Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '09

 
Kategori
Haber
 

Cleveland'dan Ergenekon'a...

Cleveland'dan Ergenekon'a...
 

Doutzen Kroez gönüllü olarak utagaç bir eda ile demokrasimizi canlandırdı.


“Yüce Rabbim Cleveland dedi.”

Milliyet’in bu günkü başlığını görünce “işte gazetecilik” diye düşündüm. Bu gün gazetelerdeki en çarpıcı manşetti. Dün akşam blog yazacak olanağım olsaydı kuşkusuz Milliyet ile pişti olacaktım. Tıpkı ”Kriz Başbakanlığa teğet geçti!” adlı blogu yayımladıktan sonraki gün Haber Türk gazetesinin tam sayfa verdiği haberi ile olduğu gibi.

Bu gün blog yazmamın amacı tabi gazetelerimizle habercilik yarıştırmak değil, gündemi değerlendirmek. Ergenekon davası sürecinde Mustafa Balbay gözaltına alınıp tutuklandı. Suçlama; ”Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Yıkmak!”...

Klasörler dolusu bilgi ve belge olduğu söyleniyor. İktidara muhalif düşünceler içinde olanların yazdıkları ve söyledikleri herhalde “suç delili” olarak değerlendiriliyor.

Bir sürü düşünce film şeridi gibi gelip geçti aklımdan. Şu seksen altı yıllık cumhuriyet neler görmüştü kısacık sayılan tarihsel serüveninde. Darbeler, muhtıralar.. Cumhuriyeti kollamak adına yapılırken hep korkular ile şekillenen politikalar nelere mal olmuştu diye düşündüm.

1980 öncesi şiddet ortamını seyreden "cumhuriyetin sahipleri" ortamın darbe yapmaya müsait olması için beklediklerinden anılarında söz ediyorlar. Ve halkımız ölümlerden illallah dediği için yüksek demokrasi bilinci(!) ile alkışlıyorlar, yetmiyor darbe anayasasına %99'luk destek veriyorlar.

O zamanlar darbenin şiddeti bitirmek için yapıldığını sananlar, sonrasında uygulanan serbest piyasa ekonomisii le sermayenin arsızlığına uygun iklimin, küresel politikalara paralel uygulandığından habersizdiler. Sendikaların, siyasi partilerin kapatıldığı ve "Türk İslam Sentezi"nin memleketin kurtuluşu olarak flu bir fotoğraf gibi sunulduğu ve bu gün netleşince ABD'ye göre "Ilımlı İslam" projesi olduğu iyice anlaşılıyor.

Bu proje sonucunda sistem ile sorunu olmayan merkez partiler iktidarcılık oynarken birileri hem yandaşlarını hem de sermayelerini çoğalttılar. Ve gün geldi sistemile barışık çocuklar iktidarı muhalif olanlara teslim etti. Bu gün yaşananların daha iyi anlaşılması için "el değiştirme" nin yarattığı sancıları veya sıkıntıları yaşadığımızın bilinmesi gerekir.

Sonuç ortada...

Küresel ekonominin küreselleşmenin arsızca at koşturduğu ülkemizde "aman ekonomik kriz çıkmasın" diye yumuşak yani soft muhalefet yapanlar yaşananların sanki müsebbibi benmişim gibi meydanlarda sesleri çıktığı kadar bağırıyor.

Türkiye solunun oluşturulmak istenen projeyi göremeyip ya da görse bile "yiyin bir birrinizi" düşüncesi ile seyretmesi bir yana "Ya benim üzerimden silindir gibi geçen, yok eden, işkencelerde süründüren sen değil miydin" dercesine nötr kalması süreci devam edecek gibi gözükmüyor. En azından yapılanlara karşı liberallerden seslerin yükselmeye başladığı bu zamanlarda sosyalist sol uzun süre daha seyirci kalamaz diye düşünüyorum.

Görülen o ki; “Son Osmanlı padişahı 1.Recep Tayyip Erdoğan” sıradan ya da salt yalakalık olsun diye asılan bir afiş olmaktan öte belli bir kesimin içselleştirdiği Osmanlı hayranlığının dışavurumu gibi geliyor bana.

Paçalı donlarla denize girme seanslarının gazetelerde boy gösterdiği zamanlardan bu yana yıllar gelip geçti. Işığı bol olsun, Uğur Mumcu rabıta destekli yapılanmaları, faaliyetleri sütunlarına taşıdığından bu yana yıllar yılları kovaladı…

Önceleri Cumhuriyet ile Atatürk ile kavgalı tarikat, cemaat yapılanmalarını gazete sütunlarına taşıyan sistemin savunucuları durumu bir şekilde kurtarıyorlardı. Kapalı kapılar arkasında hükümet dizaynının bir şekilde kotarıldığı zamanlar artık mazi oldu. Günümüzde kazın ayağı hiçte öyle değil. Sistem ile kavgalı olanlar bir şekilde paranın iktidarını kurdular, söz sahibi olarak iktidarı ellerine aldılar ve esas oyuncular ile “el değiştirme” sürecinin gelişimini düşünen bir çok yurttaş gibi kaygıyla izliyoruz.

Ergenekon davasının seyrine bakılırsa başta destekçisi olan liberal kalemler bile “Bu kadarda olmaz ki, yaşlı başlı adamlar tutuklu olmadan yargılanabilirler.” demeye başladılar. Ergenekon’un nerelere kadar evrileceği konusunda endişeler gittikçe büyürken dış basında “muhalefeti yıldırma olarak” değerlendirmeler yer alıyor.

Kimileri ise “biz bu filmi görmüştük” diyerek Menderes dönemine atıfta bulunuyorlar.

Değerlendirmelerin çeşitliliği kafa karıştırmaktan öte anlamlar taşıyor. Belki de bilinçli olarak bilgi kirliliği yaratılarak Türkiye’nin değişimi(!) gözlerden öteleniyor.

Gülen’in ABD’den fikir beyan ettiği bu süreç bana öyle geliyorki basite alınacak değerlendirmeler ile açıklanamaz.

Daha önceleri yazdığım yorum ve yazılarda kısaca Ergenekon süreci için değerlendirmelerde bulunmuştum. Hatta “devletin çetelerden temizlenmesi olarak” gösterilen sürece ‘sadece deşifre olanların temizlenmesi operasyonu’ olarak baktığımı ve tepede yaşanan anlaşma ile işin bir şekilde muhalifleri de katarak bitirileceğine değinmiştim.

Görülen o ki kafalar oldukça karışık.

Yargı süreci ağır aksak devam ederken yurttaşın kafa karışıklığı da hala sürüyor. Demokrasi dışı çözümlere türkü yakanlar olduğu kadar, demokrasi süreci ile her şeyin düzelebileceğine inananlarda mevcut. Her koşulda yargıya ve demokrasimize -eksikliklere rağmen- güvenmek en akılcı seçenek olarak herkes tarafından içselleştirilmeli.

Ankara 06 Mart 2009

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..