Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '13

 
Kategori
Güncel
 

Düdüklü Tencere…

Fiziksel bir gerçektir: Basınç altında kalan hava da, su da, gaz da patlar. Yüksek tansiyon da damarlardaki kanın fazla basınç altında kalma durumudur ki en basit hali şiddetli burun kanamasıdır ve bu kanama hayat kurtarır; zira bir anlamda subap görevi görür.

Düdüklü tencerede de aynı mantık vardır ve subap aracılığı ile tencere içindeki basınç kontrol edilir; subapta bir tıkanma mevcutsa, adını bu subabın işleyişinden alan, “Düdüklü” tencerenin patlamaması mümkün değildir!

(Düdük çalarak boşaltır içerisinde sıkışan buharı, çığırtkanlık olsun diye değil yani!)

Allahtan kullanma kılavuzunda nasıl kullanılacağı yazar da patlatmadan kullanır kadınlar yıllarca…

******

İnsanların da baskı altında sıkışan hoşgörüleri, sağduyuları vardır; sabretmek büyük meziyettir diye öğrenmişlerdir bazı coğrafyalarda, beklerler…

Sabrettikçe daha çok sıkıştırıldıkları olur; oflamaya-puflamaya başlarlar…

Psikologlar, psikiyatrlar, sosyologlar falan insanların kullanma kılavuzlarını yazarlar lakin pek de okuyan olmaz!

Misal, oflayıp-puflamaya başlayan karısını dinlemek yerine “Yeter lann! Bıktım usandım senin ofundan da pufundan da diyerek el kaldıran kocasının yanında subabını kapatmaya yeltenir kadın; korkar!

Sonrası ya ruhsal çöküntüdür ya da cinnet getirir, olmadı intihar eder!...

******

Gezi Parkı olayı da baskı altında kalan insanların en azından yaşadıkları çevre için bir şeyler yapma ihtiyacıydı, en azından “ağaçlarımıza dokunmayın” diyerek demokratik haklarının en masumunu icra etmekti; izin verilmedi!

Ellerinde ne taş ne de sopa olan, öyle masumane bir şekilde ağaç nöbeti tutanlar bir düşman gibi sarıldılar, tazyikli su ve biber gazı ile karşı karşıya kaldılar…

Bu ilk değildi; 4+4+4 eğitim dayatmasında da “Olmaz, n’olur yapmayın” diyenler de aynı müdahale ile karşılaşmıştı, üniversite harçlarının çok yüksek olduğunu anlatmak isteyen öğrenciler de…

Hatta, resmi bayramlarını kutlamak isteyenler de!

******

Tazyikli su dediğimiz kemikleri çatlatıyor, kırıyor; biber gazı açık alan kullanımına uygun, direkt olarak insanların üzerlerine sıkılmaması gerekiyor.

Bizim halkın üzerine yağdırıyorlar suyu, yağdırıyorlar gazı; kapsülleri kafalarını delik deşik ediyor insanların!

(Güya vatandaşın sağlığını vatandaştan çok düşünüp de sigara, içki, falan feşmekan yasakları getiriyorlar)

******

Gezi Parkı için en masum ve en demokratik haklarını kullanan vatandaşların üzerlerine düşman gibi gidilince, kullanma kılavuzunda yazdığı gibi, patladı vatandaş şekerim!...

Lakin kullanma kılavuzunu okumadıkları gibi alarm düdüğüne de itibar etmemişti yönetim; nasıl olsa bunlar asgari ücrete de ses seda vermiyorlar, iki paket kömür, üç beş paket makarna atıldı mı önlerine, tamam!

Sabır bu; Suriye meselesi, T.C. ibaresinin kaldırılması, “İki ayyaş” falan derken; ki zaten ne insan hakları kalmıştı ne de demokrasi ve hatta habire gözaltılar, Silivri’ye tıkıştırmalar, efendime söyleyeyim fişlenmeler…

Satıp satıp “özelleştirmeler” filan halkın yüreğini doldurdukça doldurmuştu.

******

Gezi Parkı bir subaptı; polisleri yığmasalardı masum insanların üzerlerine; ki az biraz zaman önce vatandaşının canına kasteden silahlı PKK militanlarını alkışlarla gönderensin “Barış” diye; sorarlar insana oradaki vatandaşlar ne yaptılar da düşman muamelesine maruz kaldılar!

Ki; sordular da zaten!

En ağrıma giden ise başbakanın konuya ilişkin yaklaşımı oldu: “Medya galeyana getiriyor, suçludur” deyip de “Topçu Kışlası yapılacaktır!...” dedi ya, orada bittim işte! Dedim ki bu söylemden sonra daha da artacak Gezi Parkı ile başlayan isyana destek!

Medya dediği kaç günlerdir olan-bitene bulaşmayan, tv kanallarında, Halk Tv ve Ulusal Kanal dışında, normal akışında seyreden “Bihaber” kaynaklar; galeyana getirenler acaba kimler?

******

İzmir’de ısrarla orantısız güç kullanıldığı bilgileri geldi kaç saattir; hoş, Türkiye Cumhuriyeti’nin her yanında polis orantısız güç kullanıyor ama düşmana saldırır gibi ablukaya alındıklarını haykırıyor gençler! Benzer çığlıklar Adana’dan geliyor!

“Ne bu şiddet bu celal?”

Bu hiddet, bu hoyratlık?

“Bir minik pencere, bir aydınlık” isteyen insanlara tahammülsüzlük?

******

Cansız, insan yapımı düdüklü tencerenin bile bir haddi var; Gazze’dekilere, Suriye karşıtı örgütlere üzülüp-ağlayana kadar burada düşman gibi hırpalanan, öldürülesiye dövülen “Halk” düşmanınız mı?

Hımm, size oy vermeyenler diye düşündüğünüz halka reva gördüğünüz bu demek ki!

Tencere boşuna düdük çalmıyor; çalmaya çalıştıkça subap kapatılıyorsa tencere de patlar bir yerden sonra, yani!

Suç ne tencerede ne de tencereyi ateş üzerine koyan teyzemde, suç resmen subabı kapatanda! Bu da böyle biline!...

 

http//twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..