Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Eylül '16

 
Kategori
Mizah
 

Bir Sevda Masalı

Bir Sevda Masalı
 

En sevdiği mevsimin sonbahar olduğuna daha üniversite yıllarında karar vermişti. Akıllı ve çalışkandı; ama kızların başını döndürecek yakışıklılıkta da değildi. O’na kalan hep yutkunmak ve kabullenmekti. Tıpkı solan yaprakların düşmekten kaçamamaları gibiydi. Çok benziyorlardı birbirlerine. Parkta oturur, dallardan kopup sonsuzluğa uçuşlarını izlerdi. Eline alıp konuşurdu da bazen. Birkaç damla düşerdi hüznün vakur sarısına.

Kış geliyordu. Dışarıya, parka baktı; sararmaya başlamıştı yapraklar. Nefesiyle buğulanmaya başlayan cam da hazanın habercisiydi. “Şükürler olsun sana tanrım.” dedi tıknefes. Doksanını geçmişti. Bu kadar yaşayabileceğini hiç düşünmemişti. Belki de ömrüne ömür katan sevdiği kadındı. Gülümsedi çiseleyen yağmurun cama vuran damlalarına. Yüzündeki kırışıklıklar belirginleşti. Mezuniyet töreninde keplerini fırlatırken kucaklaşmıştı yürekleri bir tanesiyle. İş bulur bulmaz da evlenmişlerdi. Demek ki çektiği onca üzüntünün mükâfatıydı o.

Yavaş adımlarla yatak odasına yöneldi. Usulca öptü dudaklarından kraliçesini. Bugün özel bir gündü, 65. evlilik yıl dönümlerini kutlayacaklardı. Dört harika evlat vermişti ona. Unutmaz, ararlardı mutlaka; ama bilirlerdi, anne babaları yalnız kutlamayı severdi.

Kadınla erkek aynı yaşta da olsalar erkekler daha erken çöküyordu. Karşılaştıkları ilk gün kadar çekici olduğunu düşündü karısının.

“Hadi aşkım, uyan da bugünü doyasıya yaşayalım. Kahvaltımızı dışarıda yapalım. Sonra da -yağmur izin verirse- parkta yürürüz biraz. Yapraklar da düşmeye başladı. Neşe veririz onlara belki.”

Son yıllarda en korktukları şey düşüp bir yerlerini kırmalarıydı. O nedenle hep el ele ve yavaş adımlarla yürüyorlardı. Parkta ilk öpüştükleri bank artık yoktu. Nedense yüz metre öteye taşımışlardı. Belediyeye defalarca başvurmalarına rağmen sonuç alamamışlardı, hatta bir keresinde arkalarından “Moruklar hâlâ oynaşma derdinde.” dediklerini de duymuşlar, çok üzülmüşlerdi.

Öğleden sonraları mutlaka uyurlardı. Böylece geceleri sevdikleri filmleri izleme gücü bulurlardı. Öyle de olsa kanepede sızdıkları çok olurdu.

Özel günlerini her sene aynı restoranda kutlarlardı. Balık ve salata yer, birer kadeh de şarap içerlerdi. Erkenden eve döner, sarmaş dolaş uykuya dalarlardı.

Mavi gömleğini ve lacivert pantolonunu giydi. Bordo puantiyeli papyonu ve blazer ceketiyle yaşından beklenmeyecek şıklıktaydı. Bembeyaz da olsa saçları pek dökülmemişti. Gri döpiyesi, beyaz ipek bluzu ve pembe inci kolyesiyle hayat arkadaşı da şıklıkta ondan geri kalmıyordu.

Kapıyı açan şoförün hayran bakışları altında bindiler taksiye. 15 dakika uzaktaydı restoran ve yürüyerek gittikleri günleri hatırlayıp duygulandılar.

Yıllardır hep aynı masada otururlardı. Erkence gider, gurubu da izlerlerdi.

Karısının masmavi gözlerinin içine baktı. Ne kadar güzel bir kadındı. Her gün ona yeniden aşık olduğunu düşündü. Hele o gamzelerini daha da güzelleştiren tebessümü yok muydu! Bir kadın bu kadar mı güzel yaşlanırdı.

Kadehini kaldırdı;

“Bir tanem! Seni karşıma çıkaran tanrıma her gün şükrediyorum. Hayatıma değer kattın, yaşama sevincim oldun. Beni dünyanın en mutlu erkeği kıldın. Dünyanın en güzel evlatlarını verdin. Yalnız, yıllardır seninle konuşmak istediğim; ama hep ötelediğim bir konu var. Oldukça yaşlandık ve artık uyandığımız her yeni gün bizim için bir hediye ve ölmeden de söyleyeceklerini duymak istiyorum. Emin ol ki aramızda hiçbir şey değişmeyecek ve ben de rahatlamış olacağım. Belki de soracaklarım sana çok komik gelecek ve -bugünün anısı olarak- gülüp geçeceğiz. Bunamış da olabilirim aslında! Tatlım, ilk üç çocuğumuz birbirine benzerken, son oğlumuz neden onlara hiç benzemiyor? Babası mı farklı yoksa, lütfen söyle bunu bana.”

Tebessümler yok oldu. Mavi gözler önce denize sonra gerçeğe döndü.

“Evet, farklı.”

Keşke kalbinin düğmesi olsaydı da kapatabilseydi. Feri gitmiş gözler nemlendi, dudakları titremeye başladı.

“Yüce tanrım! Kuşkularımda haklıymışım demek ki. Kim peki, kim onun babası?”

“Sensin.”

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..