Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '15

 
Kategori
Güncel
 

CNN TÜRK'te "PKK'ya terör örgütü demeyin!" diyen Kadri Gürsel nihayet Milliyet'ten kovuldu!

CNN TÜRK'te "PKK'ya terör örgütü demeyin!" diyen Kadri Gürsel nihayet Milliyet'ten kovuldu!
 

Tesadüfün bu kadarı da biraz fazla...

Bütün vatandaşlarımız gibi ben de peş peşe gelen Suruç patlaması, bir askerimizin ve iki polisimizin şehit edilmesi olaylarının psikolojik etkisi altındaydım. Eşimle dertleşiyorduk. Türkiye üzerinde büyük oyunlar oynandığını, Türkiye'nin de Suriyelileştirilmek istendiğini, bu amaçla büyük provakasyonlar devreye sokulduğunu, yakın gelecekte büyük bir tehlikenin yaşanabileceğini eşime söyledim. Oluşan karamsar havayı dağıtmak amacıyla da, "Suriyeliler Türkiye'ye kaçtılar. Bizim kaçacak yerimiz de yok. Avrupalılar kapıyı kapatıyorlar" diyerek espri bile yaptım. Peşinden esas kızgınlık sebebimi anlatmaya koyuldum ve şunları dedim:

"Bunlar PKK'lı. Öyle veya böyle kendilerince bir amaçları var ve o yolda yürüyorlar. Ve yine kendi mantıklarına göre kendi savunmalarını da yapıyorlar. Ya merkez medyadaki bazı köşe yazarlarına ne demeli? Resmen PKK'nın avukatlığına soyunmuşlar. Bunlar neye ve kime hizmet ediyorlar?"

Gerçekten de görünürdeki tarafsızlık, objektiflik ve tabii ki de meslekteki tecrübeleri gereği ortaya koydukları laf cambazlıklarıyla onların yıkıcı etkileri çok daha fazla oluyordu. Bir taraftan PKK'ya meşruiyet diğer taraftan da ima ettikleri özgürlük savaşçılığı romantizmiyle Kürt gençlerinin dağa yönelmeleri sağlanıyordu. Örnek aldığım ve hayranlıkla takip ettiğim yazarların, oynanan bu kirli oyunun bir parçası olmalarını hazmedemiyordum ve buna bir anlam veremiyordum. Çok kızgındım.

Eşime örnekler de verdim. Üzülerek belirtmeliyim ki verdiğim örnekler azımsanamayacak kadar çoktu. Bu arada patronlara da sitemimi ifade ettim. Tamam, onlar yanlış kulvara girmiş olabilirler ama; patronlar neden hâlâ böyle bir duruma sessiz kalıyorlar ve sahip oldukları yayın organlarını onlara kullandırıyorlardı. Bu bir basın özgürlüğü sorunu değildi ki! İktidar muhalifliği ortak paydası böyle bir imkâna fırsat vermemeliydi. AK Parti iktidarı bugün varsa yarın yok, ki nitekim çoğunluğunu kaybetti, ama Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet payidar kalması ve önceliğin bu olması gerekmiyor muydu?

Yukarıda bahsettiğim gibi örnekler çoktu. Bu konuda daha detaylı bir yazıyı bilahare yazmayı düşünüyorum. Bu yazımda, işine son verilmesi dolayısıyla, Kadri Gürsel'den bahsedeceğim.

Gerçekten de benim için büyük bir tesadüftü. Eşime özellikle de Kadri Gürsel'i anlatmıştım. Eşimle mutfaktaki sohbetimiz bittikten sonra oturma odasına geçtim ve bir haber kanalını açtım. Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu sözcüsü olarak açıklamalar yapıyordu. DEAŞ'la Türkiye'nin aynı kulvarda gösterilmesine ve bu konudaki belli çevrelerin yürüttükleri algı operasyonuna dikkat çektikten sonra, Suruç olayı ile ilgili ilginç şeyler söyledi. Olay yerindeki kameralar Kobani olayları başladıktan sonra devre dışı bırakılmış. O tarihten beri çalışmıyormuş. Olay yerinde polis kimlik tespiti yapmak istemiş, belediye görevlileri engellemişler. Ve en önemlisi de Suruç gibi küçük bir yerde bu derece önemli bir etkinlik yapılıyor ama; o toplantıya başta Belediye Başkanı olmak üzere Suruç Belediyesi çalışanları ve HDP ilçe yönetiminden hiç kimse katılmamış. Bülent Arınç bu olaya çok şaşırmış. Sizce de bu olay çok ilginç değil mi? Sebahat Tuncel'in 2011 baharında başlayan 'Arap Baharı'ndan esinlenerek ve de ümide kapılarak dediği "Bu yaz Kürt Yazı olacak!" sözleriyle kastettiği bir Kürt ayaklanması için Suruç gibi büyük provokatif olaylara ihtiyaç yok mudur? Unutulmamalı ki 1980 öncesinde sağcılara da solculara da aynı kişiler silahları vermişler, aynı kişiler olayları organize etmişlerdi.

Bülent Arınç'ın konuşması bittikten sonra interneti açtım ve bende oluşan alışkanlık gereği doğrudan Milliyet'in sayfasına girdim. İlk dikkatimi çeken, Milliyet logosu altında 'Kamuoyuna duyuru' başlığı ile verilen haber oldu. Bu duyuruda aynen şöyle deniyordu:

"Suruç'ta meydana gelen vahim terör saldırısında 32 vatandaşımız yaşamını yitirmiş, 100'den fazlasının yaralanmış olmasının tüm ülkede yarattığı üzüntü kamuoyunun malumudur.

