Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '11

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Biz üç dut ağacıyız

Biz üç dut ağacıyız
 

Ben bir dut ağacıyım. 

İkide kardeşim var. 

Bir sıraya dizilmişiz biz. 

Orta yerde ben varım. Sağımda ve solumda kardeşlerim. 

Tesadüfen yaşıyoruz. 

Kepez Limanı’ndan, Dardanus’a (Dardanos) giden yolun üzerindeyiz biz. 

Dardanus’a giderken, Kepez Plajı bittiğinde bizi görmeniz mümkün. 

Sağ olsun, yol yapılırken “kim düşünmüşse” bizi kesmemişler. 

Ben, tam yolun ortasındayım. 

Benim sağımdan ve solumdan yol geçiyor, kardeşlerimde iki yolun iki kenarında. 

Gümrük kapısı gibiyiz vallahi. 

Yalnız kimseye ne ismini ne kimliğinin soruyoruz. Herkes gelip geçiyor. Ne kapımız var ne bekçimiz. 

Bizler geçen insanları seyrediyoruz her gün. Anlayacağınız yalnız değiliz. 

Arabaların egzoz gazından ciğerlerimiz (yapraklarımız) azıcık etkilense de önemli değil. 

Bizi kesmediler ya, bu güne kadar, seviniyoruz. 

Yaşamaya, bir başka türlü sarılıyoruz. 

Yaşamak güzel. 

Ağaç olsak ta, güzel şey yaşamak. 

Bazı şeyler anlatayım sizlere. 

Şikâyet olarak algılamayın lütfen. 

Biz dut ağaçları çok uzun yaşarız. Hep aynı yerde, iki üç insan ömründen fazla yaşarız. 

Anadolu’nun her bölgesinde varız. Meyvemizin değerini bilen bölgelerde vardır. “Dut yemiş bülbül” sözünün anlamını da siz öğrenin artık. 

Benim adresim belli. 

Kepez Plajı’ndan sonra yol üstündeyim. 

Biz etrafımızda olup biten her şeyi görürüz. Kimselere söylemeyiz. Bizden sır çıkmaz. 

Çıkmazda... 

Şu sıralar haykırmak istiyoruz. 

Üç dut ağacı isyanlardayız. 

Eylem yapsak içeri tıkarlar bizi. 

Vallahi bulunduğum yerden firar edeceğim. Edeceğim de. 

Bir kerestecinin hızarına düşerim diye, korkuyorum. 

Gövdemden telli bir saz yapsalar, inleyip derdimi söylerim de. Müzik işi de sakat. 

Bütün bunlar mümkün değil. 

Yaz geldi ya. İnsanlar tatil peşinde. Parası az olanlar çadırlarını kuruyorlar deniz kıyılarına. Herkes denize girmek için bizim altımızda mola veriyor. 

Eeee! Güneş yakıyor her tarafı. Bizim gölgemizde koyu olunca, insanlar altımıza toplanıyorlar. Buyursunlar, toplansınlar, otursunlar. 

Sabah ilk gelen yerini alıyor altımızda. 

Mangallar yanıyor. Yeniliyor içiliyor. Akşamüzeri, insanların pislikleriyle baş başa kalıyoruz. 

Gölgemiz için teşekkür eden yok. Hiç olmazsa çöpünüzü alın gidin ya. 

Bu kadar beyinsiz, düşüncesiz bir insan topluluğu olmaz. En yüksek dallarımdan gözlüyorum denizin kenarını. 

Poşetler... 

Çuvallar... 

Su şişeleri... 

Mobilya kartonları... 

Pet bardaklar... 

Pantolonlar... 

Herkes eline geçeni atmış denizin içine. 

Deniz kenarında bir balçık, kötü bir koku. 

Ayıp ya! 

Denizler sahipsiz mi? 

Denizler, deniz kenarları hepimizin değil mi? 

Mini mini hanımlar geliyor denizin kenarına, kumların üstüne yatacaklar. 

Birde söyleniyorlar. 

“Ay vallahi, ne kar pis buraları. Şişeleri kırmışlar. Niye alıp gitmez, bu cahil kültürsüz insanlar çöplerini? Niye böyle ortada bırakırlar?”diye bağırıp şikâyet ediyor. 

Sonrada kendisi çöplerini toplamadan gidiyor. 

Kusura bakmayın da, köylüler denize gitmezler. Köylüler yaz mevsiminde çalışmazlarsa aç kalırlar. 

Demek ki, deniz kenarlarını köylüler bu hale getirmiyor. 

Belirli bir kültüre sahip insanlar var deniz kenarlarında, ne dersiniz? 

