Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '18

 
Kategori
Blog
 

Blog Yazmaktan Öte

Çeşitli bloglarımda birçok defa belirttiğim üzere Milliyet Blog’ta rol modelim (Prof. Dr.) Erdal Ceyhan’ın ölümüyle beraber neredeyse blog yazarlığını bırakacak kadar bir duraklama dönemi yaşadım. Bunun sebebi ise onun beni izliyor, okuyor ve değerlendiriyor olduğunu bilme rahatlığını kaybetmem ve dolayısıyla yazmış olduğum blogların gerçek anlamda eskisi gibi anlamlı, yüreklendirici ve yönlendirici bir biçimde eleştirilmeyeceğine inanmam. Bilimsel bir insanın değerlendiriş biçimindense, sezgisel ve duygusal bir biçimde değerlendirilmek, bambaşka bir anlam ifade ediyor ve gelişmeye olanak tanımıyor.

Dün Hürriyet’in Pazar ekinde yılların edebiyat eleştirmeni Hasan Bülent Kahraman, Türkiye’de son dönemde korkunç bir şekilde yayını artan “Roman ve Öykü” yazımları ile ilgili –ki dünyada Fransa’dan sonra ikinci sıraya yerleşmişiz- anlaşılmaz bir durumdan bahsediyor ve diyor ki “Yazanların sayısı, okuyan sayısını geçti. Ve bu durum sosyolijik bir vakaya dönüştü. Herkes yazacak bir hikayesi olduğuna inanıyor”. Ve devam ediyor: “Bu edebiyat değil; her anlatı edebiyat değildir”. Hatta ilave ediyor: “Selim İleri, Adalet Ağaoğlu, Demir Özlü’nün metinlerinden edebiyatın ne kadar rafine, ne kadar incelmiş, ne kadar zor bir üretim olduğunu –bunlarlarla kıyaslarsam- daha iyi anlıyorum”.

Özcesi yazıyoruz ama niçin yazıyoruz?

Yine Hasan bey anlatıyor: “Bunun bir terapi olduğu düşünülüyor ama değil, gitgide bir yığına dönüşüyor. Okunmadan kalan, yazılmış, yayımlanmış kitaplar yığını. Katiyen kimseyi töhmet altında bırakmak istemem ama 40 senedir edebiyat dünyasının içindeyim ve biliyorum ki yayınevlerinin bazıları para karşılığı bu kitapları basıyorlar. Ortaya bir arz ve talep hukuku çıkmışsa beni ilgilendiren kısmı şu: Görsel döneme geçtik, yazılı kültürümüzü tamamlamadan görsel dönemle yüz yüze geldik, şimdi tamamlamadığımız, olmamış yazılı kültürümüzle bir edebiyat oluşturmaya çalışıyoruz. Bunun edebiyat olmadığını söylüyorum. İyi edebiyat bugün tütüncülerde, gazete bayilerinde satılan dergiler zannediliyor. Onların edebiyatla bir ilgisi yok. Olmayan şairlere atfedilen olmamış şiirleri kapaklarında yayımlıyorlar. Popüler kültürün teslim aldığı, popüler kültürün köklerinden sökerek kurumaya, ölmeye, terk ettiği bir edebiyat Türkiye’de belli bir kesime, belli bir kitleye gerçek edebiyat diye sunuluyor”.

Benim de yıllarca Türk insanı için koyduğum tespiti yeniliyor. Kim bu yazanlar?

“Görmemişler, sonradan görmeler, görgüsüzler”.

Bu eleştirilerden hepimiz nasibimizi alıyoruz çünkü bizde bu kitlesel yazım üretimine katkıda bulunuyoruz.

Ve eleştirilerine devam ediyor: “Şiiri bile duvar yazısına dönüştürdüler. Fransa’da yayınevleri bir kitap yazan yazara hemen ikincisini sipariş ederler ki yazar mı değil mi anlaşılsın”.

Bunları niye mi yazıyorum?

Biraz biz blog yazarlarını sarsmak ve yazdığımız yazılarda daha itinalı, daha nitelikli ve daha anlamlı yazılar yazmamız için.

Herkesin paylaşacak hikayesi olması normaldir. Ancak her hikaye de paylaşılmaz. Niceliksel ürünlerin dışında niteliksel ürünler çıkmazsa bulunduğumuz ortamı da kirletiriz.

Çok önemli bir tespiti daha var: Kitap okumayan insanların özellikle Rus edebiyatı hiç okumamış insanların yazarlığından söz edilemez diye!

Pek kısa bir süre önce Nil Alaz ile buluştuk ve 5 saat süren bir sohbette bulunduk. Toplumdan, bilimden, sanattan, Milliyet Blog’tan ve tabi olarak kendimizden bahsettik. Ben Nil’e ablam diyorum, o da bana kardeşim diyor.

Nil’e dedim ki “ben iyi bir şiir yazabilirim ama sen bir şairsin”. Devam ettim: “Nedim Üstün Türkiye’de kişisel şiirde en üstün şairdir”.”Sen ne zaman kitap yayınlayacaksın?”.

Nil’in anlattığına göre mahalli birçok şiir ödülü var. Yani şunu demek istiyorum; bir konuda yetkinleşmek için yarışmalara katılıp ödül alacak kadar iyi ürünler üretmelisiniz.

Ben kendi adıma blog yazarlığından YAZARlığa geçiş sürecinde, özellikle hayatıma Ayşe Kulin’i okur olarak soktuğumdan beri, daha yalınlaşarak -evrenseli ve edebiyatı yakalamak uğruna- farklı yazılar üretmek üzerine çalışıyorum. Bu durumun sonucu olarak da okunmaktan çok, yazmak üstüne düşünüyorum. Ve bu yüzdendir ki eskisi gibi fikir yazıları yerine “Rüzgar ile koşmak” gibi yepyeni hikayeler kurguluyorum.

Son olarak niye mi yazıyorum? Aşağıdaki denemede bunun sebeplerini bulacaksınız.

Herkese iyi yazımlar...

Nedir kelimelerden aldığımız ilham
Varlık sebebimiz mi
Yoksa borçluluğumuz mu?
Bazen
Hani öyle anlar olur ya
Ya da hiç gitmez ya benliğinden
Minik bir sokak kedisi gibi
Kıçını yalayamayacak kadar küçük olup temizleyemezsin
Alırsın eline kalem ve bir kağıt
Yüzlerce harften oluşan
Bir yazdırdın mı
Bir Bakmışsın
Kaderini yazıyorsundur
Yazgım elimde dersin bir an
Ve o an belki de geleceğin bile elindedir
Eyyyyyttttt dersin
Ya da
Ayyyyyyy dersin
Güzel bir bahçede
Karanlık bir gökyüzünden
Yüzüne yansıyan hilali gördüğünde
Ya da hatırında kalan yıldızlar kadar parlak
Bulanıktır gözlüğünü çıkardığında
Ve yaşadıkların arkanda
Ahhhhhhh dersin
Ve yazarsın, yazarsın
Ve bir gün gelir
Yazamazsın
Çünkü ölmüşsündür

 

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..