Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '14

 
Kategori
Gezi Rehberleri
 

Dağa kaçtım ~~ Karya’nın Kral yolu

Dağa kaçtım ~~ Karya’nın Kral yolu
 

Kral Yolu


BAFA GÖLÜ’NÜN ARKA DÜNYASINDA BİR YOLCULUK LATMOS HERAKLEİA’SINDAN ARAP AVLUSU’NA DOĞRU
19 Mart  2014
İbrahim Fidanoğlu

Bahar aylarının klasiği; bir Bafa yürüyüşü yapmazsak olmazdı. Bu kez geçen yıllarda kısa bir bölümünde yürüdüğümüz Latmos Herakleia’sının antik döşeme yol ağlarından biri olan ve Bafa Gölü kıyısından başlayarak Karakaya Köyü yönündeki Arap Avlusu’na doğru yönelen Herakleia’nın antik döşeme yolunda bitmek bilmeyen vadilerle sürüp giden rotada yürüdük. Yaklaşık 19 km.lik toplam yürüyüşümüz sabah 10.30’da başladı ve akşamüstü saat 18’de göl kıyısında sonlandı. Arada; bir derecik kıyısında verdiğimiz yarım saatlik yemek molasını çıkarırsak, toplamda 7 saat boyunca binbir şekilde karşımıza çıkan dev grano-gnays kayalar, kayaların dibinden sızarak çoğalan küçücük su yolları ile rengârenk anemonlar ve Beşparmaklar’ın zengin florasının diğer unsurlarıyla bezenmiş benzersiz bir coğrafyada keyifli bir doğa yürüyüşü yaptık.

 

Döşeme yola doğru ilerlerken ilk yükseltiden Bafa Gölü'ne bakış

Karya Dünyası’nın önemli yerleşimlerinden Latmos Herakleia’sı rafine bir kent aslında. Pers Satrapı Mausolos’un zamanının en önemli mimar ve heykeltraşlarını Pers travması sonrasında derin bir sessizliğe gömülen Yunan anakarasından getirterek Karya’da antik dönemin rönesansını yarattığı üzerine çok hikâye anlatılır. Halikarnasoss’daki İlkçağ’ın dünyanın yedi harikasından biri olan ve kendisi için yaptırtmaya başladığı anıt mezarda taçlanan bu sıçrama hamlesi, Beşparmaklar’ın yükseklerinden, o günlerde Ege’ye açılan ve dağdaki eski kentin adıyla anılan Latmos Körfezi’nin kıyısına taşınan Herakleia’nın da doğuşuna ebelik eder aynı zamanda. Ancak, Karya’nın ve Mausolos’un da mensup olduğu Hekatemnos Hanedanlığı’nın tarihine paralel bir hikayeye sahip Herakleia Antik Kenti’nin kendisi bugünkü rotamızın ve konumuzun dışında kalmaktadır. Bugünkü rotamızda yer alan Herakleia’yı çevre kalelere ve İlkçağ yerleşimlerine bağlayan dağlardaki antik döşeme yolları nedeniyle ilgilendiğimiz zaman dilimi, M.Ö. 4 yy.dan sonraki Helenistik Dönem olmalıdır.

 

 Beşparmaklar'ın renk cümbüşü

 

 Döşeme yolun ilk parçası

 

Latmos Herakleia’sı ve Beşparmaklar üzerinde uzun yıllar yürüttüğü yüzey araştırmalarından ismini tanıdığımız Alman arkeolog Anneliese Peschlow-Bindokat’ın işaret ettiği gibi(1) Büyük İskender sonrasında halefleri arasındaki egemenlik kavgaları sonunda Karya’nın büyük bölümüne Makedon Komutan Pleistarkhos egemen olur. Kaynaklarda; kentin Beşparmaklar coğrafyasındaki önemli noktalarla bağlantısını sağlayan döşeme yol şebekesinin de bu dönemde yapıldığı belirtiliyor. Herakleia’nın hinterlandı ile kurduğu ilişki ağının temelinde ise, haberleşme ve asker sevkiyatı ile ilgili ihtiyacın yattığını söylemek herhalde yanlış olmaz.

