Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Aralık '20

 
Kategori
Siyaset
 

DİN HANGİ DİLDE OLMALI?

DİN HANGİ DİLDE OLMALI?

Son zamanlarda bir din tartışması alevlenmiş gidiyor. Aslında herkes kendince haklı din de milliyet gibi hem kimlik hem de ötekileştirme araçlarının başında geliyor.

Avrupa’da yüzlerce yıl süren din savaşları farklı dinin mensuplarından ziyade Katolik inancına mensup unsurlar arasında sürse de süreç zarfında bir şekilde yaklaşık yüz yıl boyunca birbirlerini boğazlasalar da sonrasında anlaşabilmişler, iyi de olmuş. Bir tarafın reform talebi diğer tarafın buna şiddetle karşı çıkışı o zamana kadar Avrupa’da en etkin güç olan Roma kilisesinin gücünü azaltsa da yok edememiştir. Elbette Avrupa’da dinin ilk zamanlarından bu zamana kadar çok şeyler değişmiş, dünya dönüyor diyenleri dinin ayetlerine göre günah sayıldığından ya da öyle algılandığından Galileo’nun uzunca bir zaman dünya dönüyor diyemediğini az biraz okuyan herkes az çok bilir. Bunun haricinde insanın yıkanması ile ilgili katı tutumunun bugün birçok deodorant ve parfümün gelişmesine ön ayak olmuşsa da şimdilerde Avrupa ve Hıristiyanlık dünyası zamana ayak uydurmuş, bilimle zıtlaşmanın pek de işe yaramadığını bilakis ortaklığın hâkimiyet sahasını genişletmek için uygun bir araç olduğunu bugün değil yüzlerce yıl önce keşfetmiş. Bizim din adamlarının “meleklerin eteklerine bakılıyor” diye (ne derece doğru bilemiyorum) rasathane yıktırdığı bir dönemde Avrupa’nın ilerlemesinde Rönesans sonrası Hristiyanlığın bilimle ortaklığı büyük rol oynamıştır denebilir. Daha sonra hızlıca sömürgeleştirme hareketleri ile dünyada bulabildikleri en ufak bilgi kırıntılarını dahi alıp ülkelerine götüren Avrupa ve Avrupa’dan göçenlerin kurduğu düzen iki asırdan fazladır dünyada söz sahibidir denebilir.

Bizde de zaman zaman dinde reform iddiaları en üst perdeden yapılsa da halen İslam Dünyası bir zamanlar bilim ve sanata verdikleri önem ve hoşgörünün çok ötesinde bulunmasından ötürü ne yazık ki dünyada şu sıralar söz sahibi olduğu hiçbir alan kalmamıştır. Eğer coğrafyada petrol ve doğalgaz gibi yeraltı zenginlikleri olması bölgenin dünya açısından ehemmiyeti kalmayacağı kesindir.

Lafı evirip çevirip bize yani Türkiye, Anadolu ve Anadolu coğrafyasında yaşayan halklara getirmek istiyorum. Özünde de biz Türklere. Yazan tarihsel bilgilerin tarihinde birtakım gerçekler olsa da esasında neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusu pek muallak olmakla beraber bu konuda birden çok görüş olduğunu belirtmekte fayda var. “Kavimler göçüyle” doğudan batıya bir göç olduğu için Türklerin genellikle doğuya doğru göç ettiğini, bir kısmının Afganistan ve İran taraflarına bir kısmının Kore ve Japonya taraflarına gittiğini bir kısmının Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya hatta İtalya’ya kadar gittiği var sayılır. Bugün Macarlar, Atilla’nın torunları Bulgarlar ise yeni yeni bir Slav kavmi değil de Türk kavimi olarak Hazarlarla ortak bir geçmişe sahip olduklarını öğrenmişlerdir. İlk Bulgar krallarının Müslüman ve o zamanki halifeden din adamı talepleri üzerine bölgeye Bizans’ın yerine Karadeniz’in kuzeyini geçerek giden seyyahların anılarını mutlaka okuyanlarız olmuştur.

Tarih bilgisi olan insanlar tarihte yazan her şeyin doğru olduğuna inanması oldukça safdillik olur. Savaşların olduğu, savaşların eksik olmadığı coğrafyalarda saf ırktan bahsetmek imkânsızdır. Bugün Güney Amerikalılar kendilerini İspanyol, Portekiz gibi sanıyor olmakta haklı olabilir. Neticede bölgeyi istila eden İspanyollar çok kısa bir zaman zarfında seksen milyonluk kıtayı sadece güneyi iki milyona kadar indirmeyi başarmışlardı. Aynı şekilde Cengiz Han’ın ordularını hatırlayın; felsefe olarak son derece acımasız olan Cengiz Han düşmana acı vermenin en kestirme yolu düşmanın canına ve kadınına hâkim olmak olarak adlandırdıkları ve bunu açıkça gösterdikleri top yekûn tecavüz ile işgal edilmiş bölgede tecavüz edilmemiş kadın bırakmamışlardı. Onlar en azından bunu dilleri ile itiraf ettiler. 21. Yüzyılda sadece Irak’ta soyu değişmiş binlerce çocuktan, Amerikan ordusunda olduğu halde üstleri ve meslektaşlarının tecavüzüne uğrayan ABD'li kadın askerlerden ve elbette Irak'lı garip kimsesizlerden medya aracılığıyla haberdarız aynı şekilde Suriye’de tecavüze uğrayan kadın sayısını hiç kimse bilemiyor. Soy iddiası güzel bir iddia olabilir ancak savaşların dur durak bilmediği coğrafyalarda pek de ayırt edici bir özellik olmadığı gibi bir üstünlük vesilesi de (İslam’a göre) değildir.

 

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..