Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '17

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Bodrumlu bir kadın siyasetçinin yürüyüşünden izler: Nuran Yüksel

Bodrumlu bir kadın siyasetçinin yürüyüşünden izler: Nuran Yüksel
 

Nuran Yüksel


Doğduğu, büyüdüğü mahallenin ‘hayatlarını’ anlatıyor Nuran Yüksel kitabında. Çocukluğunun anılarındaki Bodrum’a ışık tutuyor. Bir taraftan doğduğu topraklara hizmet etmek, diğer yandan o topraklara ait değerleri başta çok sevdiği torunu olmak üzere gelecek nesillere anlatmak kaygısıyla yazmış “Yürüyüşümden İzler”i… Zorlu bir yolculuk, ama bir o kadar keyifli… Bir anne, bir eğitimci, bir müftü torunu, bir siyasetçi, bir eş, bir sanatsever, ama her şeyden önce bir ‘kadın’ın yolculuğu bu… Arka planda bir Bodrum var hızla dönüşen, kasabadan ‘marka kent’e evrilen… Büyüleyici, çarpıcı, zaman zaman şok edici, çokça duygu yüklü bir yürüyüşün izlerini takip ediyorsunuz bu kitapta… Anlatılanların hepsi ‘gerçek’, hepsi ‘insana dair’, hepsi ‘ibretlik’… 
 
“Yürüyüşümden İzler” bir sözlü tarih çalışması… Israrla bunu vurguluyor Nuran Yüksel… “Bu bir anı-roman değil. Tarihi yazacaklar için derlenip toplanan yaşanmışlıklar, belgeler, bilgiler” diyor… Nuran Yüksel, son on yıldır, Bodrum’un sözlü tarihini kayıt altına alan kişi… İşte tam da bu yüzden “her yaşanmışlık çok değerlidir” diyor ve kendi yaşanmışlıklarını anlatıyor kitabında… Bir kadın olarak, bir siyasetçi olarak, bir Bodrumlu olarak üzerine düşeni yapmanın huzuruyla konuşuyor benimle… Sürükleyici, keyifli bir okuma bu… Ve dünyadaki tüm kız çocuklarına adanmış bir kitap… Mutlaka okuyun… 
 
Bir kitap yazma fikri nasıl doğdu? 
 
“Sözlü Tarih” ile tanıştığımda doğdu bu düşünce… 2003 yılında, Bodrum Belediyesi’nde seçilmiş bir yerel yönetici olarak sözlü tarih çalışmalarını başlattık. Önergeyi ben vermiştim Meclis’e… Sözlü Tarih ile o zaman tanıştım. Çok ilgimi çekti. Kendi adıma, bilgi belge ve yaşanmışlıkları geleceğe not düşmem gerektiğini hep biliyordum. Kitap yazmak kolay bir iş değil. “Yazar” olmak iddialı bir iş. ‘Yapabilir miyim?’ diye sorgularken, bir taraftan da notlar almaya devam ettim hep. Zaten çocukluğumdan beri küçük notlar almayı severim ben. İlkokul günlüğüm bile durur hala… Sonra Bitez’deki belediye başkan adaylığı dönemimde “İyi Fikirler” defteri edindim kendime. Ona not düşmeye başladım. Kara kalemle tabii… Ne zaman ki kitap fikri oluştu, bilgisayarda yazmayı öğrendim. 
 
Kitabın hazırlığı ne kadar sürdü?
 
Sanırım toparlamak üç yıl kadar sürdü. 2014 yerel seçimlerinden sonra aktif siyasette, yönetim kadrolarında yer almama kararımı vermiştim ve bana ‘zaman’ kaldı. O boşluğu doldurmam gerekiyordu. Zaten ‘emekli’ olmak gibi bir lüksüm olduğunu hiç düşünmedim. İnsan her yaşta üretmeli, hizmet edebilmeli…
 
BU BİR SÖZLÜ TARİH ÇALIŞMASIDIR
 
Bu bir anı-roman mı yoksa bir otobiyografi mi?
 
Hayır ikisi de değil. Anı-roman değil. Nuran Yüksel’in otobiyografisi, aile hayatı değil. Hala var olmaya çalışan, Mustafa Kemal’in, Cumhuriyetin kazanımlarıyla öğretmen olmuş, binlerce öğrencisi olmuş bir kadının yaşamının izleridir bu kitaptakiler… Bunların gelecekte mutlaka birilerine dokunacağını, birilerinin kendini bulacağını düşünüyorum. Bu kitap bir ‘sözlü tarih’ çalışmasıdır. Ne yazık ki kitapevlerinde ‘sözlü tarih’ diye bir bölüm yok. O yüzden anı-roman olarak değerlendirildi. Çok ısrar ettim ama olmadı. Kitabın tanıtımında bu çalışmanın bir sözlü tarih çalışması olduğunun belirtilmesini özellikle vurguluyorum. 
 
