Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '11

 
Kategori
Deneme
 

Çocukluktan olgunluğa geçiş: Bir ruhun anatomisi

Çocukluktan olgunluğa geçiş: Bir ruhun anatomisi
 

Bugün bütün ışıkları kapatın. Sizleri kendi karanlığıma davet ediyorum. Ayırtetmeksizin hepinizi... Ben kim miyim? Sadece içinizden biri... Görmediğiniz, duymadığınız, bilmediğiniz biri fakat... Ben gölgeler içinde dolaşırım. Kalbinizin sesini, sizi nelerin mutlu ettiğini, nelerin kederlendirdiğini, nelerin ürküttüğünü bu yüzden iyi bilirim.

Benim iki gerçekliğim vardır. Biri bu dünyadaki yerim. Ondan sözetmeme pek gerek yok. Herkes gibi bir şeylerle meşgul oluyorum işte. İyi kötü bir gelirim var. Mücadele edeceğim yalın bir kavganın ortasında değilim. Zaman zaman bazı sorunlar yaşıyorum herkes gibi. Ama onlar da çabucak çözülüveriyor. Çözemediklerimi de yazgıya havale ediyorum. Hayatta kalmak için değil hoşuma gittiği için yemek yiyorum. Uyumayı pek sevmiyorum ama kafamı yastığa koyduktan sonra yataktan pek çıkmak da gelmiyor içimden. Çoğunlukla canım sıkılıyor. Sigara yakıyorum, müzik dinliyorum, odanın içinde dolaşmaya başlıyorum. Dışarıda karanlık çöküyor. Tekrar sigara yakıyorum. Müziğin sesi yükseliyor. Sözler kayboluyor ve melodi nüksediyor.

Size iki gerçekliğim olduğundan sözetmiş miydim? Ben notaların üzerinde dolaşırım. Gözlerimin önünde bütün mekan kaybolmaya başladığında kan revan içinde gerçeğe uyanır, şarkının kendisi oluveririm. Orada bir yelkenli vardır. Üzerinde kahraman savaşçılar ikamet eder. İnanmayacaksınız biliyorum ama bu askerler nadide mısralardır. Sessiz Gemi'ye yoldaşlık ederler. Şiirin sesi benim dünyamda büyüleyicidir. Şehitlerin yüksek ruhları ve sanat eserlerinin ete kemiğe büründüğü savaşçılar cehennemle savaşa tutuşurlar. Melekleri bile hayrete düşürürüm. Çünkü onlar kaderin rehberliğinde görevlerini yerine getiren nur hüzmeleridir. Kaderin dışında, tamamen bana ait olan özgürlük alanında ne yapacaklarını bilemez, telaşa kapılırlar.

Onlara hakkımda bir ipucu bıraktım. İzlerimi bulabilmeleri için beynime girmelerine müsaade ettim. Bilinçaltının derinliklerinde kırmızı bir güle rastladılar. Bu sezgiydi ve bir romana dönüştü. Fakat kaderin dışında keşfettiğim bu yol, kaderin koruyucularını hiç de memnun etmemişti ve beni kendi egemenlik alanlarında, bir bedene, mesaiye, kadere tabi olduğum diğer gerçekliğimde vurdular.

Beni rahat bırakmaları için denemediğim yol kalmadı. Onları kelimelerimle yakalamaya çalıştım ama bu varlık dünyasında güçleri beni çok aşıyordu. Her hamlem büyük bir bozguna dönüştü. Gitgide köşeye sıkıştırılıyor, bu dünyaya daha da hapsoluyordum. İnsanlar buna 'olgunluk' diyorlardı. Şiirlerim idama mahkum edildi. Şehit ruhları, cennette, benden çok uzaktalar. Ak atlar üzerinde bütün günahları keskin bir taarruzla imha eden ordum tarihin yaprakları arasında yitip gitti. Saf ve hür gerçekliğim karanlığa gömüldü. Ve ben bu sahte varlık dünyasında sıkışıp kaldım. Ruhuma, her gün bir başka işkenceyle azap ediliyor. Şeytan, çocuklarını öldürdüğüm için alabildiğine hınçla, cismani arzularımı, duyularımın zayıflığını bana karşı bir silaha dönüştürerek ruhuma saldırıyor. Melekler, kaderin dışına çıktığım için, bu dünyadaki varlığıma hiç beklemediğim bir anda üzerime çullanacak belalar musallat ediyor. Diyeceğim o ki özgürlüğün bedelini ağır ödüyorum.

Fakat, esasında olduğum kişinin bir gün yeniden uyanıp beni bu zindandan kurtaracağını biliyorum. Çünkü o bir kimse değildir, şekil değildir, ruh da değildir. Çıplak bir gerçek ve amaçtır. O kim mi? Görünüşte bir isim: Necati Tinhu... Necat: Kurtuluş, tin: ruh, hu: O... “O ruhun kurtuluşu!” İnanıyorum çünkü bir amacın kendini gerçekleştirinceye kadar mutlak olarak kayboluverdiği vaki değildir.
 

 
Toplam blog
: 32
: 637
Kayıt tarihi
: 28.09.10
 
 

Şair ve yazar... ..