Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '16

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Bırakalım kozalarını kendileri kırıp uçabilsinler

Bırakalım kozalarını kendileri kırıp uçabilsinler
 

Doğa yeni uyanmış. Rüzgar, toprağın uzamış yeşil saçlarını nefesiyle dağıtıyor. Her ikisi de hoşnut sevişmekten. Kuşlara eşlik eden şakımaların ahenginden belli ki, gençler mekân tutmuş ormanı. Küçük şakalaşmalar, ıslık sesleri, şen şarkılarla başlamış maceraları.
 
Gösterişli renkleriyle mağrur gülümseyen çiçeklerin görselliğinden sarhoş gençler, bir ağacın alçak dalları üzerinde kıpırdanan küçük bir kelebek kozasının başında toplanıyorlar meraklı gözlerle. Kelebek merak ettiği dış dünyaya bir an önce kavuşmanın telaşı içerisinde kanatlarıyla kozanın çeperlerini zorluyor. Kelebeğin çaresizliği içlerine dokunuyor gençlerin. "Yardım etmeliyiz" diye düşünüyorlar. Kabuğundan çıkardıkları kelebeğe sevinçle bakıyorlar sonra. Doğadaki bir canlıya yardım etmiş olmanın erincini yaşamak az şey değil; gururlular şimdi.
 
Gün yüzü ile ilk kez karşılaşan kelebekcik gözlerini kırpıştırıyor önce. Alışkın olmadığı aydınlık, gözlerini yoruyor. Kılımsı bacaklarının üzerinde dikelmeye çalışıyor ayakları; düz zeminde birkaç kez kayıyor. Bir hamle daha yapıyor dikelmek için, bu kez tanrının fırçasını ustaca kullandığı renkli kanatlarını çırpmaya çalışıyor can havliyle. Oysa kanatları öylesine güçsüz ki, bedenini taşımasının imkânsızlığıyla yoruluyor. Zamanının gittikçe daraldığının ayırdına varıyor kelebek. Son bir kez daha çırpıyor güçsüz kanatlarını.. Açılmayan kanatlar, demir birer kapı gibi yıkılıyor üstüne. Korkan gözlerle az önce dünyaya açtığı gözlerini, bir daha açılmamak üzere usulca kapatıyor.
 
Gençler şaşkın ve üzüntülü. Oysa kelebeğe yardım edip, dünyadaki yerini bir an önce alması için değil miydi tüm yaptıkları? Üzgün dönüyorlar kamp yerine. Sönmüş ateşin başında küllere resimler çizen hocalarının çevresinde bir çember oluşturup anlatıyorlar durumu. Nerede hata yaptıklarını soruyorlar merakla. Hoca çok ünlü bir entomolog. Önce dikkatle dinliyor üzgün gençleri. Sonra "Bakın çocuklar" diyor, "Siz doğayla baş etmeye çalışan bir böceğe yaptığınız yardımlarla onun yaşam hakkını istemeden elinden almışsınız. Oysa ona kendi kozasını kırma şansını verseydiniz o şimdi yaşıyor olacaktı. Çünkü o, uçmaya yarayan kanatlarını ancak koza içerisindeki mücadelesi ile güçlendirip yaşama şansına sahip olabilecekti."
Gençler birbirlerinin gözlerine bakıyorlar. Bilmeden yaptıkları kötülüğün hüznü ile başlarını usulca yere eğiyorlar.
 
Küçük kelebeğin öyküsü insan yaşamıyla nasıl da örtüşüyor. Doğarız dünyaya. Ana rahminin güvenli, sakin ortamına inat dış dünya baş döndürecek kadar telaşlıdır. Bu telaş içerisinde kendimizce ve kendimizi rahatlatmak için koruma altına alırız en büyük hazinemiz çocuklarımızı. Bazen öylesine abartırız ki bu korumacılığı, bir bakarız kişiliksiz, hayatla baş edemeyen, ürkek insanlar yaratıvermişiz.. Bu olumsuzlukları bir kenara bırakalım ki yavrularımız kendi çabalarıyla kırsınlar kabuklarını. Onların sorumluluklarını üstlenerek hayata "bir-sıfır" yenik başlamalarına sebep olmamaktır en büyük yardım. Buna da duygularımızın, mantığımızı yenmesine izin vermemekle başlayabiliriz. Onların kendilerine güvenmelerini sağlamaktan daha büyük bir iyilik olamaz. Bırakalım kanatlarını güçlendirip uçabilsinler. Uçabilen bu kanatlar, onları huzur ve başarıya götürecektir inanın.
 
 
Sevgi ile kalın
 
Toplam blog
: 16
: 336
Kayıt tarihi
: 20.04.15
 
 

Sanatsever, seyahatsever... ..