Nedir sözlü tarih?
 
Herkesin önce kendisine, sonra ailesine, sonra yaşadığı mahalleye ve ülkesine dair yaşanmışlıklarını mutlaka kayıt altına alması şart. Bu sözlü tarihtir. Sözlü Tarih, gelecekte tarih yazacak olanlara ilk ağızdan bilgi, belge bırakmaktır. Bodrum’da Sözlü Tarih ile tanıştıktan sonra dönemin 70 yaş ve üstünü kayıt altına aldık biz. İyi ki de almışız. Şimdi hiçbiri yaşamıyor artık. Fatma Nine’yi kayıt aldığımızda 102 yaşındaydı. Konuştuktan 15 gün sonra kaybettik O’nu… Mustafa Kemal’i, Bodrum’u anlatışı, sesi, sözleri şu an kayıtlarda. Bir an önce Kent Arşiv Müzesi’nin açılmasını ve bunların hak ettikleri yeri almasını istiyorum. İşte bu kitapta da aile soy ağacımı anlatırken ‘unutamadıklarım’ diye Bodrum’u Bodrum yapan değerleri ve insanları anmaya, geleceğe not düşmeye çalıştım. Yaşadığımız toprakları anlamlı kılan şey o yöre insanının belleğidir. İnsanlarıyla, yaşanmışlıklarıyla, kültürüyle bıraktığı eserlerle… 
 
Bodrum Trafo’daki imza gününüz gerçekten müthişti. Sanki bütün Bodrum oradaydı. Böyle bir ilgi bekliyor muydunuz?
 
Ben çok imza gününe gittim ama hiç imza atan olmadım. Bu benim için bir ilkti. Kalbim çarpıyordu. O kadar kalabalık oldu ki imza günümüz, bir kez daha kendi kendime “Ben kazanmışım” dedim. “Ben başarılı olmuşum.” İnsanlara dokunmuşum demek ki. Ne mutlu bana. Bir sürü genç insan geldi oraya. Beni gerçekten çok mutlu etti. Bunda, siyasette yaptığımız işlerin de katkısı var demek ki diye düşünüyorum. Hala hatırlanıyorsam, hala bir yerlere gittiğimde ‘meclis üyemiz’ diye karşılanıyorsam demek ki hatıralara kazınan işler yapmışım. 
 
Bir Bodrumlu ve bir Bodrum sevdalısı olarak sık sık “Nerede o eski günler?” diyor musunuz? Özlediğiniz şeyler var mı Bodrum’da?
 
Ben gelenekçi bir yapıya sahibim. Etrafımdaki her şey yaşanmış anılardan oluşsun isterim. Evimde Bodrum’u yaşatıyorum ben. Çünkü burası her ne kadar modern bir turizm kenti olsa da benim için hala bir kasaba. Bitez’de yaşıyorum. Yan komşumun ineklerinden süt, tavuklarından yumurta alıp yiyorum. Bahçeye diktiğim tohumlar bile yerel olsun istiyorum. Annemin 50 yıl önce elleriyle diktiği hanımelinin kökü benim bahçemde yaşamaya devam ediyor mesela. Çünkü şimdi çiçekler kokusuz, farkında mısınız bilmem… Güllerin kokusu yok artık. Tabii ki özlem var ama eskiye özlem duyup takıntı yapmaya da gerek yok. Ben Bodrum’un değerlerini kendi hayatımda yaşatmayı başarıyorum. Evimde anneannemin dikiş makinesi duruyor hala… O makinede işlenen çeyizler var köşelerimde. Annemin salonundaki koltuk, babamın tespihleri…  
 
Bodrum nasıl bir değişimden geçti sizin çocukluğunuzdan bu yana?
 
Bizim Bodrum’umuz hızla gelişti, değişti. Ellerimizden kaçıp gidiyordu ve biz tutabilmek için habire maraton koşuyorduk!.. 5 bin nüfuslu kentte büyüyen ben, birdenbire 10 binlerle artan nüfus içinde kaldım. Kasaba mı, kent mi, dünya kenti Bodrum mu? Biz bunu bir türlü algılayamadık, anlayamadık. Ama bildiğimiz bir şey vardı. Bizi biz yapan değerleri mutlaka bilmemiz ve geleceğe taşımamız gerekiyordu. Bir başka Bodrum yok çünkü, bir başka Türkiye yok. Bunun için mücadele verdim, çalıştım. Bugün popüler kültür had safhada. Özgün müziğimiz, özgün folklorik değerlerimiz, özgün yemeklerimiz nerede? Restoranlara bakıyorum. Yemekler, adını bile söylemediğim soslarla sunuluyor artık. Güzel ama ben bilmiyorum onu. Ben istiyorum ki en işlek sokaklarımızda Bodrum mutfağı da olsun… Yerel değerleri tanıtılsın Bodrum’un… Evrensel değerlerle bütünleşsin. 
 
