Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Nisan '11

     
    Kategori
    Deneme
     

    Anneme mektup

    Anneme mektup
     

    ANNEM VE BEN


    Bir el yapar bin el bozar

    Gün açılır gölge uzar

    Önü kundak sonu mezar

    Her yarış ecele doğru



    BENİ DİNLER MİSİN ANNE
    [22/07/2002]


    Yıllar yıllar öncelerdi bizler çocuktuk

    Beni evlatlık verdiğiniz yıllardan sonralardı

    Sol koltuk altımda yara çıkmışta geri almışsın.

    Uçan kuşu gelen taş sandığımız,

    Açlıktan sefaletten değil,

    Gölgemizden korktuğumuz

    Zeki'nin Gabaş dayının fidanlarını çiğnediği için

    Babamın beni dövdüğü ,

    Herkesin dayısının emmisinin,

    Teyzesinin halasının olduğu

    Bizim kisemizin olmadığı

    Karakülef dedemin Esme'ye çalınan Esecenin

    Kemanı bırakıp zurna çalmaya başladığı

    Hasan Alının gocananın kapısında bedelliğe geldiği

    Döndülünün fidanların otunu ayıkladığı zamanlar

    Ayıklarken arada bir kalkıp harmandalı oynadığı

    Sen yokken bizi koruyup kolladığı yıllar.

    Yumuk yumuk gözleriyle bakışını

    Akşam olunca kapıya yakın bir yerde kıvrılıp yatışını

    Sabah erkenden kalkıp sığırların bokunu atışını

    Birisi kızdırdığı zaman bohçasını alıp gidişini..

    Kendi kendine bıdırdanışını.

    Duygularıyla dertleşirmiydi ne?

    O na derdini, ne soran oldu, ne dinleyen biri vardı

    Konuşsa neler anlatırdı kimbilir.
    İrmene'den gençlerin Pıynarlıbelen'e çıraklığa geldiği
    Hasan Paşanın öldürdüğü kuşu bana verdiği

    Kuşa mezar yapıp gömdüğüm

    Gediğin ardında kuşluk vakti koyun güttüğüm


    Ayağımıza taş değince kanayan tırnaklarımıza

    Kanı dursun diye toz döktüğüm

    Yıllar

    Tat İrbem'in sarı Fatma'yı kaçırdığı
    Turcilli'nin Hüsne'sinin koyun güderken beni azdırıp

    Berduş'la kocaya kaçtığı,

    Çetilerin arasında mis kokulu deli nergislerin açtığı

    Yağmurlu bir günde Murat'la ikimizi eve kilitleyip

    Ak kuyuya suya gittiğin, benim merdivenden düştüğüm

    Sol kaşımın üstünün yarıldığı

    Hoşhoş adındaki köpeğimizi gediğin ardında araba çarptığı

    Yokslluktan çaresizlikten insanların birbirlerine

    Daha sıkı sarıldığı Dürüstlüğün geçerli olduğu

    Don kaznın gölün ardına kurulduğu, ortaklaşa kül kestirildiği

    Sarıcın başında iplerin aynı kazanda boyandığı

    Koca tomrukları tez'e bağlarken

    Kadının erkeğine omuz verdiği

    Karadimiden dikilen bir kat don fıstanın

    Yunup üstümde kurur diye hemen giyildiği

    Sadece Kurbanbayramlarında et yenildiği

    Dağlarda kaçak tahta biçildiği

    Ağaç yonarken balta sesi duyulmasın diye

    Gün dikiminin sıcak saatlarının seçildiği,

    Oniki tahtanın bir urup darıya değişildiği

    Fakirin halbırının sık, eleğinin seyrek olduğu

    Arpa ekmeğinden dişlerimizin dibine batan kılçıkların

    Canımızı acıttığı,

    Cılız öküzlerimizin sabanı çekemeyip yattığı,

    Yalın ayak yaşarken ayağımıza armıt dikeni battığı

    Kırağıdan üşüyen ayaklarımızı ısıtmak için

    Sığırların ardından koştuğumuz

    Sığırlar sıçınca sıcak taze boka bastığımız,

    Tavuklar hastalanırsa tavuk eti yediğimiz

    Kaklıklardan, sığır izlerinden domuzların yıkandığı

    Tilkilerin su içtiği çukurlardan sular içtiğimiz,

    Hayıtların arasında, dere yataklarında

    Tere körmen gazayağı bulursak çiğ çiğ yediğimiz

    Hacı Hasan'ın deli armıtları bile elletmediği

    Kısacası taşı atıp başımızı altına tuttuğumuz

    Açlıktan öteki derterimizi unuttuğumuz

    Millet bisküi lokum yerken bizim yutkunduğumuz


    Bir hırka bir lokma yaşatıldığımız.