“Geçen gün, Şuayip Odabaşı diye birisi geldi. Üç çuval çöp topladı, denize girdiği yerde. Bazıları enayiye bak çöp topluyor” dedi. “Kimisi de öküzün trene baktığı gibi baktı. Kendini beyefendi ve hanımefendi sayan iki kişinin poşetlerini sigara izmaritleriyle bıraktıkları diğer çöpleri de bu arkadaş toplayıp çöpe attı.” 

Kepez Plajı’nın yan tarafındaki boş arazide her bitkiye bir poşet takılı. Rüzgârın nereden estiğini görebilirsiniz bu poşetlerden. Rüzgârgülü gibi poşetler. 

Deniz kenarında, her çeşit ayakkabı bulmak mümkün. 

 

En yaşlı dut ağacı benim bu yörede. 

Eskiden insanlar daha çevreciydi. 

Piknik yaptıkları yerlerde kimse çöp bırakmazdı. Utanırdı insanlar. Şimdi utanma diye bir şeyde kalmadı. 

Geçen gün bir yaşlı amca gençlere; 

“Bira şişelerini burada bırakmayın” diyecek oldu. Gencin birisi bir bakış attı. Yaşlı adam kaçtı gitti. 

“Denize girerken ayağınızda terlik ya da deniz ayakkabısı olsun. Bir kırık şişe sizi kötü yapabilir. Benden söylemesi. Dut ağacı yalan söylemez” 

Biz üç dut ağacıyız. 

Her gün boğazdan geçen gemileri gözleriz. 

İngiliz Çorçilin, savaş gemileri geldiğinde ben on yaşındaydım. 

Ne yağmurlar ne fırtınalar gördük biz. 

Denizin deli dalgaları, gün geldi tepemize kadar çıktı. 

Her şeye katlandık. 

Şimdi bir yol üstünde sahipsiz halde bekliyoruz. 

Eskiden savaşlar oldu korkmadık, şimdi korkuyoruz. 

Gövdemizdeki, çürüklere kırılan dallarımıza bile acımıyoruz üzülmüyoruz. 

Yanı başımızda meyve bahçeleri var. Bahçe sahipleri ne güzel bakıyorlar ağaçlarına. 

Ağaçlar yağmur gözlemiyor. Meyveye yatınca ağaçlar, bahçe sahibi her gün ilgileniyor onlarla. 

Bahçelerde çöp bulamazsınız. 

Sahibi var. 

Niye bizim sahibimiz yok? 

Aslında biz herkesin dut ağacıyız. Biz milletin malıyız. Herkes bizi sevmeli. Bizimle ilgilenmeli. 

Biz üç dut ağacı. 

Bütün Kepezlilerin malıyız. 

Dardanuslularda sahip çıkabilir bize. Dibimizde kim mola verirse, bizler o kişilerin ağacıyız. 

Niye sahip çıkmazlar bizlere? 

Niye çirkinlikler, hep bizim dibimizde kalır? 

Bir gazete bıraktı piknikçiler. Okudum. 

“Ölüdeniz’de ölüyor” diye başlık atmışlar. 

Yolcu gemileri pisliklerini denize boşaltıyorlarmış. Denizin yüzünde yağ tabakası oluşmuş. Biriside denize girenlerin sürdükleri, “Güneş Yağları” diye beyanat vermiş. 

Hayret ya! 

Ülkemizin her yöresinde bir çevre sorunu var. 

Doğayı yok etmek için uğraşıyoruz. 

Gölgemde oturan birisi; 

“Denizler öldü azizim. Sıra dağlarda demişti.” 

Bu adam doğru mu söylüyor? 

Ben bir dut ağacıyım. 

Ağaç kafamla söylüyorum. 

Pardon, ”odun kafamla” söylüyorum. 

“Siz insanlar böyle giderseniz. Önümüzdeki on yıl içinde, dibinde oturacak ağaç, suyunda yıkanacak ırmak, turnaların geçtiği dağ, gemileri yüzdürecek deniz bulmayacaksınız.” 

Ben dut ağacı, bu Dünya’da olmazsam hiçbir şey değişmez. 

“Kütük” olur giderim. 

Bir “bağlama” olmazsan, bir “sobaya odun” olurum. 

Ben olmazsan siz insanlar nefes alamazsınız. 

Ey insanlar; 

“Nefesinizi doğru yerlere harcayın.” 

Yoksa nefessiz kalacaksınız. 

“Ben dut ağacı.” 

Bu son sözüm size. 

“Kütük olmaktan vaz geçin. Aklınızı başınıza toplayın.” 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..