Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '17

 
Kategori
Haber
 

Coğrafya Ve İnsan

Coğrafya Ve İnsan
 

"Şeyi farkettim, tarih ve insan doğasının coğrafyanın ayrılmazı olduğunu. Dağlar aşınıyor ,düzleşiyor. denizler doluyor, sığlaşıyor kıyılar. İnsan da öyle .Uçlar törpüleniyor , orta yolda birleşiliyor. Ne yalçın dağlar kalıyor , ne derin denizler, denge profili oluşuyor."
 
Herkes bir şeyler okur, sonra yazar; ben yazdıktan sonra okur oldum .Okudukça yazmak, yazdıkça okumak tutkum oldu. Sanırım özgün olmak için bu daha doğru yöntem .Yazdıklarına benzer cümlelerin başkaları tarafından  üslubu farklı da olsa yazılmış olduğunu sonradan öğrenmenin hazzını tarif etmek ne mümkün! Sözcüklerle dans etmekten hoşlanıyorum .
 
Evvelden elle yazardım.
 
Eğitim enstitüsündeyken tezimi babamın daktilosunda yazmıştım .Tezim okul kütüphanesinde midir, kim bilir?
 
Sonra , Karadeniz Ereğlisi'nin Güneşli Köyü'nde altı aylık yapayalnız geçen gecelerde daktilom ve radyom en büyük dayanağımdı. Lamba harelerinde dolaşan kelebeği izlerken yazışlarım, kısık sesli radyodan memleket türküleri eşliğinde okuduğum kitaplar, dağarcığımı dolduran namelermiş.
 
Sarıkamış'ta, karlı puslu gecelerde, 9.Tümen Dağ Kış Alayı yakınındaki orduevinde biftek, yoğurt, Kars kaşarı ve tabii aslan sütü hoşbeşleri... İstasyona bitişik olan Levazım Bölüğümle  orduevinin arası yaklaşık beş kilometreydi . Aras mı geçerdi aradan, unuttum ! Upuzun köprüsü vardı. Ellerim cebimde salına salına karlar altındaki donmuş sular üzerinden geçiverirdim gece gündüz demeden .
 
Ötüşen, yanıbaşımdan dikleşen yaban ördekleri olurdu. Atla çekilen kızakların yolda yarattığı nal, kızak karışımı donmuş izlerinde yürürken yoldaşım olurdu çatır çutur ayak seslerim. Eksi yirmi beş dereceyi nizamiyedeki termometrede gördükten sonra her vakit olduğu gibi, önü açık parkamın fermuarını çeker ve buzdan soğuk tabancamın meşin kılıfındaki kabzasını düşmesin diye avuçlar, tek yataklı makam odama kaçardım.
 
Sarı kağıtlar vardı, ucuz diye alırdım .Birkaç deste de zarf , sarısından.
 
Mektup yazılırdı o vakitler, ben de yazardım . Anneme, sevdiklerime, birkaç arkadaşıma yazardım .
 
Hayrettin Basiç Gümüşhaneye mi tayin olmuştu ne? Birkaç kez yazışmıştık .Şimdilerde Buca'da, üşenmedim onu da gidip gördüm,
 
Hüseyin Kurcan'a da uğramıştım. Dazkırı, yolumun üzerindeydi. Beyninde çıkan urdan vefat etmeden iki ya da üç yıl öncesindeydi. Cumhuriyet'e bulmaca gönderme meraklısı olmuşmuş. Bir oğlu bir de kızı varmış, göremedik, tatile çıkmışlar sanırım , liseli yaşlarında falanlarmış.
 
Kemal ve Zerrin evlenmişlerdi duymuştum, Denizli'deydiler, bir kez onlarla yazışmıştım .
 
Sarıkamış, Kars'ta da olduğu gibi, Rus işgalindeyken yapılan taş evleriyle de ünlüydü. Duvar içlerinde soba bacasının özenle dolaştırılmasından, kalorifer etkisi yaptığını anlatırlardı. Muazzaflar, oradaki lojmanlarda ikamet ederdi.
 
Bahar geldiğinde yemyeşil çam ormanlarının eteklerindeki envai renkte çiçekler ve çimenler; kim bilir hangi memleket evladının canıyla beslenmişti bilemezdim, canımdan can giderdi.
 
Çukurovam, ah güzelim memleketim . Dile kolay otuz üç yıl  orada öğretmenlik yaptım .On bin belki size abartıdır, dokuz binden fazla memleket evladını evlat bildim. Binlerce yazılı, dershanede geçen yıllarda da yüzlerce sınav sorusu hazırlamak. Su küpü değil ki doldurasın . Her sorunun beş seçeneği ve her seçeneğin sizi götürdüğü farklı dünyalar vardı.
 
Anlaşılır bir kaleme muhtaç olmak zorundaydım .
 
Hamurumda coğrafyacılık da vardır. Çok küre eksilttim, plastiğinden. Bilseniz kaç atlas heba oldu, kaç harita , derslerimde. Araçsız derse girilir mi ? Ama,bu yönümü pek deşmedim. Sosyalcı olarak "Tarihçi" denmesinden hoşlandım .
 
Şeyi farkettim , tarih ve insan doğasının coğrafyanın ayrılmazı olduğunu...
 
Dağlar aşınıyor, peneplen oluyor ; denizler doluyor, kıyılar sığlaşıyor, harita sürekli değişiyor.
 
İnsan da değişiyor hep...uçlar törpüleniyor, onun hırçın, zaptedilmez, kükreyen tavrı, değişiyor; orta yolda birleşiliyor. Ne yalçın dağlar kalıyor, ne derince denizler... denge profili oluşuyor.
 
Dağların yükseltemiyeceğini , Kızıl Deniz'in ancak imanda yarılabildiğini, zalimlerin en kralı Roma'nın ergeç yok olduğunu , "En Güzel Dünya'nın" da kitapta ütopya olduğunu, elbet biliyorum.
 
Toplumuma bakıyor, siyaseti tartıyorum.Bir şeylerin coğrafyaya aykırı gittiğini görüyorum .
 
Tamam, gerekli bir telaş içindeyim, bunu da biliyorum !
 
Bebeleri ; o masum, havuzdaki balıklar kadar sana bana muhtaç ,bir o kadar da hür olan sabilerin ,dünyayı algılamalarında yanlarında olmam gerekmez mi? Tahminlerinizin ötesinde düşünmeden edemiyorum onları .
 
Allasen , fikrine , zikrine kurban olduğum , sen olsan onları düşünmez de neylerdin ?
 
16 Şubat 2012
Mehmet Selçuk Gazioğlu
 
Toplam blog
: 40
: 956
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Yüreğinize ulaşabilmek ,duygularımı ,deneme , anı , şiir  ve fotoğraflarımı paylaşmak istiyorum ...