Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '09

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Brüksel Türk Mahallesi

Brüksel Türk Mahallesi
 

Brüksel denince benim aklıma sadece Brüksel lahanası gelirdi. Daha önce hiç bulunmadığım, fikrimin olmadığı bir Avrupa şehriydi.

7 Aralık sabahı bir proje toplantısı için Brüksel'de olmam gerektiğini öğrendiğimde açıkçası sevindim. Çünkü daha önce hiç bulunmadığım bir yere gitme şansına sahip olmuştum. Bu arada proje yabancılara Türkçe öğretimi üstüne; bu konuda hem Türkiye'yi tanıtan hem de Türk dilinin özelliklerini anlatan sunumlar oldukça etkili oldu. Litvanya, Danimarka, İtalya ve Romanya'dan gelen heyete verdiğim başlangıç düzey Türkçe dersi de hayli keyifliydi. Bazılarının dediği gibi erken yaşta emekli olup sırtımızı devlete dayayanlardan değiliz. Bu ülkeyi dışarda bazılarının temsil ettiğinden çok daha iyi temsil etmek gibi çok önemli bir görevimiz var ve bunu da oldukça iyi yaptığımı söyleyebilirim.

Dışarıda Türkiye'yi ve Türkleri temsil etme konusu benim üzerinde en çok durduğum konuların başında geliyor zaten. Yoğun çalışmalar nedeniyle gün içinde çok fazla dolaşma şansım olmadı. Ancak akşam saat beşten sonra vakit bulabildim. İlk başlarda çok heyacanlandım, bunun nedeni ise Almanya, Hollanda gibi ülkelerde gördüğüm Türklerle karşılaşmamıştım çünkü. Bir an için evet buradakiler bu topluma daha iyi uyum sağlamışlar diye düşündüm.

Cuma sabahı kahvaltı etmek için gittiğim bir yerde bir Türk garsonla karşılaşınca, ona burada Türkleri çok fazla göremediğimi söyleyince, bana Türklerin o bölgeye çok fazla gelmediklerini belli bölgelerde yaşadıklarını söyledi. Ben de nerede yaşadıklarını sordum. Garsonun tarifi üstüne saat 10 gibi Türk mahallesine varmıştım bile.

Önce bir bakkaldan gazete alıp, bir kahveye gittim. Çayımı söyledim, içeride bir halk türküsü çalıyordu. Sigara konusunda çok ciddi bir yasak olmasına rağmen içeride dumandan göz gözü görmüyordu. Ne de olsa Türküz tabi, hemen ben de sigarımı yaktım. Kahvaltı etmeme rağmen yine de bir açlık hissediyordum. Çaycıya yiyecek bir şeyler bulabilirmiyim burda diye sorunca, yandaki fırında bulabileceğimi söyledi. Çıkıp bir simit alıp tekrar kahveye döndüm.

Cuma günü iş saati olmasına rağmen içeride boş masa yoktu. Hemen herkes (yaşlısı, genci - sadece erkekler) ağzında sigarası, önünde çayı kimi sohbet ediyor kimi gazetesini okuyordu. Gazete deyince tabi Türk gazeteleriydi hepsi. Sonra sigara dumanı (sigara içmeme rağmen çok dumanlı olan yerlerde çok fazla kalamıyorum) beni rahatsız edince dışarı çıkıp dolaşmaya karar verdim. Bu arada konuşulan Türkçe çok dikkatimi çekti. Anadolu'nun çeşitli yerel aksanlarıyla, Fransızca aksanı da işin içine girince kulağa gelen Türkçe oldukça garipti. Bir an için yabancılara Türkçe öğretmekten önce gurbetçilerle işe başlasak daha iyi olacak diye düşündüm.

Dışarısı başka bir alem. Türkçe isimler dışında maalesef gördüğüm kadınların çoğu türbanlıydı. Her yerde Belçika İslam Birliği ya da B.T.İ Diyenet Vakfı afişleri ve duyuruları vardı. Anladığım kadarıyla Türk kimliğinden önce islam kimliği ve Türk eşittir islam yaklaşımı öne çıkarılmış. Zaten Türkiye'de bile "Ne Mutlu Türküm Diyene" artık tukaka olduysa çok da şaşırmamak gerekiyor.

Cuma günü öğrenciler okuldan erken çıktığı için etrafta bayağı bir öğrenci vardı. Erkek öğrenciler gruplar halinde takılıp, oldukça argo bir dille ya kızlara laf atıyorlar, ya da yoldan tek tük geçen Belçikalılara bir şeyler söyleyip kendi aralarında gülüşüyorlardı. Fransızca bilmediğim için ne söylediklerini anlamadım doğrusu. Belki de iyi bir şeyler söylüyorlardı. Günahlarını almayayım. Fransızca bilmiyorum deyince aklıma geldi. O mahallede yabancı dil bilmeme hiç ihtiyaç yoktu. Gerçi ben Türkçe bir şey sorduğumda genelde ilk aldığım cevap "haa" oluyordu. O yüzden çoğunlukla aynı şeyi iki defa söylemek zorunda kaldım.

Trafik ise bir başka alemdi. Brüksel'de yaya geçitine geldiğinizde sürücü mutlaka duruyor ve size yol veriyor. Burada ise şanslıysanız karşıdan karşıya geçersiniz.

Daha anlatacak, söylenecek çok şey var ama benim yaşadığım karamsarlığa düşmenizi istemiyorum. "Bu mudur?" beni temsil eden insanlar dedim kendi kendime. Daha önce karşılaştığım, Türkiye'den gelen Türklerle buradaki Türkler hiç bir açıdan birbirlerine benzemiyor sözleri biraz daha yerine oturdu. Evet Türkiye'nin gelişen, eğitim düzeyi her geçen gün artan, modern yaşam olanaklarına daha fazla sahip bir ülke olduğu ordan bakınca daha iyi anlaşılıyor. Orda yaşayanların büyük bir çoğunluğu ise 1960'ların Türkiyesinde kalmışlar.

Genç nesil, evet daha iyi yetiştirseler de kendilerini henüz istenen düzeyde değiller. Bir de rica ediyorum, lütfen Avrupa'dan bana demokrasi ve çağdaşlık dersi vermesinler. Nerelerde yaşadıklarını ne yaptıklarını bir kez daha gördük. Beni temsil etmeye de kalkmasınlar.

Bu yazdıklarım gurbette yaşayan arkadaşların kalbini kıracak biliyorum, ama görünen gerçek bu. Bizim geliştiğimiz kadar onlar da gelişirse bu sorunlar ortadan kalkar, en iyisi bu insanlarımızı modern Tükiye'nin şartlarına uyum sağlamaları için yeniden eğitmek diye düşünüyorum.

Not: Brüksel Türk mahallesi. Daha çektiğim başka resimler de var, ama trafiği yansıtan bir resim olduğu için bu resmi koydum.

 
Toplam blog
: 116
: 1883
Kayıt tarihi
: 24.10.06
 
 

Emekli Deniz Öğretmen Subayım. Felsefe ve yabancı dil eğitimi üzerine çalışmaktayım. Yazmak ise b..