Gezginler Kral Yolu'nda

Bizim yürüdüğümüz rota da bu yol şebekesinde yer alan döşeme yollardan biri… Göl kıyısındaki düzlükten bir inek çiftliğinin duvarlarını yalayarak sırta tırmanan patika, yükseldikçe yaklaşık 2300 yıl önce gnays kayalardan yontularak elde edilmiş döşeme taşlardan oluşan antik yolla buluşuyor. Yol başlarda nerdeyse kesiksiz bir şekilde virajları dönerek ilerlerken, ilk geçidi geçtikten sonra bazen kayboluyor.

 Üç sıra örgü taşlarla tahkim edilmiş döşeme yola yandan bakış

 

Arka arkaya başlayıp biten Bafa’nın arka dünyaları diyebileceğimiz gnays kayalarla kaplı derin vadiler, birbirinden ağaç dalları ile yapılmış eğreti kapılarla ayrılıyor. Bir yandan vadilerde otlayan ineklerin diğer alana geçişini engellemeye, bir yandan da engebeli arazinin sınırlarını belirlemeye dönük bu çitten kapıları, dağın bir kuralı olarak; geçtikten sonra mutlaka kapamak ve yine çatal şeklindeki ağaçtan kilitlerini de çit tahtalarına iliştirmek gerekiyor.

 

Gezginler, döşeme yoldan Beşparmaklar'a tırmanıyor.

Yürüyüşümüz boyunca bize aslında rehberlik eden bir tek şey vardı: kayalar üstüne yağlı boya ile çizilmiş; yolu belirleyen kırmızı beyaz şeritlerdi. Bunlar, Kapıkırı Köyü’nde turizmle uğraşan ve bu coğrafyada yürüyüş rotalarında rehberlik yapan pansiyonların bir hizmetidir diye düşünüyoruz. Ama gerçekten birbirine o kadar benzeyen ve kaybolmak için ideal bir topografya olan Beşparmaklar coğrafyasında bu işaretlerin ne kadar hayati olduğunu anlamak için bir kez bu dağlarda yürümek gerekiyor. Bu anlamda bu basit işaretleme yöntemini kayalara kazıyan dost insanlara teşekkürlerimizi bu vesileyle iletiyoruz.

 

Döşeme yolun muntazam örgüsü

 

Yolun son derece engebeli bir topografyada bu kadar geniş bir alana yayıldığını düşünürsek, o çağda hem yapılışı ve finansmanı açısından da güçlükleri göz önüne almak gerekir. Yine Anneliese Peschlow’un yaklaşımlarına göre, Büyük İskender’in Anadolu’yu ele geçirişi sonrasında Perslerden elde edilen savaş ganimetlerinin bu projenin gerçekleştirilmesinde kullanıldığı düşünülebilir. Döşeme yolun üzerinde bugüne ulaşabilmiş tekerlek izlerinin olmaması, yolun atlılar ve yayalar tarafından kullanıldığını düşündürtüyor. Yapım esnasında malzeme naklinin son derece zor olduğu düşünülürse, döşeme taşların yerinde yontulduğu ve taş ustaları tarafından bu işlemin yol güzergâhında gerçekleştirildiği anlaşılıyor.

 

 Döşeme yolun kesikliğe uğradığı noktalarda işaretleri izleyerek patikalardan ilerledik.

 

Döşeme yolun başlangıçtan itibaren birkaç vadi geçtikten sonra zaman zaman kesikliğe uğradığını, bazen de tamamen izlenebilirliğinin kaybolduğunu gözledik. Yöre köylülerinin zaman içinde yapı ve yol malzemesi, mezar taşı yada tarla duvarı olarak bu gnays taşlardan yararlandıkları anlaşılıyor. 

