Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '10

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Dur yolcu! Yok durma...

Dur yolcu! Yok durma...
 

Foto:Pınar Zehra Zora.


26 Haziran 2010

Saat 17.00

Çanakkale’ye gelen Milliyet.Blog yazarı arkadaşlarla “Çimenlik Kalesi’ne” ve askeri müzeye gezip görmek için kapıdayız.

Biletler 4 TL.

Yüz kere gezdim, kaleyi ve müzeyi.

Arkadaşlar, biletlerini alıp girdiler kaleye.

Ben, dışarıda kalmayı tercih ettim.

Oturdum, kaldırımı gölgeleyen dut ağacının altındaki duvarın üstüne.

Gölge güzel.

*

İlk 10 dakika.

Elimde, “Fetva” dergisi.

Sakın aklınıza, irtica mirtica gelmesin.

Çanakkale Kent Müzesini gezdik. Çimenlik Kalesi’ne gelmeden önce. Dergiyi oradan aldım. Ücretsiz. Dergide, “Yalı Hanı” ve çevresinde yaşayan insan manzaralarından kesitler var.

Müthiş bir tarihin, gün yüzüne çıkarılması ne güzel.

Çanakkale adına çok değerli bir çalışma.

Önemli bir araştırma.

Çanakkale Kent Müzesi yetkilileri, iki ayda bir farklı bir konuyu araştırıp inceleyip belgelerle sunuyor, Çanakkalelilere.

Geçen ay, “Yalı Hanı” ve çevresindeki tarihi dokular ve burada yaşamış insanların hayatlarından kesitler sunulmuş.

Bu ayki (Haziran/Temmuz 2010) konu ise ”Girit Adasından” Çanakkale’ye göç etmiş aileler. Giritli ailelerin hayatlarından kesitler.

Giritli ailelerin, Çanakkale’de yaşayan çocuklarından, belgeleri derlenip sunulmuş, Çanakkalelilere ve meraklılarına..

Bir insanın yaşadığı kenti tanıması açısından, bundan daha güzel bir çalışma olabilir mi?

Müzenin olduğu sokağın adı, ”Fetvane Sokak”

Bu sokakta müftülük binası varmış çok eski tarihlerde.. Müftü otururmuş.

Derginin adı da doğal olarak “Fetva” olmuş.

*

Devamı 10 dakika.

Dergiyi okuyorum. Bir kış olmuş Çanakkale’de. (1950'li yıllar) Bütün sular buz tutmuş. Deniz bile. İnsanlar boğazı buzların üstünde yürüyerek geçmiş.

İnsanlar buzları, kazanlarda kaynatıp içme suyu elde etmişler.

Çok rakı içermiş o yıllarda Çanakkaleliler.

“Yalı Hanı” çevresinde bir berber dükkânında, bir meyhaneden daha çok şarap içilirmiş.

İyi ki berber, traş ettiği insanların kulaklarını kesmemiş yanlışlıkla. Çekince şarabı, çift görmemiş insanları.

Derginin sayfalarını çevirirken öfkeli bir sesle bir adam söylenmeye başladı.

“Ne olmuş bu arabaya? Kim çarpmış buna ya?”

Ben duvarın üstünde oturuyorum. Adam döndü gitti. Gözü arabadan başkasını görmedi. Görmez, zira masraf kabarık.

Birisi, taksinin sol arka tarafından bir girmiş. Arka kapı kolu ön kapı kolu, dikiz aynası… Düzlemiş gitmiş. Aracın sol tarafında boydan boya derin bir ezilme. Masraf o biçim.

Çarpan belli değil.

Yoldan geçen on kişiden, dokuz kişi aracın durumunu fark edemiyor. İnsanlar dikkatsiz.

Bend e görmedim. Araç sahibi, feryat edene kadar. Demek ki burnumun ucunu görmeye çalışıyordum.

Yok ben “Fetva” dergisini okuyordum.

Mazeretim var abi!

*

Sonraki 10 dakika.

Ben, kaldırıma dutlarını dökmeye devam eden ağacın altında, duvarın üstünde oturmaya devam ediyorum.

Bir çöpçü geldi. Öylesine, dökülen dutları topladı gitti. Yarım yamalak.

Tam yolun dirseğinde bir roman kadını. Truva atı satıyor. İki lira. Uyduruk şeyler.

İyi gözlemiş beni.

“Sen niye girmedin kaleye?” diye soruyor.

