Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Haziran '08

 
Kategori
Mizah
 

Çin tıbbı ve göbeğimdeki pamuk

Tuncay: ... Şimdi... Elimizdeki malzemeleri tekrar gözden geçirelim. İki kaşık İngiliz tuzu, bir su bardağı taze sıkılmış kızıl greyfurt, iki tatlı kaşığı sırma zeytinyağı, bir tutam karabiber, bir tutam tuz, bir çorba kaşığı balıkyağı, az miktarda ezilmiş cezerye ve c1 kodlu gizli maddemiz, c2 kodlu gizli maddemiz ... eee susam yağını unuttuk.

Okan: Ya bayılıyorum şu Çetin Altan’ın yazılarına...

Tuncay: Susam yağı olmadan hayatta olmaz şimdi bu.

Okan: Abi gidenin yeri dolmuyor be. Var mı bi Duygu Asena, vay be yazarlar çok yaşamalı babacan...

Tuncay: Hacı sana zahmet bi koşu susam yağı bulup gelsene be.

Okan: Bu Hadi Uluengin denen adam var ya şöyle bir panele falan gelse Antalya’ya, valla alacağım elime mikrofonu güvenlik bile susturamayacak beni.

Tuncay: Babacan sen sevgiline yap bu gazetelere yoğunlaşmış adam numaralarını. Susam yağı diyorum bak.

Okan: Abi beni karıştırma şu hadiselere gözünü seveyim. Ne öyle şirin baba gibi iki saattir hava gazı mantar tozu atıp duruyorsun tencerenin içine? Şimdi de büyücülüğe mi başladın abi.

Tuncay: ‘Yaşam iksiri’ hazırlıyorum babacan. İnternet’ten Çin tıbbı argümanları ile bizim kocakarı ilaçlarını harmanlayıp...

Okan: Hah! Her kuşu şeyettin bi kaldı leylek. Millet İnternet’ten Slav hatunları indirir bizimki varsa yoksa ot çöp! Bu arada kelime dağarcığına yeni kattığını gözlemlediğim bu ‘argüman’ lafına da ayrıca uyuz oldum.

Tuncay: İksir bitince öyle demeyeceksin ama.

Okan: İyi ya kendi kendine hazırla işte. Hem benim yaşam iksirim var dolapta oğlum. Hacmen % 40’dır kendisi... Şimdi izin verirsen mizah dergilerine de bir göz atmak istiyorum.

Tuncay: Hadi be abi, bu kaynarken başında durmam lazım benim, ne olacak alt tarafı doğu garajına gidip geleceksin. Hem biraz hava almış olursun iki gündür evden çıktığın yok be oğlum.

Okan: Ehe eh... Ulan bu Umut Sarıkaya çok komik bi herif be. Bi de duygusal sanki.

Tuncay: İyi o zaman Şule’nin cep telefonunun numarasını da istersin sen.

Okan: Deme yav! Sende var mı onun numarası?

Tuncay: Susam yağı = Şule.

Okan: Alır gelirim be abi, nedir elime mi yapışır yani. Önemli olan kardeşimin işi görülsün, nedir ki yani... Gerçi bu Şule geçen gün Hayyam’da otururken bana ‘Okan abi’ diye hitap edip inceden bir ikinci gençlik bunalımı yaşamam sebep oldu ama olsun.

Tuncay: Teşekkür ederim. Yardım severliğinden kuşkum yoktu zaten.

Okan: Ver abi sen şu motorun anahtarını. Kuşun kanadıyla getiririm şimdi ben sana... Vay keraneci, madem Şule’nin numarası vardı sende ne diye geveleyip duruyorsun ki hadiseyi. Ne alınacaktı bu arada; at.oku mu?

Tuncay: Susam yağı alacaksın hacı, baharatçılarda vardır.

Okan: Yettim hafız.

(Akabinde)

Tuncay: Hey yavrum be mis gibi oldu mübarek. Bunun aynısından komutan Castro’ya da yollayacağım.

Okan: Coş bakalım Tuncay efendi. Eee şimdi bu yaşam iksiri tam olarak ne işe yarıyor babacan, şu mevzuu diyorum bana teknik olarak bi anlatsan da sağlık konusundaki yetersiz dimağım renklense, coşsa...