Bu vahşetin yol açtığı can kayıpları karşısında, ülkemizin büyük acısını paylaşmak, terör eylemi ve örgütünü kınamak amacıyla yabancı devlet adamlarının Türkiye'deki mevkidaşlarını arayarak taziyelerini bildirmelerine ilişkin olarak, yazarımız Sn. Ahmet Kadri Gürsel'in yaptığı yorumlar, gazetecinin etik kurallarıyla bağdaşmadığı gibi grubumuzun yayıncılık anlayışı ve sorumluluğuyla da ters düşmektedir.

Birlikte çalışmamızı tahrip eden bu tutumu nedeniyle Sn. Ahmet Kadri Gürsel'le yollarımız 22.07.2015 tarihi itibariyle ayrılmıştır.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur."

Kadri Gürsel'in Twitter sayfasında paylaştığı ilgili yorumu da şöyleydi:

"Yabancı liderlerin Türkiye'deki IŞİD terörünün bir numaralı sebebini oluşturan kişiyi arayıp Suruç için başsağlığı dilemeleri utanç verici"

Analitik zekâyla izahı mümkün olmayan, somut olaylara dayanmayan tamamen mesnetsiz ve hepsinden önemlisi gazetecilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan subjektif bir yorum. 

Türkiye'yi uluslararası arenada çok zor bir konuma sokacağından sağlam deliller olmadan herkesin özenle kaçınması gereken bir konuda Kadri Gürsel kesin hükmünü vermiş ve infazını da yapmıştı!

Tıpkı Can Dündar gibi...

Tıpkı Paralel Yapı gibi...

Tıpkı HDP gibi...

Erdoğan düşmanlığı açıkça Türkiye düşmanlığına dönüşmüş!

Ve tabii ki Erdoğan ve IŞİD düşmanlığının altında yatan esas sebep ise PKK romantizmi!

Yukarıda Kadri Gürsel'le ilgili eşime anlattığım olay da bu PKK romantizmine dayanıyor...

Kadri Gürsel CNN TÜRK'ün demirbaş konuklarından. Fırsat buldukça açık oturumları takip ediyorum. Eylül 2014'de söylediği sözler beni şoka sokmuştu. Bu kadar da olamazdı. Yanlış hatırlamıyorsam açık oturumda bir MHP'li vardı. O MHP'li PKK'dan bahsederken 'terör örgütü' ifadesini kullandı. Kadri Gürsel bir anda kıpkırmızı kesildi ve kızgınlıkla "Şuna terör örgütü demeyin yahu. Silahlı örgüt deyin ama terör örgütü demeyin!" dedi. Küçük dilimi yutacak gibi oldum. Uzun zamandır PKK'ya destek anlamına gelecek şeyleri dolaylı olarak söylediğini kaygı ve hayretle izlediğim Kadri Gürsel ilk defa böyle açık ve net bir şekilde PKK savunuculuğu yapıyordu. Küçük dilimi yutacak gibi oldum. Kadri Gürsel'e göre; bunca yıldır silahlı-silahsız, çoluk-çocuk, yaşlı-kadın demeden tarihin en zalim katliamlarını gerçekleştirmiş ve gerçekleştirmekte olan bir örgüte terör örgütü demek hakaretti.

Oysa terör örgütü tanımı için PKK'nın eksiği değil fazlası bile vardı. Tarihin bir cilvesi olsa gerek, bu gerçeği Kadri Gürsel, o nezih anlatımıyla, yine kendisi ortaya koymuştu. PKK'nın kanlı Gabar ve Dağlıca baskınlarından sonra, Milliyet'teki köşesinde, 28 Ekim 2007 günü 'Batı medyası PKK'ya neden terörist demiyor?' başlıklı yazısında Kadri Gürsel terör örgütünün tanımını yapmış ve asker-sivil ayrımı yapmayan AB tanımına göre de, asker-sivil ayrımı yapan Amerika tanımına göre de PKK'nın bu şartları tam manasıyla içerdiğini, dolayısıyla PKK'ya terör örgütü demek gerektiğini yazmış ve bunu yapmayan Batı medyasına da sitem etmişti.

2007'den sonra ne olmuştu da Kadri Gürsel'in kendisini yalanlarcasına PKK, terör örgütü olmaktan çıkmıştı. PKK aynı PKK'ydı. Değişen Kadri Gürsel'di. Bu değişikliğin sebebini de sanırım Kadri Gürsel'in bizatihi kendisinin izah etmesi gerekiyor.

Eşime, "Bu sözleri söyleyen biri Milliyet gibi bir gazetede nasıl yazmaya devam edebilir" diye hayıflandığım Kadri Gürsel işte bu sonraki Kadri Gürsel'di. 

Bu haliyle Kadri Gürsel Milliyet gazetesine yakışmıyordu.

Milliyet gazetesi yönetimi benim bu haklı isyanımı duymuşcasına sonunda Kadri Gürsel'in işine son vermiş bulunuyor.

Yine birileri çıkacak ve yine basın özgürlüğünden, sansurdan, otosansurdan dem vuracaklar... 

Tekrar ediyorum; bu olayın basın özgürlüğüyle zerre kadar bir ilgisi yoktur. Gazetecilikle terör örgütü savunuculuğunu birbirinden ayırmak gerekiyor.

Tam aksine bu, gecikmiş bir karardır.

Milliyet gazetesi yönetimi sorumluluk göstererek gereğini yapmıştır.

23.07.2015

Hasan Basri Özgen

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..