Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Denizli ve Pamukkale gezisi

Denizli ve Pamukkale gezisi
 

Gün batımı-Pamukkale


5 Eylül 2014 Cuma günü sabah 06.00 civarı Pamukkale ve Denizli şehrini gezmek için yola çıkıyoruz.

İstanbul’dan Sapanca-Bilecik-Kütahya-Afyon istikametini takip ederek aracımızla 620 km yol yaparak saat 14.00 civarı Denizli’nin  Honaz ilçesine varıyoruz. İstanbul’dan Denizli’ye gitmek için en kısa ve uygun güzergah burası ve zaman olarak da daha kısa sürede aşılıyor.

Planımızda ilk durak Honaz ilçesi sınırları içinde yeralan Kaklık Mağarası. Honaz ilçesine girerken Kaklık Mağarası tabelasını görünce sağa sapıp 4 km asfalt ancak bozuk bir yol sonrası Mağara girişine varıyoruz.

Aracımızı ücretsiz otopark alanına bırakıp kişibaşı 2 TL (18 yaş altı ücretsiz, müzekart geçmez) ödeyerek mağaraya giriyoruz. Daha arabamızdan iner inmez aldığımız kötü kokular mağara içinde daha da artıyor. Sonradan öğreniyoruz ki kükürt kokusu imiş.

Mağarayı gezmek için 30 dk. süre ayırmak yeterli. Çünkü yürüyüş parkuru kısa, mağara küçük. Fotoğraf molaları ile bu sürede mağarayı rahatlıkla gezebilirsiniz.

Kaklık Mağarası içinde barındırdığı termal su sayesinde  küçük şelaleler ve kükürtlü su havuzları oluşturmuş. Bu da ziyaretçilere görsel bir doğal güzellik sunmakta. Biz de daha önce gezdiğimiz birçok mağara sonrası bu mağarayı çok daha farklı bulduk ve beğendik. Mağara içindeki beyaz travertenler ise ayrı bir hava katıyor bu mağaraya. Günün ilerleyen saatlerinde göreceğimiz Pamukkale Travertenlerinin yeraltı versiyonunu burada görmüş olduk. Zaten bu mağara Küçük Pamukkale olarak da adlandırılıyormuş.

Saat 15.00 sularında Mağara’dan ayrılıp Pamukkale yönüne doğru yola devam ediyoruz. Pamukkale yol ayrımına girdikten sonra havlu-bornoz mağazaları görünce birine girmek şart oluyor.

Mağaza içinde ilk görüşte fiyat etiketlerini Euro olarak görünce kısa bir şok yaşasakta mağazada çalışan Rus tezgahtar etiketlerde yazanları TL olarak algılamamızı söyleyince kısa şoku atlatıyor ve İstanbuldaki dostlarımıza hediyelik havlu alışverişimizi yapıyoruz. Mağaza da nedense çok fazla Rus tezgahtar görmek beni şaşırttı. Sanırım Ruslar buranın müdavimi. Havlu ve bornoz fiyatları oldukça makul. Tabii biz Türkler için.!

Alışveriş sonrası saat 16.00 gibi mağazadan ayrılıp otelimize doğru yola devam ediyoruz. 10 dk. yolculuk sonrası Pamukkale Travertenleri yaya girişine sadece 200 mt. mesafede otelimize varıp valizlerimizi bırakıp 30 dk. istirahat sonrası saat 17.00 olmasına rağmen aşırıcı sıcak nedeniyle Pamukkale Travertenlerini sona bırakıp önce Karahayıta gidiyoruz. Pamukkale ile arası sadece 5 km olan Karahayıtta sözde kırmızı su ve travertenleri var. Açıkçası biz çamur haricinde pek birşey göremedik desek yeridir. Küçük kahverengi bir traverten ve üzerinden akan su haricinde görülecek pek bir yeri olmayan Karahayıtı görmek bizim için sadece 20 dk. sürdü.

