Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '11

 
Kategori
Öykü
 

Cezbe

Cezbe
 

Ufuk öylesine açıktı ki bakmaya doyamıyordu. Güneşten yansıyan hafif loş, kızıl renkteki ışık uzaklara doğru gizemleşiyordu.

“Ah ne güzel olurdu. Bir bardak çaydan keşke yudumlayabilseydim.” Dedi.

Dumrul dede bir bütünlük peşindeydi. Yudumlayacağı çay ile ufkun güzelliğini bir ritüel eşliğinde birleştirmek istiyordu. Ve yaşayacağı duygulara dalarak hatıralar diyarına varıp, oradan gizemin eşiğinden geçip salt gerçeğe doğru yolculuk yapacaktı.

“Ah bir bardak çay olsa.” Diye düşünmekten kendini alamıyordu. Etrafına bakındı. Dükkanların hiç biri açık değildi. Herkes yatağında mışıl mışıl uyuyor, tatlı rüyaların tadını çıkarıyorlardı.

Dumrul dede içinden “Allah’ım ne olur şu çayı güneş yükselmeden içeyim.” Diye dua etti. Yarım saat daha beklemesi gerekiyordu. Önünde durduğu kahvehane şaşmaz şekilde hep aynı saatte açıldığı için beklemek Dumrul dedeyi yormuştu. Fakat az sonra kendine sunulacak çay ile o seramoniyi yeniden yaşayacaktı. Bu haftalardır böyle gidiyordu. Garsondan çayını alıyor, ardından sandalyeye oturuyor ve ufkun kızıllığını içine akıtıyordu. Öyle raddelere geliyordu ki “Allah” diye bağırmamak için kendini zor tutuyordu.

Aman Allah’ım o cezbe ne biçim şeydi. Çayın her mideye inişinde sıcaklık karnındaki damarlardan geçip kalbine ulaşıyor, oradan ufka görünmez ve gizli bir hat çekiliyordu. Dumrul dede bu hat ile uzaklara doğru baktıkça kalbine sanki sıcak ama tatlı, kızıl renkte, hatta çay renginde bir ışık yoğunluğunun aktığını görüyordu. O an içinde “Allah’ım biliyorum sensin.” Diyordu.

Dumrul dede gelen araba sesi ile daldığı hayalden uyandı. Önünde duran arabadan inen adama dikkatlice baktı. Adam elindeki anahtarı kahvehanenin kapısına uzattı. Kapıyı açtı. İçeriye girdi.

Çay ocağı görevlisi Dumrul dedeyi görmemişti. Görseydi ona selam verir ve gönlünü hoş ederdi. Dumrul dede o an kahvehanenin önünde yığılı duran atık karton kutularının arasındaydı. Yaşlı adam düşündü. Çaycı Hasan her sabah kahvehaneye geldiğinde kendisine tebessüm eder, selam verir, sonra “Aslan dedem.” Derdi. Bu çok hoşuna giderdi. Çaycının samimiyeti içini ısıtırdı.

“Ben yerimden kalkmazsam çayda içemem selamda alamam.” Diye söylendi. Kartonların arasından ayağa kalktı. Yırtık ve eski elbiselerindeki tozu elleriyle temizledi. Kapıya yöneldi. Kahvehaneden içeriye adımını attı.

Çaycı Hasan işinden başını kaldırıp baktığında gözlerine inanamadı.Dumrul dede çökmüş gibiydi.

“Ya dede nedir bu halin. Avurtların içine çökmüş. Yoksa hiç yemek yemiyor musun?”

“Evlat ben yemekten vazgeçtim. Sen bana çay ver.”

Çaycı endişeliydi. Dumrul dede böyle giderse bir daha onu göremeyebilirdi. “Zavallı adam kim bilir kaç saattir aç.” Diye düşündü. Dumrul dedeye öyle bir sürpriz yapmalıydı ki bir daha aç kalmayı denememeliydi.

Elinde ki çay ile Dumrul dedenin yanına geldi. Çayı verdi. Ardından telefonun başına geçti. Numarayı ççevirdi. Kısık bir sesle konuşuyordu. Çünkü Dumrul dedeye sürpriz yapacaktı.Çaycı telefon ile lahmancuncuyu aramış, bol sayıda ve çokça etli lahmacun siparişini vermişti. Telefon kapanınca “Dumrul dede bunları yerse alışkanlık yapar açlıktan da uzak durur.” Diye düşündü. Sonra “Belki de yediği şeyleri beğenmiyor.” Dedi içinden.

Dumrul dedenin yanına geldi. “ Dede hiçbir yere ayrılma. Sana güzel bir süprizim var.” Dedi.

“Evlat sen benim gönlümü hoş ettin. Allah da sana sürpriz yapsın.” Dedi.

Çaycı sevindi. Çünkü yaşlı ve muhtaç birinde dua almanın değerinin farkındaydı.

Lahmacun kısa bir beklemenin ardından geldi. Çaycı ve Dumrul dede afiyetle karınlarını doyurdular.

Akşama doğruydu. Dumrul dede bir aydır ortalıkta görünmüyordu. Çaycı Hasan merak içindeydi. “Acaba başına bir şey mi geldi.” Diye düşünmekten kendini alamıyordu. Çünkü sorgusuz sualsiz ortadan kaybolmuştu. Çaycı Dumrul dedeyi tekrar kontrol etmek için kahvehaneden dışarıya çıktı. Bulamadı.

Yaşlı adam yük olmaktan çekinmiş ve sadece çay verecek yabancı insanların merhametine sırra kadem basmıştı. Çünkü Dumrul dede şaşaayı sevmezdi.

Çaycı “Dumrul dedeye acaba lahmacun mu dokundu.” Diye söylendi. Düşünceli bir şekilde kahvehaneden içeriye girdi.


Tuna M. Yaşar

 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..