“Param yok” diyorum.

“Yılışık, ”ben kardeşime para veririm” diye söyleniyor.

Gülümsüyorum.

Kadına, arabayı gösteriyorum. Çarpanı görmemiş.

İki genç gelip dutun dallarını eğip yemeye başlıyorlar. Birisi ”dalından yemek güzel oluyor” diye söyleniyor.

Elinde bir blognot ile uzun saçlı birisi geldi arabaya doğru. Telaşlı. Aracın çarpılan yerlerini inceledi gitti. Galiba kaskocu. Arabaya sağdan soldan bakarken, uzun saçlarını, bir elinin parmaklarıyla taradı durdu. Tamam ülen, bizim başımız kel! Allah! Allah! Gıcık şey!

Araç sahibi hala yok

Köşeden elinde kocaman güneşlikler olan bir çocuk çıktı, ortaya birden. Tam önümde, elindeki malzemeleri kaldırıma serdi. Şemsiye şeklindeki büyük güneşliklerde, AKP yazmakta. Ampul resmi var kocaman kocaman. Şapkalarda var, önü ampullü. Kırk elli kadar şapka. Çocuk ben sormadan cevap verdi.

“Abi iş yaptık AKEPElilere. Bunları verdiler.”

Abi CP(CHP) bunlardan iyi! Abi sen necisin?

“Ben sosyalistim.”

Abi o ne ya?

“Googleden ara bul oku öğrenirsin”

Roman çocuğu, çarpmış malzemeleri kılıf uyduruyor.

Yüklendi tekrar sermayeyi, vınladı gitti.

İşportacı kadın çocuktan aldığı, AKP şapkasını tezgâha koydu. ”Bu şapka da satılık” diye söylendi. Benim baktığımı fark edince, “5 lira verdim, bir şemsiye aldım bi de şapka” diye savunmaya geçti.

“Benim suçum yok değil mi abi?” diye söylenerek, benden destek istedi.

Ben, “çalan da suçlu, çalandan alan da” deyince, sesini kesti.

*

Bi sonraki 10 dakika.

Fetva dergisi beni içine çekti. Fotoğraflara bakıyorum.

Köşeden üç genç çıkıverdi birden bire. Gençten birisi, “bu mu len çarpılan araba” diye sordu yanındakilere. Nasıl fark ettiler birden aracı? Hem de üçü birden. Hayret.

Çekiverdim gençlerin fotoğrafını, çaktırmadan.

İşportacı kadın tanıyor gençleri.

Biliyor kadın her şeyi.

Sus pus.

Bekledim araç sahibini.

Gelmedi adam. Bu taksinin, sol tarafını götüren aracında önden sağ tarafı haşat olmuştur kesin. Aslında bulması kolay olur da…Nasıl bulacaksın?

Kim yardımcı olacak?

Kaçmış vuranlar.

Böyle işlerde, kaçmak moda bizde.

Bizde, çaptığı adamı bırakıp gidenler yok mu?

Var.

Bilen biliyor.

Susuyor.

Susuyoruz.

*

10 dakikacık daha.

Başıma olgunlaşmış dutlar dökülüyor.

Olgunlaşmış dutların başında, vızıldayan sinekler.

Kokuşmuş insanlık.

Kokuşan insanlığın başına sinekler bile konmuyor.

*

Çarpılan aracı tamir ediyorlar da, çarpılan insanlığımız ne olacak?

Çarpılan insanlığımız, çarpık çarpık geziniyor her yerde.

Bu dut ağacının dibi, çok fazla oldu.

Terk ediyorum senin gölgeni, dut ağacı.

Taksinin sahibi, kayıp.

Adama yapılan, ayıp.

Giriyorum müzenin bahçesine.

Çakma, “Nusrat Mayın Gemisi” oyuncak gibi.

Karşıda, “Kilit Bahir.”

Mehmetçik ellerini açmış.

Altında, “Necmettin Halil Onan’ın müthiş dizeleri…

“Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir!…”

10 dakikada, bu şiiri içimden tekrarlayıp, geziyorum müzenin hediyelik eşya satılan bölümünü.

Hiçbir şey almadan çıkıyorum.

Elimde bir şey yok.

Milliyet.blog’tan Çanakkale’ye gelen arkadaşların arasına karışıyorum.

Yüreğimde çok.

Çok şey yükledim yine yüreğime.

60 dakika.

Bir saat.

Çok şey gördüm çok.

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..