Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '11

 
Kategori
Anılar
 

Boşuna basmış Ayı

Lise son sınıfa gidiyorum, altmışlı yılların başı. Muğla’da Turgut Reis Lisesinde okuyorum. Yaz tatiline geldim. Köy meydanındaki kahvede oturuyoruz. Köy meydanında maça kızı oynadığımız arkadaşlarım, ilkokul sınıf arkadaşlarım, okuyup yaz tatiline gelenler de var. Okuyanlar daha çok okuyanlarla takılıyor. Bir kooperatif müdürümüz var ki canımız ciğerimiz. Kooperatifçimiz, Uşak’lı İsmet bey. İsmet bey ortadan kısa boylu, yağız, güler yüzlü, şakayı ve oyunu seven birisi. Oyunu da sever, oyun yapmasını da. Onun olduğu yerde neşe vardır. Tavla zarlarını hiç kimse onun gibi fiyakalı atamaz. Söz sırası ona geldiğinde: -Heeeyt, bana Uşak’lı İsmet derler. Uşak İsmetleriyle meşhurdur. İsmet Paşa Yunan komutanı Trikopisi bizim orada esir almıştır. Biz ise, Uşak sokaklarında halkçı İsmet Paşanın başını taşla yarmış insanlarız, diye başlardı konuşmasına. Güzel tavla oynardı. Beni yenip tavla kasasını koltuğumun altına tutuşturmak için uğraşırken köy meydanında bir cip durdu. Kalın tekerli, cip azmanı bir araç. Araçta üç bayan üç erkek vardı. Önce erkekler indiler, sonra ellerinden tutup bayanları indirdiler. Yüzleri gözleri toz içindeydi. Daha o zaman yollarımız asfalt değildi. O zaman biz turisti çıplaklığından ya da yabancı marka arabasından tanıyorduk. Arabadan sırayla indiler. Daha yaşlıca olan bay, ”parle vu franse”dedi. Eh biz de üç yıl ortaokulda, iki de lisede olmak üzere beş yıl fransızca yalamıştık. Hemen yapıştırdım: -”Vıy, mösyö, je parl franse”.Hemen oturmaları için sandalye temin ettik. Kimisine ”assey vu mösyö ”kimisine de ”assey vu madam” deyip oturttum. Ama bir tanesi daha tazecikti. Göğüsleri bile yeni yeni kabarıyordu. Ona da ”silivuple aseyvu matmazel” dedim. Oturdular. Denizli, Pamukkale’den gelip Fethiye’ye gidiyorlarmış. ”Kel paj ave vu” deyip yaşlarını bile sordum. Matmazel daha on yedi yaşındaymış, eh benimki de on dokuz. Zamanın birinde Ali ile Veli Fransa’ya tatile gitmişler. Yemek yemek için bir lokantaya girdiklerinde, çok iyi yabancı dil bildiğini iddia eden Ali Veli’ye: 

- Bak, şimdi bütün yemekleri fransızca konuşarak isteyeceğim demiş. Sonra garsonu çağırarak: 

- Bize iki fasulyasyon, iki salatosyon biraz da ekmeksiyon getir” demiş. Garson istediklerini eksiksiz getirmiş. Ali Arkadaşına: 

- Gördün mü yemekleri fransızca istedim, ye bakalım afiyet olsun diye hava atmış. Bunu duyan garson: 

- Hey beyefendiler, eğer ben Türkisyon olmasaydım siz burada ayvasyon yerdiniz, demiş. Fransızca kolaydır zaten. Bir sözcüğün sonuna ”isyon” ekledin mi al sana fransızca. Ben Ali hesabı, havalardayım. Herkes benim ağzımdan çıkacak cavırca laflara bakıyor. Meydandaki çocuklar köyün içine dağıldılar. ”Hey duyduk duymadık demeyin, muar önüne(köy meydanına)bir cip dolusu ”turiz”geldi. Turistleri görmek isteyenler köy meydanına, koşun, koşun.” Kısa bir sürede köy meydanı tıklım tıklım doldu. Herkes birbirinin omzuna yükselip turistleri görmeye çalışıyor. Turist kızlar açık saçık giyinmişler. Hepsinin ayaklarında daracık birer şort var. Üstlerine kolsuz tişört giymişler, göğüslerinin yarısı meydanda. Gençlerin, ağızlarından akan suları bir olukta toplasan koca değirmeni çevirecek. Birisi: 

- Uy anam yesinler seni, diye yalanıyor. Öteki: 

- Allah’ım neler yaratmış beee. Bir diğeri: 

-Sulanmayalım beyler, bizim edebimize yakışmaz. İyi ki Türkçe bilmiyor garipler. Karşımda oturan saçı sakalı ağarmış Mehmet amca gözlerini taze kızın bacaklarından ayırmıyor. Öyle daldı ki elinden asası bile düştü. Hediye teyze bulunduğumuz köy meydanının bir köşesinde armut satıyor. Turistler ikram ettiğimiz ayranları içtikten sonra armut almak istediler. Hediye teyzenin bir bezin üstüne serdiği armutların başına vardık. Hediye teyzeye kaç lira olduğunu sordum. ”Otuz beş kuruş” dedi. İki kilo armut aldılar. Parasını alan Hediye teyze oradakilere beni göstererek: 

-Ay anam, bu cavırı ben bi yerden tanıyorum ama nerden. Geçen sene de geldiydi galiba. Evelde canım yüzü hiç yabancı gelmiyor. Bakın bu Allah’ın cavırı, bizim dilimizi aynı bizim gibi konuşuyor. Aferin vallahi cavır eniğine, dedi. Milleti aldı bir kahkaha. Kooperatifçi İsmet gülerken yerlere yatıyor. Bizim ev köyün en güneyinde. Hediye teyzelerin evi ise köyün üst başında, komşuluk ilişkisi yok, hısım akraba bağı yok. Yetmiş yaşının üstündeki kadın beni nerden bilsin, nerden tanısın. Bir anda ”boşuna basmış ayı” gibi olmuştum. İlk defa bo.una basan ayıya hak vermiştim o zaman. Herkes bana bakıp bakıp gülüyordu. Hani ben biraz önce köyde gavurlarla konuşan stardım, bulunmaz Hint kumaşıydım, en büyük bendim hani. O günden sonra kendimi bir şey sandığımda, ya da bir baş olduğumda ayıları hiç unutmadım. Hem de hiç. 

 
Toplam blog
: 165
: 646
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Recai Şahin: 1941 yılında Fethiye- İncirköy'de doğdum. İlkokul köyümde, ortaokulu Fethiye'de okud..