Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '13

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Dünyanın en ilginç mimari pProjesi

Dünyanın En İlginç Mimari Projesi

Yumuşak tepenin üzerinde bembeyaz dev bir yumurta yanlamasına uzanıyordu. Yumurtanın geniş yan tarafları şehrin büyük bir bölümünden görünecek şekilde konumlandırılmıştı. Yumurta o kadar büyüktü ki yakınlaştıkça onda biri ancak görülebiliyordu. Uzunluğu 200-250 metre, genişliği ve yüksekliği 130-150 metre civarında algılanıyordu.

Bir stadyumu içine alacak kadar büyük görünüyordu. Üzerinde durduğu yumuşak tepe yumurta görüntüsünün tam görünebilmesi için yaklaşık 500 metre çapında yuvarlak bir çiçek tarlasına dönüştürülmüş, başka ağaç veya cisimle görüntünün kesilmesine izin verilmemişti. Çiçek düzenlemesi, renklerin geçişleri o kadar güzel ayarlanmıştı ki insan bu peyzaja baktığında kendini başka bir gezegende gibi hissediyor, bembeyaz, dev yumurta çiçek tarlasının ortasında daha büyüleyici görünüyordu.

Çiçek tarlasının bittiği tepenin eteklerinde, takriben 10 metre genişliğinde kırmızı kiremit rengi bir yaya yolu başlıyor, bunu 5 metrelik yeşil granit taşlar döşenmiş bir bisiklet yolu, onu da yaklaşık 20 metre genişliğinde iki yönlü bir oto yolu çevreliyordu.

Yumurtanın olduğu yere ve çiçek tarlasının altına geniş tünellerle ulaşılıyor, bu alt geçitlerde aynı yaya, bisiklet ve oto yollar yer alıyordu. Oto yol tünele girer girmez hemen sağa ayrılarak otoparka yöneliyor, dolayısıyla tünelin geri kalan bölümünün havasını kirletmiyordu.

Bu ayrımdan sonra tünel yüksek tavanlı, gündüz gibi ışıklandırılmış, bitkilerle bezenmiş geniş bir alana açılıyordu.

Ne bir uğultu, ne rahatsız edici bir koku vardı.

Yaklaşık 50 metre yüründükten sonra 2 metre genişliğinde yürüyen platforma biniliyordu. Bu platformlar her 100 metrede yürüme hattının dışına çıkılan sabit geçiş noktalarına geliyor, devam edilmek istenirse, bazı hava limanlarında olduğu gibi bir sonraki platforma geçiliyordu.

Otopark ile asıl binaya giriş alanı özellikle birbirinden uzak tutularak araçların yarattığı hava kirliliğinden binayı ve insanları korumak amaçlandığı belli oluyordu.

Tepenin altı tamamen organik gıdaların satıldığı kapalı pazar yerine dönüştürülmüştü. Bu büyüklüğü ile sanki şehrin bütün organik yiyecek, içecek ihtiyacını karşılayacak gibi görünüyordu.

Yürüyen platformlardaki ve çevredeki insanların içeriyi görebilmesi için bina dışarıdaki ortamdan sadece camla ayrılmıştı. Taşıyıcı büyük kolonlara ayna ve hologramlar ile öyle bir illüzyon yaratılmış ki sanki orada bir kolon değil bakınca yine içerisinin görüldüğü şeffaf bir bölme gibi algılanıyordu.

İçeri girildiğinde yine etrafın doğal gün ışığıyla tavandan ve gün ışığının ulaşamadığı yerlerin LED ile aydınlatıldığı açık pazar yerine geliniyordu.

Açık renkli taşlarla döşenmiş yaklaşık 10 metre genişliğindeki yol boyunca rengarenk bitkilerin, meyvelerin satıldığı bölüm yan yana dizilmiş tezgahlarla göz alabildiğine uzanıyordu.

Tezgah aralarından yarı kapalı dükkanlara geçmek için birer metrelik boşluk bırakılmıştı.

Tezgahların arkasında yer alan yarı kapalı alanlar hem meyve ve sebzelerin yıkanması, temizlenmesi, hem de fazla miktarın stoklanması ve bozulmadan saklanması için kullanılıyordu. Soğuk ve serin tutan dolaplar ve raflar yan duvarlarda temizliğin yapıldığı geniş evye, masa arka duvarlara dayanıyordu.

Bu şekilde tekrarlayarak giden dükkanlar o kadar fazla ve mesafe o kadar uzundu ki burada alışverişi yürüyerek yapmak çok yorucu olurdu.

Bu nedenle aralarından 3 tekerli arkası sepetli, pedalla veya batarya ile çalışan bisiklet, scooter, segway, elektrikli golf arabası ve benzeri araçlar kiralamak ya da istenirse market arabaları ile yürüyerek alışveriş yapma seçenekleri düşünülmüştü.

Satılan ürünlerin hepsinin birkaç denetimden geçmiş, kimyasal barındırmayan, gerçek organik ürünler olduğu tezgahların üstündeki ışıklı panolardan okunabiliyordu.

