Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Değişim kültürü

Değişim kültürü
 

Dünya bir yandan dönerken, bir yandan da değişiyor.

İnsanın yaşamında ilk sırada yer alan “beslenme” ile ilgili alışkanlıkların değişmesi herhalde günümüzde; başta sağlık olmak üzere, ekonomik etkileşimi de hızla belirliyor .

Geleneksel yemek kültüründen hızla uzaklaşan ve ”hızlı yemek”(fast food) kültürüne hızla koşan bir kültür oluştu ülkemizde.Özellikle kent yaşamında kendini iyice hissettiren bu yeni tarz beslenme alışkanlığı, öz kültürümüzü de hızla yok ediyor.

Çocuklar, artık evde yapılan yemekleri benimsemiyor, ya da bu olumsuz yansıma evlere kadar giriyor
ve evlerde de ayak-üstü beslenme tarzı yaygınlaşıyor.Bakıyorsunuz , evlerde bile;çarşıdan, pazardan
alınan patatesler yerine, dondurulmuş patatesler kızartılıyor.

Kahvaltıda yenen; peynir, zeytin, reçel, yumurtanın yerini hazır sandviçler almış.Yemeklerde kullanılan
güzelim salçamızın yerini ketçap almış.

Mis gibi mercimek, tarhana, şehriye çorbaları yerini hazır çorbalara bırakmış. Her yerde tüp gaz ateşinde “ekmek içi tavuk döner”satılıyor, piliçler döndürülüyor. Doğal tavuk, yoğurt lezzetini eminim ki yeni neslin bir çoğu bilmiyor.

Eskiye oranla hızlı yaşam koşullarının olması mazeretine uyarak kendimizi kaptırdığımız bu tarza en sonunda çıtır-çıtır, bol susamlı simidimizi bile kaptırdık.

Zaman, mekân ve hız değişimleri yüzünden “aile”kavramı da niteliğini değiştiriyor.”Yemek kültüründen” farklı bir kavram olan “sofra kültürümüz” de yok oluyor. Ailenin bir arada olduğu en özel anlar artık ya
şamımızda azalıyor.

Günümüz dünyasında o hale geldik ki; bir yanda açlıkla savaşan insanlar, diğer yanda bolluk içinde ama beslenme bozukluğundan sağlık sorunları yaşayan insanlar…Böyle bir dünyada yaşıyoruz.

Toplumların yaşam biçimini ortaya koyan, yansıtan kültür izlerinin hızla değişmesi yemek kültürü ile de sınırlı değil. Sahip olduğumuz zengin kültür mirasında yer alan; giyim kültürümüzde ne yazık ki en uç noktalarda.Bir yanda moda adı altında, özenti ve tüketim keşmekeşi. Karşısında ise, bunun tam tersini yansıtan, geriye dönük izler taşıyan ve bize ait olmayan kültürlerin ürünü karmakarışık giyim tarzları. Ayrışıp, kendimize ait değerlere günün çağdaş yorumlarını katmak yerine, benzeşip doğu-batı karmaşası bir tarz ortaya koyuyoruz.Özgün olmayan bir şey bize bir şey katmayacağı gibi, çok şeyi de kaybettirir.Ama farkına varamıyoruz.

Hızla değişen dünyaya en hızlı biz ayak uyduruyoruz galiba…

Neşeli, sıcak insanların bir arada olduğu güzelim mahallelerimiz yerine, artık “mahalle baskısı”denen kavramlarla uğraşır hale geldik.

Değişen alışkanlıklardan biri de alışveriş kültürümüz.

Çarşı, pazar, bakkal alışverişlerinin yerini alan alışveriş merkezleri gündelik yaşamın bir parçası oldu.Özellikle büyük kentlerde, kentin odak noktasında yer alan bu yerlerde ortaya çıkan “marka” kültürü ile birlikte alışverişte de algılamalarımız değişiyor.Marka bağımlılığının korkutucu yanı ise, bu anlayışın; kentin varoşları ile merkezinde pek bir farklılık göstermeyişi.

Tüketiciler için adeta bir cazibe merkezi olarak algılanan bu merkezler; bir yanda geleneksel alışverişten uzaklaştığımız, diğer yandan ise, insanlar için sosyal bir ortam, buluşma yeri ve bazı sosyal aktivitelerin bulunduğu yerler olarak görülüyor..Ancak, bu merkezlerin tüketici için bazı avantajlarından da söz etmek gerekir. Örneğin; tüketiciler buralarda her ne kadar promosyonlara, kampanyalara kapılarak bazı zaaflarla gereksiz harcamalara da yönelse, yine de standart bir yapıda, düzenli fiziki ortamlarda bulunarak, rasyonel tüketici dav
ranışlarına yönelik eğitici, öğretici katkılardan yararlanabilme olanağına sahip olabilmektedir.

Kış aylarında ve kapalı havalarda gezinti yerleri ve buluşma noktaları haline gelen bu merkezler artık yaşamın vazgeçilmez yerleri olarak görünüyor.Kentleşme kültürünün vazgeçilmezleri arasında. Böyle merkezlerin ço
ğalmasıyla, buralara uygun meslekler varlığını sürdürürken, geleneksel birçok mesleğin yaşam dışına itildiğini de kabul etmeliyiz.

Değişen, küreselleşen dünya gerçeğinde tabii ki birçok şeyin değişmesi kaçınılmaz. Ama ne olursa olsun, bu değişim “bizi bizden koparmamalı.”Değişimi “sözde değil, özde” yaşamalıyız.

Günümüzde güvercinlerle haberleşebilir miyiz, çiğ et yiyebilir miyiz, kömürlü ütüyü kullanabilir miyiz, arabalar, uçaklar varken develerle seyahat edebilir miyiz? Tabii ki hayır.

Modern çağın gereklerinden yararlanmak kadar doğal bir şey olamaz, ama burada modernlik derken, kendi kültürümüzü de yok etmemeliyiz.Ne doğu için, ne de batı için bunu yapamayız.

Kültürümüzü modern çağa taşımak, bizi var eden, kimliğimiz olan kültürümüzü çağdaş yaşama uydurmak ve yaşatmak bizim elimizde..

Bu da, ancak kültür kavramını sadece; “sanat” ile ifade etmekten kurtulduğumuzda olacaktır.

 
Toplam blog
: 94
: 840
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

1962 İnegöl/Bursa doğumlu ve İşletme Fak. mezunuyum. Özel bir kursta kurum müdürü olarak görev yapma..