 

 

 Döşeme yolun bir başka parçası

Yolda modern anlamda sanat yapıları içinde değerlendirilen küçük dere yataklarının üzerinde yer alan menfezler, ya dere yatağının iki yanına taş yığarak ve suyun aktığı bölümde küçük bir ark bırakarak aşılmış yada menfez yapılara benzer şekilde küçük köprülerle dere yatakları aşılmış.

 

 

Bir dere geçişi

Güzergâhta ilerlerken işaretlere dikkatle uyulmazsa her zaman rotadan sapma ve vadiler içinde kaybolma olasılığı her zaman var. Bu nedenle kayalar üstüne vurulmuş kırmızı-beyaz şeritlere harfiyen uymak gerekiyor. Döşeme yol, çağlar boyu doğanın ve yöre insanının tahribatı sonucunda zaman zaman yolcuyu çıkmaz noktalara sürükleyebiliyor. Aslında işaretlemeleri yapan arkadaşlar, bunu da girilmez anlamında; “X” işareti ile vurgulamışlar; ancak biraz dikkatsizlik, rota üzerinde ilk kez yürüyenler için riskler taşıyor.

 

 İç içe vadiler ve en arkada Bafa Gölü

Yörede Karakaya ve Kovanalanı Geçitleri bu rota üzerinde yer alıyor. Herakleia kentinin hemen dışından başlayan bu rota çok daha ilerilerde Amyzon’dan Beşparmaklar’ın arka dünyasına ulaşan daha uzak noktalara, diğer yandan da Myus yönünden ve Karakaya Köyü üzerinden ulaşan ve 5000 yıllık kaya resimleriyle dolu vadileri aşan başka döşeme antik yollarla kesişiyor.

 Meraklı yol arkadaşlarımız; yılkı eşekleri

(Fotoğraf: A. Aydemir)

İki vadiyi ayıran bir geçidin başında üç tane sahipsiz eşekle karşılaştık. Hayvanlar, merakla bizi izliyorlardı. Geçidin çıkışından kayboluncaya kadar bizi gözleriyle takip ettiler. Dönüş yolunda yine aynı yerde aynı manzarayla yeniden karşılaştık. Kapıyı kapatmasak, arkamızdan onlar da geleceklerdi.

Gezgin çıkmış dağlara (Fotoğraf: A. Aydemir)

 

Kazıkaya Geçidi yakınlarında dört sıra taşlarla tahkim edilmiş antik yolun araziyi düzlemek amaçlı teraslar şeklinde geçişlerine rastladık. Buna benzer gnays kaya parçalarıyla güçlendirilmiş benzer yol geçişlerine birkaç yerde daha rastladık. Birkaç geçiş noktasında kayaların dibinden gelen sularla beslenen dere yatakları üstünden geçtik. Karakaya Köyü’nü uzaktan gördüğümüz bir noktada; yine böyle usul usul akan bir dereceğin kenarında öğle yemeğimizi yedik.

 

Bafa Gölü, ışıklar altında parıldıyor.

 

Yemek faslını bitirdiğimizde saat 14.30 civarındaydı. Başlangıçtan mola yerine dek yaklaşık 3,5 saat kadar yürümüştük. Ancak Karakaya Köyü’nün çok uzaktan görünen birkaç evi ve vadiler arasında kıvrılıp giden bir şose dışında görüş alanımızda başka bir şey yoktu. Gnays kayalar ve uzaklarda çok uzaklarda Menderes’in ağzını kapatan Söke Ovası’nın alametleri ve onun üzerindeki rüzgârgülleri; Serçin yönünde önümüzde seçebildiğimiz manzaranın diğer unsurlarıydı. Ama hedeflediğimiz Bizans Dönemi Stylos Manastırı(2) yada bilinen adıyla Arap Avlusu’na doğru daha epey mesafemiz olmalıydı. Kapıkırı Köyü’nden aldığımız bilgi, köyden Arap Avlusu’na yaklaşık 6 saatlik bir yürüyüş ile varılacağı yönündeydi. Ama bugünkü kat etiğimiz yol toplamı, hedefe ulaşmaya yetecek gibi görünmüyordu. Stylos Manastırı’na ulaşmayı, başka bir yürüyüşte Karakaya Köyü’nden ulaşmayı deneyecektik. Bu nedenle bu noktadan başlangıç noktamıza dönmeye karar verdik. 

