Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '16

 
Kategori
Futbol
 

Bizim büyük çaresizliğimiz

Bizim büyük çaresizliğimiz
 

Resim www.millirefleks.com sitesinden alıntıdır.


"En çok korkulması gereken, bilmeyenler değil; bilmediğinin farkında olmayan cahillerdir."

Dün gece, geçen hafta ve hatta ondan önceki tüm zamanlardaki futbola, eğitime ve yaşama bakış anlayışımızı en güzel özetleyen cümle bu olmalı. Önce Hırvatistan, sonra İspanya karşısına çıkan Kaos futbolunun* kahramanları, turnuvaya mental ve fiziksel olarak hazır olmadığını tüm dünyaya gösterdi. Plandan ve taktik anlayıştan yoksun olmak bizlerin sporda kaygılandığı bir durum asla olmadı. Ancak tüm bunların yanında inanç ve cesaretten yoksun olmak, "kervanı yolda düzen", ve eleştire-me-yen bir milletin taraftarlarının sabrını taşırmış olmalı. Bizim büyük çaresizliğimiz, Avrupa Şampiyonası'na son dakika golüyle hasbelkader gidebilmiş milli takımın reklamlarda, spor programlarında ve tüm ulusal basında yerlere göklere sığdırılamayışında gizli.

Türkiyede ilk tanıştığımız insana adından sonra ne iş yaptığını sorarız. Doğru ya insanlar kıyafetleriyle ağırlanır, düşünceleriyle uğurlanır. Çalışma temposunu arttıran, yeni işler öğrenmek zorunda bırakan adamları beğenmemeye, arkasından da "Yeniköy Kasabı" ** diye lakaplar takmaya başlarız. Sonra Yeniköy Kasabı (!) gelir, size top göstermeyen bir takımın teknik adamı olarak karşınıza çıkar. Kasabın elini sıkarsınız. Bizim büyük çaresizliğimiz,  "mehter marşı" ezgisiyle, taktik ve plandan yoksun bir takımı kurgulayıp sahaya çıkaran hocanın turnuvanın en çok kazananlarından biri olmasında gizli.***

Takım değeri Türk Milli Takımının 5'te 1'ine neredeyse eşdeğer olan Kuzey İrlanda'nın ve İzlanda'nın , takım değerinin yarısı Gareth Bale'e eşdeğer olan**** tecrübesiz Galler'in turnuvaya kattıkları renk, oynadıkları futbol ve inançları göz önüne alındığı zaman henüz çerçeveyi neredeyse bulamamış millilerimizin durumu ajite etme lükslerinin olmadığı net. Kaldı ki, turnuvaya katılabilmeyi başarı sayan takımımızın oyuncuları sırf bu yüzden kişi başı 500'er bin Euro ( Kaba hesapla 1,8 milyon TL ediyor) almaya hak kazanmışlardı. Dün karşılarında topa bile pek dokunamadığımız ispanyollar kupayı kazanırlarsa İspanya Futbol Federasyonu tarafından kişi başı 340 bin Euro ile ödüllendirilecekler. Altını çizerek tekrarlayalım şampiyonluk primi. Gruptan çıkamazlarsa prim YOK. Sanırım işler lehine işlediği sürece profesyonel olmayı beceren bizler, ancak sıkıştığımızda duygusal ve "bu vatanın evladı" oluveriyoruz. Maçtan sonra, Hakan Çalhanoğlu'nun "Arda Abi'ye yapılanlar haksızlık" derken kurduğu hiyerarşik cümle, profesyonellik(!) anlayışımızdan sahneler sergilemekte.

Ligde de durum bundan farklı değil. Henüz bir ay öncesine kadar Fenerbahçe'den yıllık yaklaşık 2,5 milyon Euro kazanan Michal Kadlec'in yeni takımından alacağı yıllık ücretin 600 bin Euro olması şaşırtıcı. Acaba Türkiye'de Süper Lig takımlarının süperliği bonservis ve maaş çılgınlığından mı ibaret diye sorgulamak gerekiyor. Yine yerli oyuncularımızın birçoğunun genellikle Almanya ve Hollanda kökenli olması, 80 milyondaki cevheri keşfedemeyişimiz ilginç. Sormak lazım, acaba Avrupa'ya, 1960'lardan itibaren futbol dehası bir kabilemiz mi gidip yerleşti?  Balık, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden elendiğinin ertesi günü "Bu Takım Uefa'da Final Oynar" haberini yapan gazetelerin spor servislerinden kokmaya başlıyor, sınırların dışına çıkılınca da balığın bozulduğu uzaktan daha kolay anlaşılıyor.

Bizim büyük çaresizliğimiz, milyon dolarları futbol okulları açmak yerine futbolcu alanların zihninde, mahalle arasında top oynayacak alan bırakmayan "braveheart müteahhit"lerinin yüreğinde, taktik çalışmayı ders çalışmak gibi eziyet gören kötü öğrenci futbolcularda,  yabancı kontenjanını sorumsuzca arttıran federasyonda gizli. Sorun Nihat'la Arda'nın, Hakan Şükür ile Cenk'in yer değiştirmesi değil. Sorun, romantizmi her ne kadar duygusallıkla karıştırsak da, şu eski günlere özlem kanserinin giderek tüm vücudumuzu ele geçiriyor olmasında yatıyor. Umut, yeniden düşünmeye başlamak. O da hangi kafayla olacaksa (!).

* Mehmet Demirkol'un son dakikada şampiyonaya katılmaya hak kazanan Türkiye Milli Futbol Takımı'nın oynadığı futbola ithafen kullandığı tanımlama. Tabii öncesi de var.

** Vicente del Bosque'ye işadamı Nevzat Demir'in zamane yakıştırması. Elbette Yeniköy Kasabı Türkiye'ye geldiğinde de sağlam bir kariyerle gelmişti ancak apar topar yollandı, eşyaları ve  8 milyon Euro arkasından gönderildi. (Çoğunu hayır işlerine adamış kendisi. "Sevabı umarım Beşiktaş'ı şampiyon yapar" haberi

*** Fatih Hoca aldığı yıllık 3,5 milyon Euro ile (yaklaşık 11 milyon TL) son şampiyon Löw'den biraz daha fazla kazanıyor. Listenin devamı

**** Transfermarkt verilerine göre Bale'in ederi 70 milyon TL. Tüm takım ise ancak 170 milyon Euro.

Türkiye 182,50 milyon Euro, Kuzey İrlanda 38,50 milyon Euro, İzlanda ise Sigurdsson (13 milyon Euro) çıkınca 32 milyon Euro toplam değere sahip. Adı geçen 3 takımın da Hırvatistan ve Çek Cumhuriyeti ile birlikte FIFA Dünya sıralamasında bizden daha aşağıda olduğunu  da unutmamak gerek.

 
Toplam blog
: 63
: 1414
Kayıt tarihi
: 14.08.08
 
 

Hayat hikayemi fazla uzatmayacağım, çünkü hepimiz bir şekilde yolumuza kavuşuyoruz. Okuyan bir an..