Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Bu

Bu
 

Google görseller..


“Koynuma sokuşturduğum beyazı kırmızıya boyamanın verdiği telaş, heyecan ve birazda kendini tekrar etmenin her zaman iyi bir şey olmadığını öğrenmiş olmanın verdiği hüzün ve bezginlikle; düşünmeksizin ağızdan çıkan cümlelerin yan yana gelmesiydi (Bu)! ”

Bu cümle aslında ne kadar çok şey barındırdığını bilse, kareli eteğini elleriyle toplayıp atardı kendini ilk ateşe..

Hatta belki de, bir yangın çıkartabilirler umuduyla ateşböceklerine yalvarırdı saatlerce..

Fakat mevsim ateşböcekleri için geç değilse de erkendi. Dışarıda kırmızı pul biber acılığında bir soğuk ki, herkesin dilinde aynı dua; ‘Allah kimseyi dört duvar bir çatısız bırakmasın.’ Öyle ki gecenin karanlığını unutturan bir soğuk. Yüzleri yırtan bir ayaz. Ki ben çok görmüş olsam da böylelerini, “Bu” başka! “Bu” şiirden de ötesini hak ediyor. Hakkı ödenmeyecek kadar çok. Yine de deneyeceğim. Sabırla, sevinçle ve soğukça yazacağım. Bilerek ve isteyerek ilk okunuşta anlaşılmayacak kadar uzun, bir defa bakılınca görülmeyecek kadar gizemli yazmamın sebebi de “Bu” ! Tek sefer yapılması gerekilen bir yolculuk değil cümlelerin sizi davet ettiği yer.

Biletinizin gidiş-dönüş olması da “Bu”ndan!

Hayır!

“Bu” yazıma ‘ezan arası’ bile vermeyeceğim!

Gözlerimin kızarıklığına bakanlar, ‘nasıl oluyor da görebiliyorsun diğer tüm renkleri? ’ diye seslenirlerken bana, nefesimde ve nefsimde ezilmişlik ve yenilginin kahverengileri varken, rüyalarımda bile bir zafer mavisi bile göremezken, her zaman olduğu gibi kalemimin sırtını ezerek dişlerimle; beklemeyeceğim. “Bu” defa beklemeyecek ve ellerimdeki kırmızı biterse, damarlarımdaki kanla boyayacağım ekose beyaz eteğini hayatın..

Yıldızlarını gizleyip de avucuma sadece birkaç bilye koyan gece, en çok senden alacaklı olmasam; nöbet tutar mıyım kapında böyle.. Böyle aciz, böyle biçare, böyle uluorta. Bir battaniye garantisi var sırtımda sadece. Gücün çok madem o kadar, hadi al hepsini uykularımın! Senden alacağım rüyalarımın mutlu sonlarını.. Senden soracağım göremediğim tüm renkleri.. Ve senden soracağım kendi yazımı okuyamamanın verdiği utangaçlığın hesabını..

Tüm küskünlüklerim, kızgınlıklarım sanadır aslında, bilirsin.. Karşıma çıkınca seni böyle güçlü, beni böyle suçlu yapan şeyi de bilirsin.. Yine de yüklersin sırtıma dünyanın tüm günahlarını.. Nefsime, nefesimle karışman olmasa yada gücüm yetse de hapsedebilsem seni içime, sığdırabilsem tüm karanlıklarını; belki de dünyanın gözleri ancak o zaman kamaşabilecektir güneşin ilk ışıklarından..

Aradığımı bulamayışımın da sebebi -karanlığından öte- “Bu” aslında. Bilirim. Fakat bilmenin, gökdelenler misali görkemli görüntüsü altında âcziyetin verdiği varoş sokaklar bîçareliğiyle; sessizce ağlamam ‘sırtımın garantisi’ altında, daha da bir yenik düşürüyor beni. Öyle bir yenilgi ki, öğelerine ayrılmaya çalışılsa seninle olan rekabetim; sen hep gizli özneler, belirtisiz nesneler ve dolaylı tümleçler arasında kaybetmeyi başarırsın kendini. Ben ise cümle sonundaki yüklem gibi kalırım apaçık..

Üstelik hayat, hiçbir cümlesini devrik kurmaz inadıma!

İdamlık cümle yine dudaklarımda;

“Koynuma sokuşturduğum beyazı kırmızıya boyamanın verdiği telaş, heyecan ve birazda kendini tekrar etmenin her zaman iyi bir şey olmadığını öğrenmiş olmanın verdiği hüzün ve bezginlikle; düşünmeksizin ağızdan çıkan cümlelerin yan yana gelmesiydi (Bu) ! ”

Ve ben, tüm bunlara rağmen var ile yok arası bir umut taşırım dilimin altında her zaman. Bilmezler “Bu”nu!

Sen gibi!


28 Ocak 2010

(Ocak’ın Şubat’a özenip

‘yirmi sekiz’ çektiği zamandan..)

 
Toplam blog
: 40
: 548
Kayıt tarihi
: 14.03.09
 
 

1983 doğumluyum.Esasen kendi halimde biri olsam da, söz konusu "yazmak" olunca durum değişebiliyor.Ç..