    Cırıklarımızı yemesin diye kargaları taşa tuttuğumuz

    Her Cuma akşamı Karahasan'ın yıkık evinin

    Yıkık bacasında baykuşun başında dolaşan

    Serçe kuşlarına acıdığımız

    Yıllar,

    Goca çamın kovuğuna gök kargaların yuva yaptığı

    Hacı edemin okuldan kaçtığı

    Yıllar,

    Hasan bağına giderken

    Çiğ susam yediğim, osuruyor sanıpda sıçtığım,

    Yazlık dimi pantolnumu cebimdeki yumurtayı kırmadan

    Varvıl çayında yıkadığın

    Sakızlık dallarında salladığımız,

    Derede su pınarı bulduğumuz

    Hasanbağında odun kestiğimiz,

    Tombinilerle komşuluk yaptığımız,

    Ayağı kırılan deveyi karşı tarafta kestikleri

    Netife'nin kendini astığı,

    Güz çiçeklerinin köy yolunun içinde açtığı

    Kızımızınn bokunu yediği

    Gıcı ebe ile ebemin dalak kestiği,

    Molla Amad'ın tünek pıynarından palıt topladığımız

    Kestane yerine pıynar palıdı közleyip yediğimiz,

    Sabahleyin erkenden adaçayı kaynatıp içtiğimiz

    Yağmurlarda çuvaldan börkenek yapıp başımıza giydiğimiz

    Ana ben acıktım diye ağlayarak ekmek beklerken

    Uyuyup kaldığımız,

    Yıllar.

    Hani acıkınca ekin otu yediğimiz,

    İki tane kara kuzumuzu çakalların yediği

    Senin dayak yeyip dedemin evine kaçtığında

    Rüzgar uğultusunu senin ağıdın sanıpta,

    Orta tarlaya koştuğumuz

    Goca ananın kurbanında iki kaşıkla keşkek yediğim

    Tütün çapalarken edemin gözüne taş sıçradığı

    Paskal dedenin kürküt çiğnediği,

    Veli ustanın Kör Alı ile Garagızı kaçırdığı

    Alibarıtın Milas'a göç ettiği

    Balcı Hasan'ın develerine çeti yedirdiği

    Azığımızdaki zeytini alıp çökeliğini bize verdiği


    Babamın akıllının düğününde gözlüğü takıp

    Benden gözel varmı dediği

    Tusbalının işicin Kallem ocağına dediği

    Müsahip olduğunuzda Hacı Hasan'ın mağazasının yandığı

    Ebemin hepimizi Hacı sandığı

    Kızı kovalayan horozu babamın tahrayla kestiği

    Gökke ebeyle ebemin "üç giderde beş ardıma bakarım" diye

    türkü söylediği

    Koca Velinin Çamlıyurda çadırını kurduğu

    Tilibenin bizim çardakta sabaha kadar oturduğu

    Kara paklayı dişiyle kütür kütür kırıp yediği

    Gadın Eşen'nin yemeyip attığı

    İçi karamıktan kararmış kuru inciri alıp yediğim

    Bozkurt ebeyle dağlarda keçi güttüğüm

    Kıvrık dudağı kırılmış el kadar çanağımızla

    Okula giderken azık götürdüğümüz seneler

    Yemek zamanında cami meydanındaki

    Kalas yığınlarının arasında yerdik yemeğimizi

    Azığımızdan utandığımızdan değildi saklanmamız

    Arkadaşlar dalga geçerlerdi de sıkılırdık.