Bu renk armonisi yüzlerce metre devam ettikten sonra dairenin içine yönelerek bir sonraki yola giriliyordu.

Burada yine benzer şekilde yan yana dizilmiş önü tezgahlı dükkanlar vardı. Bu bölümde Dünya’da üretilmiş ne kadar et ve süt ürünleri varsa onlar pazarlanıyordu.

Ürün hangi ülkede üretilmişse satıcı da o ülkenin otantik veya folklorik giysilerini giymiş o ülkenin üreticisi veya uzmanıydı ve ürün hakkında geniş bir bilgiye sahipti. Ürünün bütün üretilme aşamalarını biliyordu.

Her ülke, her üretici, her satıcı sanki bir fuar organizasyonuna katılmış gibi işlerini ciddiye alıyorlardı. Çoğu birkaç dil biliyordu. Sanki öncelikli amaçları ürün satmak değil de kültürlerini tanıtmak ve ülkelerinin bu yönünü temsil etmekmiş gibi davranıyor, bilgi almak isteyen insanlara sabırlı ve güler yüzlü davranmayı ihmal etmiyorlardı.

Bir sonraki iç yolda Dünya’nın bütün deniz ürünleri yer alıyor fakat yapılan akıllıca havalandırma sayesinde rahatsız edici bir koku hissedilmiyordu. Öyle bir çeşit zenginliği vardı ki burada görülen bazı deniz ürünlerini hayatta başka bir zaman, başka bir yerde görme olasılığı çok azdı.

Bir yanda alışveriş yapanlar, bir yanda ürünlerin, tezgahların, çevrenin fotoğraf ve videolarını çekenler, otantik giysili satıcılarla poz veren, gülümseyenlerin doldurduğu bu mekanın kendi enerjisinden kaynaklanan bir büyüsü vardı.

Satılan her ürün geri dönüştürülmüş, üstünde satılan tezgahın logosunu taşıyan biçimli kutulardan oluşuyor. Soğuk muhafaza edilmesi gereken ürünler özel çift katlı kutulara konuyordu.

Alışverişin bütün aşamaları insan zekası ve yaratıcılığının izlerini taşıyor, hiçbir şey özensiz, baştan savma yapılmıyordu. Zaten çevrede insan gözünü tırmalayan hiçbir görüntüye yer verilmeyişi gösterilen özenin simgesiydi.

Sunumda bazı espriler, bazı semboller ve bazı resim, yazı ve görsellerle ya insanların dikkati bir konuya çekiliyor, ya da ince mesajlar veriliyordu.

Bunlardan biri hava, su ve toprak kirlenmesi üzerine bir animasyondu. Dükkanın cephesine yerleştirilmiş ters projeksiyon perdesi üzerine renkli görüntü yansıtılıyordu.

Yukarıdaki bulutlardan yağan yağmur taneleri başlangıçta su gibi berrak iken fabrika bacalarından ve egzozlardan çıkan dumanla rengi kararıyor, bu yağmur sularından oluşan sel bembeyaz boyalı evleri olan bir kasabayı basıyordu.

Genellikle 2-3 katlı evlerin alt katları su altında kalıyor. Sel suları çekilip, insanlar evlerine geri döndüklerinde şaşkına dönüyorlardı. Artık evleri bembeyaz değildi. Takriben üçte birlik bölümü gri, siyaha boyanmış kalan bölümü de kirli beyazdı.

Tarlalarındaki yeşil bitkiler siyah bir balçıkla kaplanmıştı.

Yağmurda açık renk giysilerinin üst bölümü siyah bir ıslaklıkla kararmış, kirlenmişti.

O günün anısı olarak bu giysilerini saklamaya karar veriyorlardı.

Yer altındaki Pazar yerinde bir sonraki bölüm ise bu ürünlerden yapılmış yemeklerin yendiği, değişik kültürlerin mutfaklarının olduğu restoranlara, kafelere ayrılmış büyük bir meydana açılıyordu.

Bisikletler ve diğer araçlar göz önünde olmayan, separe edilmiş bir yere park edilebiliyor, oradan bir numara alınarak ön tarafa geçiliyordu. Yorgunluk çıkarılan, yenip, içilen, sohbet edilip, dinlenilen bu meydan, insanın oturunca kalkmak istemeyeceği kadar hareketli, canlı bir yerdi. Yürüyen merdivenle 10 metre kadar yukarı çıkıldığında envai çeşit ağaçların, çalıların, otların, çiçeklerin ve onlardan çıkan rayihaların ortalığı kapladığı küçük bir tropikal orman görüntüsü yumurtanın tabanında yer alıyordu.

Dışarıdan bakıldığında yek pare gibi görünen dev yumurtanın delikli plakaların kusursuzca bir araya getirilmesiyle oluştuğunu ve birkaç santim çapındaki deliklerle içeriye yağmurun ve havanın girmesine izin veriliyordu.