Tuncay: Evvela kanı temizlediğini düşünüyorum, sonra zihnini açıyor ve belleğin pozitif enerjinin verdiği hazla gemi motoru gibi çalışmaya başlıyor. Sonra tenine renk geliyor, uykun düzene giriyor ve bütün bunların sonunda her daim genç kalıyorsun.

Okan: Aman iyi. Gerçi pek de bir işe yaramıyormuş... Eee hazırlandı mı şimdi bu, içebilir miyiz yani?

Tuncay: İç abi buyur. İksirimi ilk önce tadacak olmaktan şeref duyuyor olmalısın.

Okan: O şeref sana ait anasını satayım. Impsss. Tadı fena değilmiş yalnız. Biraz pahalı bir içecek ama...

Tuncay: Hislerini alabilir miyim babacan?

Okan: Valla medeniyetler buluşması, gelenekten geleceğe, boğaz köprüsü falan. Koy abi bir bardak daha be, hoşuma gitti bu hadise.

Tuncay: Ehe eh... Yok babacan bunun dozu bu yani, her gün benim belirlediğim ölçekte içeceksin. Azı ya da fazlasının vücuda bi yararı olmaz aksine zarar verebilir.

Okan: Ben odama gidiyorum hacı. Biraz gölge boksu yapacağım nedense enerji geldi birden.

Tuncay: Tamamdır abi. Senin gibi potansiyel uyuşuk bir adam bile gölge boksu yapmaya gittiyse iş var demektir bu iksirde. Hemen patent başvurusu için hukuki altyapıyı hazırlamalıyım.

Okan: İsmet amcaya da götür biraz. Enerji dediğin asıl ona lazım.

Tuncay: Haklısın bak. Ben bi koşu çıkarıp geleyim yukarıya.

(Ertesi gün)

Tuncay: Hoş geldiniz Mehmet amca, hayırdır?

Mehmet amca: Hayır evladım hayır. İsmet bey deyiverdiydi de sizde bi ilaç varımış, uykusuzluğa iyi geleninden.

Tuncay: Vereyim amcacım. Bütün apartmandan duyan geliyor zaten. Kavanoz getirdiniz mi?

Mehmet amca: Getürdüm. Borcumuz ne kadar?

Tuncay: Estağfurullah amcacım.

Mehmet amca: Yok evladım, madem tarifini kimseye vermiyorsunuz, demek ki bu işten üç beş kuruş kazanmak hakkınız.

Tuncay: Oldu madem...

Mehmet amca: Bu arada Pazartesi gününe kadar bi kavanoz daha istiyorum. Sen hazırla parasını düşünme evladım...

(Cumartesi sofrası)

Tuncay: ... Babacan göbeğimdeki pamuk üzerine yemin ederim ben bu işi para kazanmak için falan yapmadım yahu. Sen de biliyorsun merakla, hevesle bir şeyleri karıştırırken denk geldi işte.

Okan: İyi de iksircan sen bu karışımın içine gizli madde ayağına Viagra falan mı ezip attın. Mahallenin bütün ihtiyarları kapının önünden gitmez oldu. Hayır yarın birisi sekte-i kalpten gidiverecek sonra göreceksin yaşam iksirini.

Tuncay: ...

Okan: Tamam iyi niyetle bi şey yaptın ama iş artık çığrından çıktı be abi. Gel sen beni dinle vazgeç şu işten.

Tuncay: Acaba cezeryeyi çıkarsam mı formülün içinden. Bence iksirimin amacından sapması cezerye yüzünden oldu.

Okan: Piuuuv. Ben ne diyorum tayfa ne diyor...

Tuncay: Bayağı da para yaptık bu işten şimdi vazgeçmek de aptallık olur be abi.

Okan: ...

Tuncay: Hacı sen hala köpek öldüren şarabı mı içiyorsun ya? Mis gibi viski aldım oğlum, kaptırsana.

Okan: Yok abi yok. Büyücü parasıyla işim olmaz benim.

...

yazarın notu: bunlardan yazarım ben daha. Beğenirseniz yani. Sıcak ya biraz AntalyaJ

Okan Ünver

 
Toplam blog
: 104
: 489
Kayıt tarihi
: 06.03.08
 
 

1978 doğumlu Antalyalı bir müzisyenim, devamını ben de bilmiyorum..