Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '16

 
Kategori
Öykü
 

Çiçeklerle söyleşi

Çiçeklerle söyleşi
 

Gecenin ayazında sinen kır çiçekleri güneşle birlikte doğrulmuşlardı. Baba, korkularını duyar gibi oldu; rüzgardan kaçan, toprak kaymasına karşı koyamayan kökleriyle gördü çiçekleri. Yanında duran oğluna gösterip, gördüklerini – sezdiklerini – anlatmayı usundan geçirdi. Az tutan köklerine ulaşmadan oğlundan habersiz baktı çocuk yüzlü menekşelere, papatyalara.

Gecenin bastırıp koyulaşan karanlığında yanıp sönen renkleriyle giz taşıyordu menekşe papatyaya, papatya güle. Kuşkularını, kaygılarını yüreğinde duyuyordu. İçlerinde en kaygılısı, kısa yaşamını bilip hesaplayan menekşeydi.

Babanın bu gördükleri düşüncelerinde koşup durdu. Bilip görmek, sezmek; çiçeklerin konuşan seslerine yüreğiyle, usuyla katılmak her babanın yapacağı iş değildi.

Menekşeyle, papatyayla, gülle bezenmiş bahçenin bir ucundan diğer ucuna doğru koşan oğluna seslenmeden edemedi:

- Çiçekleri çiğneme sakın ha!

Babanın uyarısını duymadı bile oğlu. Bulduğu güzelliklerin sevincini duyup tatmasını kim engelleyebilirdi! Menekşenin gülen çocuk gözlerine, hemen üzerinde duran kara kaşlarına uzanıp dokunmasına; papatyanın beyazında, sarısında gezinmesine kim karşı koyabilirdi.

Oğlunun duyduğu sevinci taşımıyordu baba. Menekşenin nokta kara gözlerini bölen sarı çizgiler morlaşan kenarlarına doğru uzuyordu. El değdiğinde, yumuşaklığını saklayamadan korkularını, suya duyduğu özlemi babanın kulağına fısıldıyordu. Babadan başkasının duymasına, anlamasına olanak yoktu menekşeyi.

Baba tüm canlıları ayakta tutan, bir hücrelilerden çok hücrelilere değin uzun süreci katettirenin su olduğunu dün olduğu gibi bugün de biliyordu. Isıtıp aydınlatan, tekten çoğa giden yürüyüşü hızlandıran güneşi de usunda taşıyordu.

Menekşenin kaygılarına hak verdi içten içe baba. Duyduğu özlemlere ulaşmasını yüreğiyle dilemesi, çözümler bulup sunması baba için bir görevdi. Önce korkuyu yenmelerini, sonra gülle, papatyayla ve bahçenin öteki çiçekleriyle bir araya gelip birlikte karşı durmalarını yüksek sesle bir bir anlattı. İşte o zaman gecenin bastıran karanlığı, toprak kayması korku olmaktan çıkabilirdi. Ama bunları anlatıp kavratması işin zor yanıydı. Kullandığı dil, sunduğu öneriler bir türlü geçmiyordu menekşeye.

Baba, çiçeklerin bedenlerinden çok benliklerine işlemiş yılgınlıkla tanışıklıydı. Bahçenin denize bakan ucunda yere çömelen oğlunun çiçeklere uzanıp uzanıp alını, morunu kokladığını gördü. “ Gülün kırmızısı çekmiş olmalıydı. “ diye içinden geçirdi.Sonra gülün Kokusunu anımsadı geçmişinde. O doyuran kokusunu. İşte oğlunu tutup bırakmayan bu olsa gerek.

Baba, sözlerle tutuşan yüreğini söndürmeye çalıştı menekşenin. Zaman dilimlerinde alınan süreci bilen tavrıyla anlattı. Bilip sıraladıkları havada kalıyor, menekşenin bir kulağından girip öbüründen çıkıyordu. Menekşe, yalnız yaşadığı güne bakıyordu.

Menekşeye söz geçiremeyen baba öfkelendi. Anlaşılmayan sözler etmeye başladı. Baba olmadan önceki yıllardaydı sanki. Öfkelenince ne de güzel konuşurdu. Yine o günlerde buldu kendini. Bir ara yükselen sesini ve yanındaki oğlunu ayrımsadı. Bahçenin o uzak ucundan ne zaman, nasıl geldiğini görmemişti. Eylemden çok söze başvurduğu geçmişte kalan o gecelerin birindeydi. Dinleyenlerin suskunluğu coşturmuştu kendisini. İşte, yine bir susan menekşe karşısındaydı.

Babasına yabancı yabancı bakıp güldü oğlu.

- Kiminle konuşuyorsun baba!

Oğlunun gülen gözlerine baktığında sevinçlerini, umutlarını buldu. Sonra alnına dökülen terli saçlarında parmaklarını gezdirdi. Babanın yüreğinde duyup sakladığı sevgi şimdi parmaklarındaydı. Oğlunun yinelediği soru karşısında gerçeğin dünüyle bugünü arasında durduğunu biliyordu. Çiçeklerin renklerinde gezinip çiçek dilinde onlarla konuşurken asıl hesaplaşmayı yüreğiyle yaptığının bilincindeydi.

Yaşamadan doğruları öğrenmek olanaksızdı. Yaşamadan öğrenmeye kalkmak buz üzerinde yazı yazmaya benziyordu. Baba, bildiklerine önce usuyla, sonra yaşadıklarıyla ulaşmıştı. Menekşede, papatyada gördükleri dünüydü. Kararıp maviliğini yitiren gökyüzü duyuruyordu tüm bu kaygıları, korkuları ... Tüm engellerin karşısına usunu koyuyordu; sonra yüreği katılıyordu. Süreç bildik yoldan işliyordu, ilerliyordu.

Baba, oğlunun sorusunu yanıtlamadan güçlü kolları arasına alıp yüreğinin kütürdeyen sesini derinden derine dinletti. Bahçeden ayrıldıklarında gölgeler, ısıtıp çoğalan güneşle küçülmüşlerdi.

 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..