Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '10

 
Kategori
Şiir
 

Cehennemi firfirî

Cehennemi firfirî
 

1.Bölüm:

“Dinle neyden ki hikâye etmede, hep ayrılıktan şikayet etmede “ Şair yakınan bir varlık mıdır? Yakınarak, kirtinerek, feraha, huzura mı çıkar...? Bunu, Alaz şiirinde zaman zaman görüyoruz:

“Herkesin geçmişinde kara bir delik vardır
Yüzleşemediği korkular
Arkasından bakakaldığı sevdalar
Yazılamamış. Her biri ağıt
Gün kurusu
Kırmızı

Umarımız yoktur.”

Şiir biraz da insanın geçmişine yazıklanması ya da ağlaması mıdır? Herhalde biraz da öyle. Alaz, burada biraz düzyazı havasında başlıyor (Bunu sık sık yapıyor) . Mutlak bir ayak bulma sevdalısı değil, herhalde hiç değil. O, aslında sözcüklere bağlı, onları seviyor, onlardan hareket ediyor. Sizi kötümser bir hava içinde, Umarsız bir dünyanın içine atıyor.

Burada, bu bölümde umut var mı? Evet, renklere bakın. (Çok ilginç renkler bulur, kullanır...) Burada “Gül kurusu...” temiz güzel, değişik bir renk... Bence umudu gösteriyor... Kırmızı ise dipdiri bir dinamizmi...

2.Bölüm:

Şiirin ikinci bölümü daha ilginç... Şiir giderek ilginçleşiyor. Durmadan uzak çağrışımlar. Kavramlar ve yeni sözcük bombardımanı başlıyor. (Alaz’ı okurken yanınızda bir sözlük bulundurmanız gerekiyor….)

“Herkesin yüreğinde kara bir delik vardır
Kocaman. Kaçar balık.
Oyalanıyoruz… Tarumar saçlar kırk fadik
Dilimize konargöçer kelimeler
Gün doğumundan gün batımına sılaya yolcu
Yataklar dolu geven
Kıpkırmızı

Kaçarımız yoktur.”

Bu şiirlerde mantıki bir bağ izlemek, bir öykü bulmak pek kolay kolay mümkün olamaz. Belki sözcülerin ötesinde Freudian yöntemlerden yararlanarak, her bir sözcüğün imlediği derin anlamın ne olduğu. Dikkatlice izlenirse, çözümlemek belki mümkün olabilir ama bu hem eleştirmeni hem yazarı çok tartışmaların içine atabilir. Eleştiri de en büyük tehlikelerden birisi, yazarı söylemediği şeylerden dolayı imlemektir. Sadece anlamaya çalış, o kadar, yazar, şair kabul etmeyebilir. Bu bir resme bakan seyircinin gördüğü şeylerdir. Ama onu yapan çok değişik şeyler düşünmüş olabilir.

Fakat Alaz şiirinde bir eleştirmeninin saçlarını diken diken edecek müthiş kalıplar görebilirsiniz:
“Tarumar saçlar kırk fadik...” Eskiler, buyurun buradan yakın derler. Yepyeni tabirler uydurmada üzerine yok Alaz’ın. Daha başka: “konargöçer kelimeler..”, Yataklar dolu geven..” Bunlar dikkatle izlenmesi gereken yeni imgeler.

Şiiri belli bir nakarat birbirine bağlamaktadır: “Umarımız yoktur... Kaçarımız yoktur...” Devam ediyor.
Umut var mı? Belki, “sılaya bir yolculuk...” gözüküyor.

3.Bölüm:

Bu bölümde işler değişiyor mu? Şiirin karamsar havası gidiyor mu? Kolay değil, Sanki Edgar Allen Poe’nun bir korku hikâyesini okuyor gibiyiz. Bir şeyler oluyor. Ama, hiç de aydınlık şeyler değil...

“Herkesin hayalinde çizilmemiş mutluluğun resmi vardır.
Sığındığı köhne bir liman
Demlendiği bir gayda
Yudumladığı mey
Ve sakladığı gözyaşları
Deryada inci
Firfirî

Ederimiz yoktur.”