    Okula götürdüğümüz kaynamış otlarla

    Köşkelikten toplayıp kırdığımız üç günlük

    Yarı olmuş yarı acı çekişleme zeytinle

    Üzerinde yarım bazlama esmer arpa ekmeğimizle

    Bulursak yağsız kuru çökelikle karacaotlu

    Kalaycılara özenip kıçımızı bir o yana bir bu yana sallayarak,

    Kumalanında kumla ovduğumuz dudağı kırık

    Kırmızısı çıkmış bakır çanağımızda

    Doyururduk karnımızı,

    Artık ben acıkmıyorum anne

    Ne güzeldi o günlerimiz yarı aç geçen

    Ne güzel insanlarımız vardı gelip geçen

    Göçmen kuşlar misali konup göçen.

    Ne güzeldi kavgalarımız, sevdalarımız.

    Açtık açıktık ama başımız dik dururduk

    Sarnıçlardan kurbağalı sular içtiğimiz

    Hartlap dalı kırmaya gittiğinde

    Asar dağından geri getirdiğin azığınla

    Otlu ekmekle karnımızı doyurduğumuz günler....

    Deve tabanından çalkama börek yapardın

    Deve tabanının engüzelini orta tarlada bulurduk


    Çalkama yağsız börekle üstüne sarnıç suyu

    Karınlarımızı doyururduk

    Deve tabanına buralarda çaltı dikeni diyorlar, yemiyorlar.

    Kumlarını zorla arıttığımız gelinalıya gelincik

    Gelinalı böreği, innelik kavurması yapamıyorlar şimdi

    Kömeç kavurması, Arpa ekmeği bile yok.

    Ben hiç anlamıyorum anne

    Hani ağaç bir kaşığın vardı hatırlarmısın

    Ben ot toplardım, herkes gölde yurdu otunu

    Ben sarnıçta yurdum, köklerini kesip yapraklarını sıyırarak

    Arpa unundan un çorbası yapardın da sen

    Yağ koyardın yemeğe o kaşığı ölçü yaparak
    Ben acıktım mı bilmiyorum anne

    Hatırlarmısın hasta olmuştunda sen

    Verem demişlerdi hastalığına

    Hani Hacasan'dan iki günde zorla almıştı

    Elli lirayı babam

    Götürüp Muğla hastahanesine yatırmıştı seni

    Milasa kadar gittiğiniz hocaoğlunun otobüsüyle

    Milas'tan gönderdiğiniz has unu ilk görmüştük

    Kaşıkla yemiştikte boğazımıza durmuştu un

    Çiççilinin incirliği vardı Gıbıl'ın sarıncının yanında

    Birde Çoban yatağında vardı gocakelle kızının

    Oraya sürerdik keçileri incir yemeye

    Mustafacığın incirliği vardı pürenlikte

    Dudaklarımız çatlardıda ham incir yemekten

    Gül yağı aradık sürmeye

    Armutlar vardı daha çiçekken yediğimiz

    Böyle aç karınlarımızı doyururduk

    Ama ben hiç doymazdım ki anne.
    Gediğin ardında çavdarımız vardı hatırlarmısın

    Biçmiştikte kurumasını beklemeden tokmaklamıştık

    Delicesi çoktu, bir dağarcık öğütmüşte ekmek yapmıştık

    Başımız pırnanmıştı, çatal görmüştü gözlerimiz

    Deliceli ekmekten olmuştur demiştik

    Keçi gütmekten geldiğimde eniklerin tepidini yemiştim

    Tepit olduğunu bilmeden doyurmuştum karnımı

    Bıcıdanın delileri derdin bize, Çok gülmüştük.

    Ben doyduğumu bilmiyorum anne

    Babam yüzlü baltasıyla çok güzel tekne yapardı.

    Yastıağaç. Evreğeç yapardı


    Çıra hazırlardık gece yarısı çıkardık yola

    Ormancıya yakalanma korkusuyla

    Bahçeyakası'na Çömlekçi'ye Bitez'e Müsgebi'ye götürürdük

    Sebzeyle meyveyle değişirdik.

    Çoğu insanlar yemediklerini verirlerdi

    Hiç unutmam bitezde hayvanlara verileceklerin içinden sebze

    Atılacak mandalınlerin içinden meyve seçmiştin.