 

 Kıvrılıp giden döşeme yol

 

 Bafa Dünyası'nda Dağa Kaçtım Selfie'si (Fotoğraf: MYC)

 

Yürüdüğümüz topografya, dev kayalarla kaplı, birbirine geçitlerle bağlanan saklı vadilerle kaplıydı. Belki de yürüdüğümüz rotada ilk kez yanından geçtiğimiz bir kayanın arkasında bir figüratif resim, manastırlar dünyasından kalma belki bir inziva hücresi yada bir döşeme yol parçası daha vardı. Buralar, gez gez bitecek gibi değildi ve her an sürprizlere açıktı bu coğrafya.(3)

 

 Latmos'un Kuleleri (Fotoğraf: A. Aydemir)

Kahveasar önlerinde gün batımı (Fotoğraf: A. Aydemir)

 

Göl kıyısına indiğimizde saat neredeyse 18 olmuştu. Güneş nerdeyse karşı dağların üstünden devrilmek üzereydi. Kahveasarı önlerindeki gelenekselleşmiş son mola için hemen yola çıkma zamanıydı. Arabaya binip yola çıktık. Yaklaşık 7 saatlik sürekli yürüyüşün verdiği tatlı yorgunlukla Bafa çıkışındaki Bizans gözetleme mevkii Kadı Kalesi önünden; önce Kahveasarı, daha sonra da İzmir yönüne doğru yönlendik. Bu günün de hakkını vermiştik. Ne mutlu bize; ne mutlu doğaseverlere…

 

Dipnotlar

 

(1)    Latmos’ta bir Karya Kenti; Herakleia, Şehir ve Çevresi; Anneliese Peschlow-Bindokat; Homer Kitabevi; 1.Basım-2005; sayfa: 128-136

(2)   Stylos Manastırı / Aziz Paulos Manastırı: Beşparmak (Latmos) Dağı’nın arka yüzündeki Zeus Akraios Kutsal Alanı’na giden yol üzerinde yer alan ve bugün yörüklerin Arap Avlusu adını verdikleri manastır, Elaialı Aziz Paulos tarafından kurulmuştur. Bu Paulos’u baş havarilerden olan Tarsuslu St. Paulos’dan ayırmak için Genç Paulos adı verilmiştir. Bir dönem hacılardan sıkılıp Samos’a sığınan Aziz Paulos, daha sonra yeniden Latmos’a dönerek manastırının başına geçmiş İ.S. 955 yılında ölmüştür ve takipçileri tarafından bu manastıra gömülmüştür. Manastırın en önemli mekanı Aziz Paulos’un çilehanesidir. Manastır ve çilehane 19.yy.da Thedore Wiegand tarafından bulunmuştur. Günümüzde Arap Avlusu adıyla bilinen bu yerdeki yapılar, dağ doruğunun altında, 740mt. yükseklikte, doğuya doğru yükselen, ulaşılması zor sarp kayalıklar üstüne kurulmuştur.

(4)  Belirtilenler dışında tüm fotoğraflar, yürüyüş esnasında İ. Fidanoğlu tarafından çekilmiştir.

         Yazı ve fotoğrafların daha fazlası: http://dagakactim.blogspot.com/2014/04/karyanin-kral-yolu.html

Yazan ve Fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu

Düzenleyen: M.YC

 
 
Toplam blog
: 140
: 882
Kayıt tarihi
: 02.09.12
 
 

  Ben ve iki eski dostum; bilgi dağarcığımızı doldurabilmek ve şehrin keşmekeşinden uzaklaşab..