Fakat bu bölümde şair artık biraz da olsa kendince bir “mutluluğun resmini” çizmeye çalışmaktadır. Eşeğin önündeki hıyar gibi (affedersiniz!) . Aklımızın ucunda bir mutluluk düşüncesi var ama, kolay mı varmak, ulaşmak…Fakat, var var... Neler var... Sığınılacak bir liman (Alaz için bu şiir midir...?) . “Demlendiği bir gayda...” Gayda nerden çıktı demeyin, bizim tulum onun şiirinde gayda olup çıkar... Uzak çağrışımlar yapmakta üzerine yoktur.
“Yudumlanan mey...” ve “Deryada inciler…Firfiri...” Gördünüz mü vardığımız yere... Nerede bu inciler... ve Firfiri olan... Ama yine nakarat “Ederimiz yoktur...” Yani mutluluk kolay değil.

4.Bölüm:

Sanki insanın hayat serüvenini anlatıyor. Ve bunun içinde olanları bir yerde irdeliyor. Şiir biraz da felsefe söyler. Bildiğimiz cinsten bir felsefe değil de, belki (Hikmet) . Gerçeklerin yeniden saptanması. Sonumuz... Olanlar... Olacak olanlar. Bakın:

“Herkesin bir sonu vardır.
Ne yaparsa seslenir arkasından
Kimi zaman kulak tırmalayıcıdır
Kimi zaman Meleklerin ezgisi

Ardımız sıra yürür…
Önümüzde cehennemi firfiri /gölgeler
Kaçacak deliğimiz yoktur.”

Aslında son üçlük ondan önceki dizgenin parçasıdır. Ama Alaz bu, istediğini yapar. Ayırır. Fakat bu şiirde de iyimser bir limana varamadık. Bütün şiirler insanı Cehennemin içine mi atacaklardır...! Yok mudur, bundan kurtuluş çaresi... Hani umar, hani kurtuluş, , ? Bekliyoruz.

Erdal CEYHAN

Sayın Erdal CEYHAN öğretmenimin “ Cehennemi Firfirî “ şiirimi çözümlemesi benim için hoş bi sürpriz oldu...

Kendisine ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM...

Saygılarımla...

Bu şiirimi 2006’da yazmıştım... Bu gün öğlene doğru; Antoloji şiir sitesine girdiğimde, mesajını gördüm, açtım, okudum... Duygulandım "ah seni; tek yüzlü, sulu gözlü, serkeş serçe" derken, dokunamadım şiirimin tek satırına...
Sadece “Hani umar, hani kurtuluş, , ? Bekliyoruz. “ sorusuna elimden geldiğince şiirsel yanıt vereyim dedim ve yazmaya başladım:

Sevgili DAİM; İşte UMAR, İşte KURTULUŞ

“ HAVA SOĞUK Hava puslu, soğuk Kırlar koyu, kırmızı Saman sarısı, ölü yeşil Kış gelmek üzere oysaki gönül Kışa girmeye hazır değil / Nazım Hikmet

Bu DÜNYA da ilan tahtası:
Ağzı kara yanı kara gözü kara
Bu ne ateş bu ne yara
Derdimin tasası benim
Dermanım yine BEN
Benim ağıkıran

SEVDAMIZ vardır…

Yansa yakılsa da kalemkârdır düşüncelerim
Bağlama pencerelerim ardına kadar açık
Çocuk ellerinle yüzümü boya
ŞİİR Mİ DEDİNİZ? İçinin bi teli titremeli
Dinle: KALBİMİN ŞARKISI
Eser UMUT eser NEŞE
Eser tozpembe

Avuntumuz çoktur...

Kâr ve zarar hesabı ilaç ise uygulamaktan başka çaremiz yoktur...

( Sorusunun cevabını yanıtlarken yazdığım dizelerin ilk halini ona yollamıştım, (artık, şiirselin son halini buradan okur) o da bana anında cevap yazmış; "Güzel bir şiir olmuş Alaz Usta...! " )

Nil Alaz 12.11.2010

 
Toplam blog
: 471
: 295
Kayıt tarihi
: 23.10.10
 
 

Aklınla, kalbinle insanlık davası peşinde koşturan bir insan. Okur-yazar... ..