SİYASETTEN AYRILMAK DİYE BİR ŞEY OLAMAZ
 
“Yaşamda ve siyasette umudun yolu” diyorsunuz. Siyaset hem bu kitabın içinde hem de sizin hayatınızda çok önemli bir yer tutuyor öyle değil mi?
 
Ben siyasetin içinde bir şekilde yer almış bir kadınım. Ülkemizde kadının adının yok sayıldığı bir dönemde Bodrum yerel siyasetinin içinde 20 yıldır var olmaya çalışan biriyim. Bir CHP üyesi ve 10 yıl boyunca yerel yönetimlerde görev yapan bir seçilmiş partili olarak çok güzel işler yaptığıma inanıyorum. Ben çok çalıştım. Hem öğretmenliğim boyunca hem de siyasi çalışmalarımda bozuk düzenle ve onu yaratan yönetimlerle, anlayışlarla hep kavga ettim. Bulunduğum hiçbir yere atama ile gelmedim. Yaşadıklarımdan öğrendim ki siyasette görev almak, talep etmek, yapmak bir kadın olarak çok ama çok zor. 
 
Siyaset tam anlamıyla bitti mi sizin için?
 
Siyasetten ayrılmak diye bir şey olamaz. Siyaset bir toplumsal hizmettir.  Siyasetin emekliliği olmaz. Bir yaşam biçimidir. Bu benim siyasetle ilgili ‘ikinci’ dönemim. Bu yolda yürüyeceklere bilgi, belge bırakmak istedim. Siyaset topluma, insana ve ülkeye yapılır. Kurumlara ve kişilere endeksli değildir. Şu an CHP’nin yönetim kurulunda değilim. Ama onun ilkelerinin savunucusu olarak kalabalık kitlelerin içindeyim. Belli kalıpların içinde, belli disiplin kuralları içinde aktif siyaset yapmak istemiyorum. Ama toplumsal siyasetin merkezinde olmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Bizim kuşak çok ciddi bedeller ödedi. Biz bunları değiştirmeye çalışırken, görüyorum ki bundan sonra gelecek kuşakların ödeyeceği bedeller çok daha ağır olabilir. O yüzden toplumsal siyasetten vazgeçmek, aydın bir Türk kadınının dilinde olmamalı.
 
YÜRÜYÜŞÜM SONA ERMEDİ
 
Bundan sonra neler yapacaksınız? Hedefiniz nedir?
 
Hedefim para kazanmak değil. Yılların birikimi, tamamen gönüllülük çalışmalarıyla ortaya çıkan bu kitabın geliri, ÇYDD’nin “Anadolu’da öğretmen olacak bir kızım var” projesine gidecek. Ama bu kitabın okunması lazım. Mümkün olduğunca fazla insana ulaşabilmeli bu nedenle. Şu sıralar tanıtım çalışmalarına önem veriyoruz. Henüz sona ermemiş yürüyüşüm benim.  Yürüyüşümden İzler bu kitabın adı. Nefesimizin durduğu an yürüyüşümüz  sona erecek. O zaman da izlerimiz kalacak. Ben yok olmak istemiyorum. Hiç kimsenin yok olmasını istemiyorum. Yaşanmış değerlerimizin unutulmasını hiç istemiyorum. İkinci, üçüncü kitap olabilir. Ama ben sözlü tarihi hiç bırakmayacağım. Yaşadığım sürece. 
 
Kitabınızı tüm dünyadaki kız çocuklarına armağan ediyorsunuz. Bugünün gençleri hakkında düşünceleriniz nedir?
 
Bugün gençler çok özgür. İşte tam da bu nedenle onlara güveniyorum. Çabuk örgütlenemezler belki. Yalnızlaştılar çünkü. Ama benim güvenim çok fazla onlara. Asla bir diktatörlüğe boyun eğmezler. Biz onlara son 25 yıldır başka bir iktidar, bir lider gösterebildik mi? Bir lider gösterebildik mi? Örnek olduk mu?  Olamadık. Ama yine de şöyle söylüyorum: “Nerede doğduğunuz, renginiz, diliniz, dininizin bir önemi yoktur. Önemli olan tek şey yaşarken bu hayatın hakkını verebilmektir. İnsan olabilmektir. İnanıyorum ki bu dünyayı bugün kırgınlıklar, öfkelerle dolu biz yetişkinler değil, hayallerini özgür bir dünyada kurmak isteyen gençler değiştirecek. Bu hayalimden ve bu umudumdan asla vazgeçmeyeceğim.”
 