    Evin kızı vardı adı Servet'ti Bitez Yalısındaydı bahçeleri

    Miço bile gitmişti bir keresinde bizimle.

    Koca bir kazanımız vardı bilirsin

    bir yazda üç kez bulgur kaynattığımız

    Şekerle yendiğinde lezzetli olduğunu duyardık

    Yaş bulgurun

    Ama bizim şekerimiz pek bulunmazdıda tuz koyardık

    Domateslerimiz ilk bizim kızarırdı tarlalarda

    Tütün arıklarının içindeki beppe domateslerimizde olurdu

    Yarım bazlama buğday arpa krışımı undan ekmeğimiz

    Bulgur çekerdik dğirmen taşında,

    bana çektiridin un etmiyorum diye,

    Katığımız yeni kızarmış domateslerle pişen bulgur aşımız.

    Ekmek katığı edin derdin bize sokumla yeyin

    Kırık bir tesdi dibi ceremiz vardı turşu kurduğumuz

    Biberi iki günde biterdide suyunu aşın üstüne döker yerdik

    Sen çiy bamya yemiştin birgün tuza basarak

    Ekmek azdıda siz yeyin demiştin

    Ben bulgur aşını hala sokumla yerim anne...

    Nerde bir bamya görsem çiy çiy tadına bakarım.

    Bayramlarda un çuvalından gömlek dikmiştin bize

    Birde vişne rengi boyamıştın havaya uçmuştum sevinçten

    Ayağımızda donumuz yoktu, ayakta pabucumuz.

    Çatal çam dallarından deve yapardık smıra çekerdik

    Çam kabuklarından tekerlek, tıntırdan kasa, araba yapardık.

    Çakımız yoktu, eski bir demirkaşık sapını iyeleyip bıçak yapmıştık.

    Deli armıt toplardık güz ayları geldiğinde

    Çakallardan önce koşardık ağaçların dibine

    Orak armutlarında kargalar ortak olurdu yiyceğimize

    İncir ağaçlarımız vardı incirleri güzel olmazdı

    Biz yerdik yine de, hiç unutmam birgün

    İnek sularken gölde akşam vakti

    Boklasan'ın sepetinde aydın inciri görmüştüm.

    Üstünde sıksarı üzüm salkımları vardı sepette


    Hala gözümün önündedir. Bir tane bile vermemişti

    Süsyolunun kenarındaki deli armutları aşılardı

    Karayolcular, biz armutları sahiplenirdik

    Okulda dağıtılan hollanda peyniri tereyağı

    Tadı hala damağımdadır. Kimseler beğenmemişti Köyde de

    Akıllı çoğunu bize vermişti.

    Hastalığın zamanlarında portakal almıştı sana babam

    Hani içini bize yedirdiğin, kendin kabuğunun içini dişlediğin.

    Onları hiç unutmadım anne.

    Küçük küçük kelekler karpuzlar olurdu

    Onlarla doyururduk karnımızı

    Ben o günlerimi geri istiyorum

    Ben aç yattığımız günleri istiyorum

    Hani ilk balığı Hasan Nohut getirmişti bizim eve

    Yahni yapmıştın onu sen yastıağacın üstünde doğrayıp

    Hiç onun tadını unutmadım

    Ama ben balığı değil, arpa ekmeğimi

    Kurtlu kara pakla yemeğimi,

    Deliceli çavdardan yaptığımız ekmeği

    Arıkların içindeki beppe domateslerimizi

    Tuza banıp karnımızı doyurduğumuz bamyalarımızı

    Yarısını kirpi yemiş keleklerimizi, karga artığı karpuzları

    Ağaç biçmeye giderken su götürdüğümüz kırık su bardağını

    Kıl yem torbasının içindeki kara hayıt ipini.

    Sarı yoz ineğimizden sağdığın bir kanavız sütü,

    İlkip ilkip çıkardığın inek yağını,

    Hoyrat'dan topladığın soğanakla yaptığın ekmeği,

    Çırayla değişip geldiğin çürük mandalinleri, sebzeleri

    Çömlekçiden getirdiğin Mınni adlı köpeğimizi,

    Başında döğüştüğümüz lahana köklerini İstiyorum.

