir insanın namertçe katledilişi ve bu konuda üzülmekten başka hiçbir şey yapamamak gerçekten ağrıma gidiyor.

 
Toplam blog
: 93
: 87
Kayıt tarihi
: 25.02.19
 
 

     TCDD'de makine mühendisiyim. Sanatın iyileştirici gücüne inanan bir insanım.    ..