Yumurtanın tavanına yakın bir yerde eğimleri değiştirilebilen binlerce güneş paneli vardı. Kullanılan enerjinin büyük bir kısmı bunlardan karşılanıyor ve bu kadar çok tropik bitkinin yaşayabileceği bir iklim onlar vasıtasıyla yaratılıyordu.

Tavan çok yüksek olduğu için yumurtanın sarısına denk gelen yeri panelsiz bırakılarak gün ışığının ve yağmurun içeri girmesine izin veriliyordu. Yumurtanın beyazına denk gelen yerleri 10’ar metre yüksekliğinde teraslarla çevrelenmişti. Bu teraslarda da yine binlerce çeşit bitki yer alıyordu.

Bitkilerin hepsi geldikleri veya bulundukları coğrafyaya, iklime göre yerleştirilmişti. Peyzaj düzenlemesi yapılırken renklerin, büyüklüklerin, cinslerin yerleştirilmesine özen gösterilmişti.

Yumurtanın çelik konstrüksiyonu akıllıca gizlenmiş. Ortadaki taşıyıcı çelik kolonlar Sekoya ağacının gövdesi gibi tasarlanmıştı.

Çiçekleri döllemeye yarayan kuşlar ve böcekler de ihmal edilmemişti. Onların çıkardığı sesler de ortamın doğallığını pekiştiriyordu.

World’s Egg ya da kısaltılmış adıyla Wegg denilen bu yapının dış yüzeyinin içe dönük delikleri olan titanyum plakalardan yapıldığı, deliklerin içbükey olmasının yağmur sularından ve hava akımlarından azami istifade etmek amacı taşıdığı, aynı zamanda bu deliklerden sızan gün ışığıyla güneş panellerinin elektrik ürettiği el broşüründe de belirtilmişti.

Titanyum plakalara seramik bazlı, zirkonyum kumu karıştırılmış, en az 100 yıl dayanacak bir kaplama yapıldığı ve bu kaplamanın sıcağa, soğuğa, neme, ultraviyoleye karşı çok dayanıklı olduğu, sedefli beyaz renginin ışığı çok iyi yansıttığı, bu nedenle iç kısmın fazla ısınmadan korunduğu ve gece hava kararınca yapılan led aydınlatma ile şehirden bakıldığında küçük bir Ay gibi göründüğü bilgisi el broşüründe yer alıyordu.

Wegg bir semboldü. Seçilen yumurta biçimi canlılığın başlangıcı olan embriyoyu, binaya girişin sağlandığı 12 tünelin yılın 12 ayını sembolize ettiği, felsefesinin doğa ve doğallık üzerine kurulduğu, gelecekte gıdaların, suyun, havanın insanlığın tek önceliği olacağı, bu ihtiyaçların karşılanmasında zorluk çekileceği kıtlık yıllarında insanlığın bu tür projelerle ayakta kalacağı aynı broşürde belirtiliyordu.

Ayrıca yumurta, canlıların en temel gereksinimi olan beslenme, büyüme, korunma ve barınmayı da simgeliyordu. Yumurtanın biçimi doğadaki aerodinamik biçimlerden biri ve deprem gibi yer hareketlerine, rüzgar, fırtına gibi hava hareketlerine, sel gibi su hareketlerine karşı en dayanıklı formlardan biri olduğu da verilen bilgiler arasındaydı.


Teraslarda sadece görsel bitki çeşitliliği yaratılmakla kalınmıyor ayrıca aşağıdaki pazar yerinde satılan onlarca çeşit sebze, meyve de burada yetiştiriliyordu.

Teras ta yer alan işletmeler yine otantik köy dekorları kullanmıştı. Burada çalışan görevliler kendi kültürlerinin orijinal giysilerini giymişlerdi. Hepsi konularını çok iyi bilen uzmanlardı. Onlar için bütün Dünyanın görmek istediği bir projede görevli olmak gurur vericiydi.

Tipik köy evlerinin içinde yer aldığı bahçeler teraslar boyunca devam ediyor, önlerinde yer alan yaya ve bisiklet yolundan istenirse içeri girilip bahçenin tamamı gezilebiliyordu.

Bazı işletmeler ziyaretçilerinin dalından meyve koparıp yemesine ve olgunlaşmış ürünlerden satın almasına izin veriyordu. Bazıları bu misafirperverliği daha da ileri götürüyor, ayaküstü atıştırılacak sandviç, dürüm gibi yiyecekler de hazırlayıp, içecek ikram ediyorlardı.

Bunların hepsi yöresel yiyecek ve içeceklerden oluşuyor ve daha çok o kültürün kırsal yaşamını tanıtma amacı taşıyordu.

Bu olağanüstü proje sayfalar dolusu anlatılsa bile yine de eksik kalan yerler olur.

En iyisi Dünya gözü ile gidip, görmek.

Tabi gerçekleştiğinde.

 

 

 
Toplam blog
: 36
: 2563
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

Eczacı, Optisyen Fizik, özellikle optik fizik konusuna ve genel olarak görüntü ve ses teknolo..