    Ben acıktım anne

    Eski ekin otları buralarda yetişmiyor

    Ben o ekin otlarımı istiyorum.

    Hasan bağında bokunu yiyen kardeşimin avazını

    Unumuzun çalınmasını, babamın tominiyi sıkıştırmasını

    Sakızlık dallarında sallanmayı istiyorum

    Eşekleme zeytinin başında Tuna nehri akmam diyor

    Diye türkü söyleyen kardeşimin türküsünü

    Dinlemek istiyorum.

    Hatırlarmısın anne

    Hacasanın tarlasında dikerdik tütünü ortak,

    Kendi tarlamız boş dururdu

    Mağazada sıcakta düzerdik tütünü halbır gürültüsü ile

    Hacıhasan osurudu korkudan gülemezdik.

    O tarlaları bölüşemedik mi? anne.

    Gediğin ardında tütün dikiyorduk ben çok küçüktüm ama

    Kır beygirin semer çulunun altına saklanmıştık yağmurdan,

    Arık çapamızı götürmüştü sel oradan hatırlıyorum.

    Çetileri kazardık daha kıçımızda don yoktu

    Koyun keçi güderdik. Söbe göllerde çimmek isterdik

    Sen bizi yalnız bırakmazdın suya yılan olur diye

    O aylarda nasıl üşümezdikki bilmem anne.

    Etirim gölüne keçi sulamaya giderdik incirlerde kalırdı gözümüz.

    Garakel o saatlarda dikilirdi yolun kenarına incir yemesinler diye.

    Hayıtların arasına dururdu. Birkaç sene önce Köklük'den geçtim

    Sanki Garakel oradaydı ama o güzelim incir ağaçları yere yatmış

    Bahçenin etrafındaki dikenli tellerden eser kalmamış.

    Boklasanın incirliğide veren olmuş satmışlar galiba

    Bana bir gök incir vermemişti gölün başında ya,

    Belki o yüzden oldu. Belki o yüzden sahip çıkamadılar.

    Büyüklerimizden birinin dediği gibi:

    “Mal sahibi mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi

    Malda yalan mülk de yalan, Al birazda sen oyalan”

    Boş ver anne elin vermediğini, elimizdekilerle yetindik her zaman

    Zamanca hasundan ekmek yapardı verirdi bize ama sen almayın derdin

    Arpa ekmeği istedim hasta olduğumda hiç kimse yapıp vermedi

    Keşke o günlerdekilerden biraz saklasaydım diye geçirdim içimden

    Bulgurları özledim anne. Bulgurda vereceklerdi olmadı herhalde.

    Beş sene oldu hala gelecek bulgurum.

    Mullamat dede verirdi incir, duvarın dibine saklanıp istediğimizde

    Onun bahçesine ne oldu .

    Kara dut vardı boklasanın evinin önünde

    Goca sultan nene yediridi arasıra da karnımız doyardı dutla.

    Mullamadın da vardı, onun başına çıkamazdık.

    Belgesellerde maymunları görüyorum da ağaçların başında,

    Aklıma dut yeyişimiz geliyor.

    Orak biçerdik bilirmisin enel tutarak,

    Parmaklarda ellikler ellerimizde orak.

    Harmandalı çaldıralım derdik elliklere

    Dipten biçin derdin bize, samanı çok olsun.

    Yığınların altını toplardık, yığınlar çekilirken

    Tam gaba etimden guyruklu sokmuştu

    Katibin yanına gittikte okumuştu aşır günde.

    Hürü ebenin inciri vardı onun yanında

    Okumakla nasıl geçtiyse hala merak ederim

    Babalığım vardı Hasan çavış babamın emmioğlu

    Deli hacının torunlarından

    İncekara diye bir öküzü vardı hatırlarmısın

    Onunla sığır güderdik Kum sarıcının başında

    Harmanyerlerinde

    Saman tozlarını yedirirdik hayvanlara

    Çam dalından ağızlık yapardı

    Babalığım hürü ebe dürbünle bakıyor derdi

    Hürü ebe mezarlığın yanındaki evden akşamüstüleri köye

    Harmanyerine doğru elini gölgelik yapar bakardı.