Bugüne kadar olan yürüyüşünüz size ne öğretti?
 
Hayat bana çok güzel şeyler öğretti. Öğrenmenin yaşı olmadığını öğretti her şeyden önce. 20 yaşında devrimci ve militan yapısı olan bir Nuran Yüksel vardı. Habire kitap okuyordum. Ne kadar okursam o kadar bilgilendiğimi düşünüyordum. Dünyayı, düzeni değiştirebileceğimi düşünüyordum. Mezun olduktan sonra Tunceli Ovacık’a gittim. Türkiye’de düzeni ve sistemi değiştirme hayalleri kurarken, gördüm ki kurtarmayı düşündüğüm halkımı dahi tanımıyormuşum. Apartman topuklarla gittim Ovacık’a. Orada farklı bir yaşam gördüm. Öğretmen olmanın farklı yanlarını gördüm. Hayatı gördüm. Oradan Yatağan’a geldim. Tekrar baştan başladım. Bize öğretilenler, aldığımız diplomalar yeterli değildi… İnsana dair bir şeyler yapmayı hedefliyorsanız özellikle… Tanıdıkça tanımanız, yaşamanız gerekiyordu. Bunu öğrendim. Ve asla pes etmemeyi, mücadeleden vazgeçmemeyi öğrendim. Tabii ki eşim Murat Yüksel'in ve çocuklarımın müthiş desteği oldu bu süreçte bana.
 
BİR MÜFTÜ TORUNU OLARAK DEDEMİN VASİYETİNİ YERİNE GETİRİYORUM
 
Siz hala mücadele ediyorsunuz aslında. Bu süreçte benim en çok dikkatimi çeken şeylerden biri Bodrum’da kurulmak istenen “Külliye”ye karşı duruşunuz oldu. Bir ‘müftü’ torunu olarak hiç eleştiri aldınız mı bu duruşunuzla ilgili? 
 
Valide Cami Koruma ve Yaşatma Derneği Başkanı Mehmet Emin Orman benim ağabeyimin arkadaşıdır. Üniversite okumuş, aydın bir insan. Külliyeye karşı olduğumu duymuş. “Kızım sen müftü torunusun, nasıl karşı olursun külliyeye?”dedi bana. Ben de kendisine Kent Konseyi’nin toplantısında yaptığım konuşma ile cevap verdim. Gerçek bir demokrat, adil bir insan olarak tanınan dedem Müftü Yakup Hoca’nın oğluna, yani babama söylediği sözü anlattım. Size de anlatmak isterim bu hatırayı… Çocukluğumdan hafızamda kalan en net anılardan biridir. Babamın Bodrum merkezdeki evimizin bahçesinde her ağacın altında namaz kılması… Elimden tutar ‘Bugün hangi ağacın altında namaz kılalım?’ diye sorardı bana. Ben seçerdim ağacı, hasırını alıp altına sererdim. “Şurada kıl” derdim. Kılardı. Ama hiçbir zaman bana ‘Sen de kıl’ demedi. Büyüdüğümde bir gün babama sordum; “Neden hep ayrı ayrı ağaçların altında kılıyorsun namazını? Niye camiye niye gitmiyorsun” dedim. Bana şöyle dedi: “Ben kalabalık ortamları sevmiyorum. Deden derdi ki en büyük ibadethane Tanrı’nın yarattığı doğadır. Doğanın kıymetini bilin.” Ben her ağacın altında kıldığım namazla, onu  yaratana şükrediyorum. Ne gerek var kalabalık yerlere girmeye?” İşte ben de müftü dedemin bana vasiyetini yerine getiriyorum bugün. Kesilecek o kadar ağaç varsa, nasıl hayır demeyeyim külliyeye? Doğru değil. Uygun bir yer değil. Bodrum’a göre değil. 
 
Bu güzel sohbet için teşekkür ederiz.
 
Nuran Yüksel'in "Yürüyüşümden İzler" kitabı tüm D&R'larda... 
 
Toplam blog
: 32
: 1048
Kayıt tarihi
: 04.08.13
 
 

Selda Öztürk, 1992 yılından bu yana aktif olarak medya sektöründe çalışmaktadır.  Ulusal ve yerel..