Akşam üstü gün batımı öncesi artık asıl konumuz Pamukkale Travertenlerine giriş yapıyoruz. Giriş ücreti 25 TL. Antik havuzda yüzmek isterseniz artı 32 TL ücret ödemeniz gerekir. Ayıca müze girişi için de 5 TL isteğe bağlı ilave ücret alınıyor. Biz müzekartlarmız olduğu için kartlarımızı okutup içeri giriyoruz. Antik havuzda yüzmek ve Müzeyi gezmeye niyetimiz yok. Zaten içerisi oldukça büyük ve 2-3 saat içinde ancak gezilebiliyor.  

Giriş yaptıktan kısa bir süre sonra travertenler başlıyor ve ayakkabı- terlik varsa çıkarmanız gerekiyor. Biz de terliklerimizi elimize alıp hafif rampa olan travertenler ile kaplı yolu yürümeye başlıyor, etrafta bulunan küçük su havuzlarına ayaklarımızı sokup dinlenme molaları veriyoruz. Gün de yavaş yavaş ağarmaya başladığı için manzara harika, hava da gezi için oldukça müsait.

Bolca fotoğraf molaları vererek üst noktaya, antik şehir kısmına varıyoruz. Antik şehire varış ile beraber kısa bir soluklanıp, terliklerimizi giyiyor ve antik havuzu görmeye gidiyoruz. Antik havuz gerçekten görülesi hatta fiyatı biraz makul olsa yüzülesi bir yer. Havuza geldiğinizde su sizi yüzmek için adeta davet ediyor. Eğer böyle bir niyetiniz var ise mayo veya şortunuz mutlaka üzerinizde olsun. Zaten Travertenleri gezmek için en ideal giyim tarzı şort ve terlik. Çünkü yer yer ıslanma ihtimaliniz var.

Müze girişini es geçip Antik şehir Hieropolis’i gezmeye başlıyoruz. Gezi esnasında gün batımı manzarası harika gözüküyor. Antik şehir uzun bir parkurdan oluşuyor. Ancak görülmesi gerekir diye düşünüyorum. Yürüyüş sorunu olmayanlar antik şehri gezip çevre düzenlemesi çok iyi yapılmış parklarda dinlenme molaları verebilirler. Antik şehire yakın noktada bulunan travertenlere giriş yasak. Üzerinde dolaşılamıyor. Çünkü maalesef kar beyazı olması gereken travertenler zamanında gerekli önlemler alınmadığı için rengi kararmış vaziyette.

Yüzlerce Japon ve sayısız yabancı turist günbatımı manzarasını seyrederken biz yol yorgunu olduğumuz için geriş dönüş için aynı yolu geriye doğru katediyoruz. Zaten travertenler de yerli turist görürseniz şaşırın. ! Aaa siz de mi Türksünüz diyebilirsiniz.!

Yaya girişi turnikelerine yakın kısımda bir sıcak su şelalesi var. İnsanlar burada suyun altına girip yorgunluk atıyor. Bizde çıkış öncesi burada biraz vakit geçiriyoruz. Eğlenceli ve yorgunluğa iyi geliyor.

Saat 20.30   gibi akşam yemeği için etrafta bulunan sokakları gezip iyi bir restoran arama çabamız sonuçsuz kalıyor. Çünkü fiyatlar hem uçuk hem de restoranların görüntüsü ve kalitesi dışarıdan bize pek güven vermiyor. Yarım saatlik gezi sonrası ne ucuz ne de iyi bir restoran bulamadık. Bu sebeple otelimizde akşam yemeğini yemeye karar veriyoruz. Buradan anladığımız şu ki, irili ufaklı tüm restoran-lokantalar fiyat konusunda işbirlikçi. Ucuz ve kaliteli yemek maalesef yok. Hele Denizli’ye ait yöresel lezzetleri görmeniz imkansız. Gözleme- Pizza-Köfte ve Kebap standart yemekler.

Otelimizde aldığımız ızgara türlerinden oluşan akşam yemeği sonrası istirahata çekiliyoruz. Çünkü etrafta akşam yapılacak pek bir aktivite göremedik.