    Gocaana yasılarak incirlikden gelirdi, birgün babalığım;

    Koş göldeki kuşları ürküt demişti avcı geliyor diye.

    Güllü ebeyi unutmadın değilmi anne hani eşeği ilk anırdığında

    Malkalkımı geliyor derdik ikincide malları anızlara sürerdik.

    Eşeğiyle beraber çobanlık arkadaşımızdı.

    Hadi yemek yiyelim dediğimizde yensiz yensiz derdi

    Yenimiz var derdikde gülerdi.

    Çok güzel bir neneydi Güllü ebe.

    Gıdı ebe vardı, Gıdıman ebe, Döndü ebe,

    Gorgor geldi aklıma dün, seninle kavga ederdi zaman zaman

    Tatoğlan yelaldı, Paskal dede sırtımdaki testiyi kırmıştı

    Sapan taşıyla tavuk kovalarken.

    Sarıçtan su doldurur gelirdim akşamüstüleri

    Bu yüzden sakaya çıkmıştı adım. Mollaamat dede derdi.

    Selim gorgora sen cingen doğurdun diye bağırmıştı,

    Zülüflü derdin Paskalın Hüsneye kavga ederken.

    Akraba olduğunuz halde beddua ederdiniz birbirinize

    Karnın dolu olsun kucağın boş kalsın ırapbım diye.

    Çıttımın öküzlere arapali diye bağırışını duyardık sabah erken

    Çift sürerdi Garakel'in orda Yağhane çulu yatağımızda yatarken

    Üstümüze ehrem örterdik

    Altımızda yağhane çulu kıldan

    Nasıl üşümezdik bilirmisin anne? Sidik kokulu yatağumızda

    Birbirimize sokulurduk o zamanlar

    Şimdi ayrı mı düştük anne.

    Şimdi kadınlarımızın koynunda ısınıyoruz.

    Ama mis gibi kokan sidik kokusundan yoksun.

    Sıcaktan yanardık yaz günleri tütün düzerken

    Yalım eserdide, çullarımız vardı saman çektiğimiz,

    Çul gererdin sen yalım esen tarafa

    Kıl çulun serin tuttuğunu senden öğrenmiştik

    Döndülü Gocakelle'nin sarıcından su getirmişti,

    Saklıca Gocakelle'ler görmeden.

    O sarıcın suyu daha duruydu. Bilirsin.

    Varvıl'a ota gitmiştik seninle

    Gergerler demiştin sen Tarla sahibine.

    Koltuğunda bir sopa başında kirli kasketiyle

    Uzun boylu bir herif gelip boş tarladan kovmuştu bizi.

    Topladığımız otları bile döktürmüştü o kirli herif.

    Dönüşte uşurma aramıştık dere yataklarında

    Diz ağrılarına iyi gelir diye sızı otu da toplamıştık.

    Sızı otlarının kokusu hala burnumdadır.

    Ben o yerler nerelerdi şimdi bilmiyorum anne.

    Koyunlarımız oldu zamanla, yapağılarını eğirir

    Kilim dokurdun, halı dokumaya başladın sonra

    Yapağıları gırkarken babam derilerini keserdi kuzuların

    Üzülürdük. Beceremeyince vururdu hayvancıklara.

    Güz geldimi İskele'ye koyunları çimdirmeye giderdik.

    Tütünler biterdi uçlarıda gelişsin diye bıraktığımız günler.

    Akşamdan gittikmi sanki uçardık sevinçten,

    Ama genelde sabahayakın çıkardık yola.

    Karanlıkta sürerdik koyunları, çaylakların yurdunun yanından

    Şeytan ot yağladı derdik, çakal boklarının kokusunu alınca

    İskelede karşıdan karşıya yüzerdik sen aferim derdin bize

    Güya deniz günahlarımızı, üzerimizdeki tılasımları alırdı.

    Kırk defa batar çıkardık denize kırklanırdık.

    Akşamüstü sürerdik koyunları asara doğru

    Gönlümüz iskelede, deniz hevesimiz bir sene sonraya kalırdı

    Yeğce elması toplardık yollarda, beygirlere gırtıl toplardık.

