Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '13

 
Kategori
Edebiyat
 

Bir Yazar...

Bir Yazar...
 

Bir yazar, ne zaman yazar olur biliyor musunuz? Yüreğindekiler dolup taştığında ve kimsenin kendisini anlamadığını düşündüğünde...
Bir yazar, ne zaman yazar olmayı seçer biliyor musunuz? Okuduğu kitaplardan çıkıp, kendi kitabını yaratmaya başladığında...
Bir yazar, ne zaman gerçek bir yazar olur biliyor musunuz? Kelimelerle dansı bir vals gibi, bir tango gibi, yarım kalmış bir melodinin gizli bir fısıltısı gibi kulağına, tüm bedenine yayıldığında...
Yazar olmak; kendi dünyanın kibritini çakmaktır. Gerektiğinde isyan bayrağını çekmek, gerektiğinde nemli gözlerinin o güzel yaşlarını kâğıdına damlatmak, kalemini de merhem yapmaktır.

Bir yazarın en çok sevdiği şeylerden biridir kalemi. Kalem biter, kâğıt biter. Yürekte hissedilen çaresizlik biter, acı biter, kaygı biter, aşk biter. Ama bir yazar bunca bitmişliğin, tükenmişliğin arasında yine de yazabiliyorsa işte o zaman gerçek bir yazardır.
Yazar, acıyı yazar. Yazar, sevinci yazar. Yazar, hayallerinin raftan kaldırılmışlığını, gerçeğe dönmüşlüğünü acı ile yazar.
Ben ne zaman yazar oldum biliyor musunuz? Etrafımda onca insan varken, onca kalabalığın ışığında, kendi karanlığımı, kendi yalnızlığımı gizliden gizliye keşfettiğimde...
Sığınacak bir liman varken, elimi tutacak benim gibi ufacık arkadaşlarım varken; gülerken ve türlü muzipliklerle eğlenirken, bunların bana yetmediğini düşündüğüm anda yazar oldum.
Herkes yazardı. Herkes yazan olabilirdi. Ama yazar olmak başka şeydi. Yazar, yüreğinde bir acı hissederdi, dokunurdu bir şeyler yüreğine bam teli niyetine. Sazından sözünden çaldığı geçmişini derleyip düzenleyip selama durur, yalnızlığa selamını çakar, kelimelerle oynaşırdı bir yazar.O acıyı hissettiğinde anlardı ki ilham gelecek. Anlardı ki yolda, anlardı ki acıyla artık baş başa değil, dostu yanında...

Bir yazar sevinci de çok güzel alır kaleme. Titrer önce vücudu, göğsü sıkışır ama sevinçten, mutluluktan sadece. O an yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşur, yazar, durmadan yazar o anda. Anlatır herkese, hayatta sadece acının olmadığını... Bir yazarın da acı kadar mutlulukla beslenebileceğini anlatır. Ben ne zaman sevinci dokudum satırlarıma biliyor musunuz? Hayallerimde sarıldığım umudumu gerçekte bulduğumda. O yanı başımdaydı, ben görmek istemezdim tıpkı herkes gibi, her insan gibi...
Şimdi kaleme aldıklarımı sesli bir veda gibi döküyorum satırlara. Sesleniyorum.

Bir yazar, en çok kendi sesini, iç sesini duyar. Ondandır başka seslere yabancılaşması... Ondandır adı söylendiğinde tuhaf karşılaması... Çünkü o yazardır, yazar olarak benimsemiştir adını. Ben ne zaman adımı unuttum biliyor musunuz? Acılarımla başkalarının acılarına dert ortağı olduğumda... Gözleri yaşarttığımda, adımdan 'Yazar' diye bahsedildiğinde, yazar olarak anıldığımda gerçek adımı unuttum. Bazen umuttum, bazen acıydım, bazen gerçektim ve bazen en olmaz hayallerdim. Ama esas adım yazardı. Yazardım.

Bir yazar, ne zaman yüreğini törpüler biliyor musunuz? Soru işaretleri azalıp, noktalar çoğaldığında...
Yazar, nokta koymayı bildiği zaman hayatı öğrenir. Çünkü her bir nokta hayatı öğrenmenin bir başka yoludur. Aslında herkes noktalarla büyür, belirsizliklerle değil... Soru işaretleriyle hiç değil!
Ben ne zaman hayatı öğrendim, biliyor musunuz? Noktalarım içime işleyip, satırlarımdan taştığında. Anladım ki, hayat gülümseyenleri daha çok severmiş. Noktalar koyulunca da hayat daima gülümsermiş. Biten bitermiş. Biteni yazdım, gideni yazdım, döneni yazdım. Gidenler oldu da satırlarımda, dönenlere gerçek hayatta hiç rastlamadım. Onlar sadece şiirlerde, şarkılarda, romanlarda dönüyorlardı.
Hiçbir giden, valizine dönüş sihrini yerleştirmiyordu. Herkes sadece gitmek için gidiyordu.
'Ama dönecek' derdi her yazar. Bu satırlar sona erdiğinde, o da dönecek. Yoktu böyle bir şey, bilirdik aslında, yine de çaresizce alırdık kaleme, bir umutla...

Bir yazar, ne zaman gerçekten bir yazar olur biliyor musunuz? Umutlar intihar ettiklerinde, kalemlerindeki umutların hiç tükenmeyeceğini bildiklerinde...
Bunu idrak etmek zordur. Ama hayat aslında zor yollardan geçer. Yazar, adını nasıl yazarsa yazsın, hayat ve insanlar, yüreğindeki o müthiş fırtına hiç durulmadan onu yazar olarak yazar.
Ben en çok ne olmayı istedim biliyor musunuz? Bu sorunun cevabı sorunun içinde, biliyorsunuz.
Ben de bir kulum en nihayetinde. Bir yazar, ilhamını ne aşktan, ne sevgiden, ne de ihanetten alır. Onun aldığı ilhamın baş kaynağı, o kulu; o yazarı yaratan, yaradandır.
Bir yazar büyüklüğünü yaradanına borçlu olduğunu bildiğinde o zaman kendi ölümsüzlüğünü yaratır. İşte o zaman gerçeklerin baş harfi, hiç tükenmeyecek olan gerçek bir yazardır.

Dilara AKSOY

http://www.twitter.com/merhabaomrum

 

 
Toplam blog
: 196
: 226
Kayıt tarihi
: 03.01.13
 
 

     1989 doğumlu, İstanbul Üniversitesi Felsefe mezunu. 10 yaşında şiir yazarak başladığı kalem ..