Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '12

 
Kategori
Sinema
 

Bu Dans Tüm Kadınların…

Bu Dans Tüm Kadınların…
 

Mutluluk ve monotonluk… Birbirlerinden farklı görünseler de, insan ruhunun tatmin noktasında, iç içe geçen iki olgu aslında. Duygusal deneyimlerle sınananlar için mutluluğun nasıl yaratılacağı, hangi şartlarda tam anlamıyla doyuma ulaşılacağı büyük bir soru işareti. Elde olanın sunduklarını yetersiz bulup hayatlarının tekdüzeliğini kırmak için farklı arayışlara girenlerin içine düştükleri kısır döngü de, bu soru işaretinin cevabı. Bugün ‘yeni’ olan ve eksiksiz mutluluk arayışıyla peşinden koşulanın, zaman içinde ‘eski’nin monotonluğuna dönüştüğünü hissetmek ise kadın yalnızlığını vurgulayan‘Bu Dans Senin’in doğal akışı!

Kâh parmak ucunda yükselen, kâh ürkek adımlarla gezinen kadın, mutfakta kapana kısılmış vahşi bir hayvanın sindirilmiş ruh halini mavi ojeli ayaklarıyla yansıtmakta… Yanı başında çöküp kaldığı ocak, onu umutsuzluğa iten bir cehennem adeta. Duyarsızca pencereye odaklanarak ilerleyen ve kahvaltı öncesi camdan dışarıyı izleme ritüelini gerçekleştiren sert ayaklarsa, fırın başında yaşanan doyumsuzluğu fark etmeyen erkeğin simgesi.

Margot ve Lou, beş yıllık evliliklerini mutfak ve sıra dışı sevgi gösterileri üstüne kurmuş bir çift. Birbirlerine sürekli ‘seni seviyorum’ diyen ve köpek almayı yalnızlık çaresi olarak gören ikilinin, hayatlarındaki en önemli şey Lou’nun tavuk yemekleri kitabının yaratılması! Kitabın oluşum aşamasında, birlikteyken yalnızlık, had safhada. Tarifleri test için düzenlenen aile yemekleri, bu yalnızlığın boş kalabalığı. Bu sevgi sözcükleri ve komik şakalarla dolu boşlukta her gün, bir öncekinden farksız geçmez ve sinirler iyice gerilirken halka açık cezalandırma gösterisinde karşılaşılan ‘yeni’ biri çıkıverir ortaya. Çekici tesadüfün komşuluğa kadar uzandığı noktada, kadının içindeki boşluğu flörtle doldurma isteği baş gösterir. Korkmaktan korkan kadın, anlık melankolilerde kaybolmasına sebep olan ve hayatın getirisiyle benliğini çarpıştıran kararsızlıklarına ‘yeni’ erkekle bir çözüm arar ama…

Aşkın çekici günlerini geride bırakarak sevginin ve paylaşımın ağır bastığı evlilik rutinine giren bir çiftin, kadın yönünden bakarak, öyküsünü anlatan Sarah Polley, yalnız kahramanını değil seyirciyi de gerçeklerle yüzleştiriyor. 30 yıl sonrasına verilen ‘öpüşme’ randevusunu, 35 yıllık kocaya sadakatin ödülü olarak gören Margot üstünden, evli kadınların içinde saklı kalmış arzulara odaklanan Polley, işini eşinin önüne geçiren koca modeli Lou’ya alternatif yarattığı Daniel’ı da kadın yalnızlığına çare olmayı pek seven erkek klasiği olarak didiklemekte.

İnsanların görünürdeki kişilikleriyle iç dünyalarını, karamsar resimlerle çizgiye döküp ayrıştıran Daniel’ın göstermelik ayartıcılığı ve paylaşımıyla yaşanan süreci, eşya-insan değişimlerinin dansına çeviren Polley, Leonard Cohen’in Take This Waltz'ı eşliğinde doğal bir etkileyicilik yaşatıyor. Mutluluktan monotonluğa uzanan dönüşümü yine mavi ojeli ayaklarıyla adım adım yaşayan Margot, seyirciye ‘Bu durumun sebebi uzun birlikteliğin rutini mi, yoksa sevgisizliğin yarattığı doyumsuzluk mu’ diye sorgulatıyor. Bu noktada Margot karakteri, evli kadının yalnızlığını hissettirmekten ziyade ruhsal boşluğunu, sevgi yerine tutkuyla dolduran biri olarak yansıyor. Hatta bazı durumlarda, asıl sorunun Lou’da değil de, hayatı oyun çağındaki bir çocuk gibi algılayan karısında olduğunu düşünmek bile mümkün.

‘Yeni şeyler de bir gün eskiye dönüşür’diyen ‘Bu Dans Senin’in, tutkunun tükenişini anlatırken birlikteliğin ve bilinenin ‘suskunluk’ getirdiğini vurgulaması, uzun süreli ilişkilerin kadınlar için mutsuzluk yaşatan bir monotonluktan öteye geçemeyeceğinin saptaması! Bu mesajı en iyi hissettiren sahne, ‘yıldönümü kutlaması’. Oyunculuğun ve mekânların doğallığında etkisini artıran yapımın, paylaşım getirdiği sanılan ‘yeni’nin zaman içinde ‘eski’yi aratabileceği ihtimalini göstermek için ‘seni seviyorum’ sözcüklerini seçmesi, günümüzde fazlasıyla sıradanlaştırılan bu beyanın kofluğuna dikkat çekmesi açısından ayrıca önemli.

Ana teması, sürekli paylaşım ve romantizm arayışındaki kadın duygusallığı üstüne kurulu olan ‘Bu Dans Senin’, partnerler değişse de kadının dansını hep tek başına yaptığının altını çizen, insan ağırlıklı bir film olarak izleyicisini bekliyor. ‘Bu dans bütün kadınların’ diyen yapım, kadınların yerinin mutfaktan öte olduğunu ve sadece yeniyken özen gösterilmemesi gerektiğini anlamak için iyi bir seçenek. Kadın elinden çıktığı her sahnesinde belli olan filmden, ‘Erkekler kadınların en büyük yalnızlığıdır’ mesajını almak da mümkün.

 

Anibal GÜLEROĞLU

 www.sinematur.com

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..