    Öylece geçti çocukluklarımız.

    Tütün tarlalarında, baharda ekinlerin içinde,

    Yazın harman yerlerinde harman bekleyerek.

    Sapan taşlarıyla tavşan kovardık tütünlerin içinden,

    Kıl iplerden örerdik sapanın kollarını iyi şaklardı.

    Ne yapsak tavşan gene yapacağını yapardı.

    Çizgi filimlere bakarken hep o günleri hatırlarım

    Baksbani gibi tavşan, gelir yanımızdaki tütünleri kırpardı.

    Ekinleri beklerdik domuzlar yemesin diye

    Kaldırımlar kurardık ekinlerin içine,


    Fidan kepengi dayardık üstümüze,

    Çiğ yağardı yataklarımıza, fena kokardı örtülerimiz.

    Domuz gelir başucumuzdaki ekinleri yerdi.

    Samanyolu yıldızlarının hikayesini senden dinlemiştik,

    kaldırımlarda yatarken,

    Saman çekerlermişte develerinden dökülen samanlar yol olmuş.

    Kutup yıldızını göremezdik ama sen taaaa bak derdin

    Yedi kardaşları, ülkerleri, çobanyıldızını sen göstermiştin

    Geceleri yaz aylarında koyun güderdik,

    Çoban yıldızı batınca koyunları ağıla sürerdik.

    Keman çalardı Esece, Turcilli şarkı söylerdi.

    Teneke kutuya hörekeden sap yapıp keman yapmıştım

    Jandarmalar tel direklerini tamir edince kablo atarlardı

    Onun tellerini gererdim.

    Ali Sayım kabak kemane çalardı gediğin ardında, koyun güderken.

    Hala bir kabak kemane yapamadım hevesim kaldı

    Topcunun perdesiz bağlaması vardı almıştık emaneten

    O tellerden takmıştım telleri yoktuda.

    Tam ben tellerini tamamlayınca almışlardı bağlamayı geriye

    çok üzülmüştüm. Şimdi ben oğluma üç tane bağlama aldım.

    Çalamıyorum ama hevesimi aldım sayılır.

    Sol kolumun dirseğine vurduğun çın çın alamayı hatırlarmısın anne.

    Hani inekleri çevirmedim diye.

    Oysa biz babamın dayaklarını hep beraber yerdik.

    Sen dedemin evine kaçardın da biz perişan olurduk.

    Hacı seni almaya gelirken beygirden düşmüştü,

    Sol kolu kırılmıştı, yılık dururdu kolu.

    Birgün eşekle gelmiştik seni almaya Murat'la ikimiz.

    Murat zurnacı olmuştu ben davulcu,

    Vıççı gelin geliyor diye bağırmıştık

    Hoyrattan tekke yoluna inince. Sen kızmıştın

    Hani ekin otu yemeye gittiğimiz zamanlardı.

    Ebemin elinden ekmek de yemezdik.

    Kendi soğanlarımızın yapraklarını bile yedirmemişti

    Sen gittiğin zamanların birinde de denekle kovmuştu bizi.

    Hatta koluma vurmuştu da ağlıyordum.

    Kızı doğurmaya gitmiştin Muğla'ya dayağı yedik

    Tam sende köyyolunun başında arabadan inmiştin.

    Koşmuştuk karşından ağlayarak Murat'la ikimiz.

    Ali Barıt'ın da kızı olmuştu, seni evin yakınından geçirmemişlerdi

    Kırk basmasın diye. Batı taraftan geçmiştin evimize.


    Kız bebeğimize çok sevinmiştik,

    Adını seni doğurtan ebenin koyduğunu söylemiştin.

    Kendi adını koyduğunu: Müzeyyen

    Fatma dedilerdi kimisi Fatmaaz ebenin adıymış.

    Arabın oğlu okula yazmaya gelince gidip kendi yazılmıştı

    Ne oldu da böyle oldu.


    Yinede seviyorum aç kaldığım günleri.

     

     
    Toplam blog
    : 1
    : 510
    Kayıt tarihi
    : 25.07.08
     
     

    Bodrum doğumluyum, Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisi'nden mezun olduktan sonra özel sektör..