Sabah otelimizde aldığımız kahvaltı sonrası otelden ayrılıp Denizli şehir merkezine gidiyoruz. Şehir merkezine 15 dk. süre içinde varıyoruz ve ilk olarak araç ile etrafta kısa bir tur atıyoruz.

Denizli şehir merkezine geniş bir cadde üzerinden varılıyor ve çevre düzenlemesi ile yolları oldukça düzgün ve bakımlı.

Yardımsever yerlilerden aldığımız bilgiler doğrultusunda şehir merkezi olan Bayramyeri, Kaleiçi ve Babadağlar Hanı gezi noktalarımız.

Bu güzergahları gezerken sokakların pırıl pırıl, kaldırımların neredeyse yere sıfır olması ve sakin bir şehir görüntüsü hoşumuza gitti. Bir Anadolu şehrini bu kadar temiz ve bakımlı görmeyi beklemiyorduk.

Bayramyeri şehrin meydanı diyebileceğim bir yer. Kaleiçi ise meydana çok yakın, çok sayıda mağazanın olduğu bir çarşı. İstanbul’un Mahmutpaşa veya Tahtakalesine benzettik biz. Babadağlar Hanı ise bir havlucular çarşısı. Tüm han sayısız havlu ve bornoz dükkanı ile dolu.  Kendimize havlu ve bornozları buradan alıyoruz. Güzel hediyelik paketlerde havlu veya bornoz almayı düşünüyorsanız burada maalesef bulunmuyor. Genelde tüm ürünler açık şekilde satılıyor. Ancak kaliteli ürünler var diyebilirim.

Yarım gün ayırdığımız şehir merkezi gezimizi tamamladıktan sonra Muğla istikametine doğru yol alıyor ve Tavas ilçesini es geçip Biber ve Tütün diyarı denilen Kale ilçesine geliyoruz.

Bakımsız bir kasaba görüntüsünde olan Kale ilçesinde kısa bir tur atıp Cmt. Günü olması sebebiyle kurulu olan pazardan biraz acı biber ve sebze alışverişi yapıyoruz. Daha sonra öğlen yemeği için Enes Pide’ye girip Denizli’nin yöresel lezzeti tahinli ve ballı pide olarak iki tür pide yiyoruz. Enerji patlaması yaratan bu pideleri yedikten sonra günün geriye kalan kısmında yemek yemeye gerek kalmıyor. Fiyatlar ise çok ucuz. 2 Çorba, ballı ve tahinli pide, közde pişmiş biber tabağı, 2 salata, 2 lahmacun, 4 su, 2 çay ve 2 gazoz ile bir ayran için ödediğimiz ücret 25 TL.!

Kale ilçesinde bir kale göremedim. Neden Kale adını almış anlamadım.  Zaten Denizi olmayan Denizli’ye de neden bu adı vermişler ben bunu da anlamamıştım.!

Akşam üzeri Denizli’nin Muğla yolu üzerinde son ilçesi Kale’den ayrılıp Muğla Akyaka’da tatilimize devam etmek için yola koyuluyoruz.

Kısaca bahsetmek gerekirse, Denizli’de mutlaka, Kaklık Mağarası ve Pamukkale’yi ziyaret edin. Tahinli Pide ve tandır yiyin. Biz vakit kalmadığı için merkezde tandır yiyemedik.  Şehir merkezini ziyaret edip ucuza havlu- bornoz alın. Pamukkale yi yaz aylarında ziyaret edecekseniz akşam üzeri gezin, günbatımını da seyredin. Günübirlik bir tur ile ziyaret etmek yerine kendiniz gezin ve bir gece konaklayın.

Denizli şehrimiz yabancı turistler kadar yerli turistlerimizin de ilgisini hakediyor. 

 
Toplam blog
: 38
: 4208
Kayıt tarihi
: 07.01.12
 
 

Küçüklüğümde yaramaz bir çocukmuşum, delirdiğim zamanlar kimse zaptedemezmiş beni. En büyük örneğ..