Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '08

 
Kategori
Siyaset
 

Durduğumuz yer, seçtiğimiz yer mi?

Durduğumuz yer, seçtiğimiz yer mi?
 

http://office.microsoft.com/tr-tr/clipart/default.aspx?lc=tr-tr


Benim ilk gençlik yıllarımda, 12 Eylül darbesinden hemen önceki dönemlerde, herkesin durduğu yer belliydi. Çoğunluk ya Demirel, ya Ecevit’in partisini tutardı. Arada Erbakancılar ve Türkeşçiler olurdu. Bu insanların o zaman, belki de yaşadığım yerde fazla etnik köken olmadığı için, mezhebine vs. göre bir ayrım yapılmazdı. Ben Sünni Türklerden olduğumu keşfedeli daha birkaç yıl oluyor. Evet, süreyi biraz abarttım ama ne kökenimi, ne mezhebimi irdeleme gereği hiç duymadım. Bunda sanırım çoğunluktan olmanın da etkisi vardı.

Rahmetli babam dindar bir insandı. Allah’tan korkar, kuldan utanırdı. Harama el uzatmaz, kimseye kötülük düşünmezdi. Yaşadığı sürece oyunu, o zamanların Karaoğlan’ı Ecevit’e verdi. Halamın Türkeşçi oğlu yanına arkadaşlarını toplayıp, oyunu CHP’ye veren dayısının peşine takılıp “Komünistler Moskova’ya” diye bağırtmıştı. Beş vakit nazmaz kılan, orucunu, zekatını aksatmayan, hacca gitmiş bir adamın arkasından komünist diye bağırmak ne kadar komikse, şimdi CHP’nin türbana yasak koydurtmak için verdiği mücadeleden sonra çarşaflı kadınlara rozet takması da bir o kadar komik. Zamanla insanlar gibi ülkeler de, partiler de değişiyor. Değişmeyen tek şey değişim.

Benim bu kimlik meraksızlığım sonraki üniversite yıllarında da devam etti. O zamanlar Uğur Mumcu’nun yazıları için Cumhuriyet alır, yurda gizli sokardım. Mumcu öldürüldükten sonra da cumhuriyet almadım. Biz, darbeden sonra üniversitede okuyan gençler, bir polis devletinde, her zaman polis denetiminde tektip bireyler olarak yetiştirildik. Üniversitede Beden Eğitimi dersi bile vardı. Allah'tan flütle marşlar çaldığımız bir müzik dersi koymadılar. Sivillerin siyasetten uzaklaştırıldığı, gençliğin sığlaştırıldığı bir dönemin ürünleri olarak; şimdi benimle aynı kuşaktan olan 40 yaş civarına bakınca farklı sesler göremiyor insan. Çoğunluk o zamanların yıkanmış beyinleri ile hareket etmeye devam ediyor.

Yine o yıllarda ilk defa Aleviler hakkında konuşmalar duydum. Alevi olan bir kızın, yurt odasında Aleviler hakkında acayip hikâyeler anlatan birine verip veriştirdiğini anlattılar. Ve yıllar sonra, o zaman ki en iyi arkadaşımın da Alevi ve Kürt olduğunu öğrendim.

Darbe öncesi “ne sağcıyım, ne solcuyum” diyene “ot musun?” diye soran bir zihniyet vardı. Sonradan hepimiz otlaştırıldık. Zira ortada ne sağcı kaldı, ne solcu. Ağabeylerin, ablaların okuduğu kitaplar toplanıp, yakıldı. Biz de en çok Yaşar Kemal okuyabildik. İşin tuhaf yanı o yıllarda askeri darbeden, darbe üstüne darbe yiyenlerin bir kısmı bugün ulusalcı olmuş (ulus-millet eşanlamlı kelimeler olup, niye kendilerine milliyetçi demediklerini de anlamış değilim). Ulusalcı deyince, Atatürk'ün heykellerinin arkasına gizlenmiş, küçücük adamlar ve kadınlar canlanıyor gözümde. Bana göre küçüldükçe küçülüyorlar. Atatürk'ü kendilerine kalkan yapıp, faşizan fikirlerini savunmaya çalışıyorlar. Bunlardan biri bir blog yazısında, 1915'te ittihatçıların marifeti olan Ermeni tehciri için özür kampanyası başlatan aydınların varlığından dolayı Atatürk'ten özür diliyordu. Gülmek istedim ama gülemedim bile. Donup kaldım.

Artık etnik köken de önemli, dindar Kürtler, dindar Türkler, milliyetçi Türkler ve Kürtler, Aleviler, Sünniler vb. Ayrıştıkça ayrışıyoruz. Ayrıştıkça birbirimize yaftalar koyuyoruz. Durduğumuz yer bu yaftalara göre belirlenebiliyor. Ve hiçbir grubun derdi demokrasi değil. Herkes kendi isteklerinin yerine gelmesinden, herkesin kendileri gibi düşünmesinden yana.

Bu yaftalar beni çok rahatsız ediyor. İnsanların illaki bir partiden, bir etnik kökenden, bir mezhepten, bir gruptan, bir kuruluştan vs. tarafta mı olması gerekiyor? İnsanlar sadece bir fikirden yana olamazlar mı? Diyeceksiniz ki bu insanlar da kendi fikirlerine yakın olandan yanalar. Bence değiller. Bence kendi fikirlerini oluşturmak yerine basmakalıp düşünceleri benimsemekten yanalar. O düşüncelere başka açılardan bakma, karşıda gördükleri insanın düşüncelerinden yola çıkarak analiz etme, sonuç çıkarma, araştırma, okuma vb. uğraşmak çok zor geliyor insanlara.

Ayrıca başka fikirlere tahammülümüz de yok. Saygıyla fikrimizi savunmayı bilmiyoruz. Bize aykırı söylemi olan birine bildiğimiz yaftaları yapıştırmaktan büyük haz alıyoruz. Bu hoşgörüsüzlük özellikle kendini seçkin zanneden bir grup içinde var. Onlara göre, onlar gibi düşünmeyen herkes cahil, aptal, kandırılmış, zekâsı yetersiz vs. Bu insanların durduğu yer, diğer insanların rakım olarak daha üstünde bir yer mi acaba? Dün 16 yaşında bir gencin yazısına bırakılan aşağılayıcı yorumları okudum. Oysa o genci küçümsemeden de kendi fikirlerinizi savunabilirsiniz.

Çok sıkıldım bu tasniflerden. Okurken midem bulanıyor artık. Ben bu yaftaların hiçbirinden değilim. Sadece bir insan olarak, herkesin düşüncelerini açıkça söyleyebildiği, özgür bir ülkede, demokratik bir ülkede, gelişmekte olan değil ( doğduğumdan beri bu kategorideyiz), gelişmiş bir ülkede ve barış içinde yaşamak istiyorum. Benim o günleri göreceğim şüpheli, hiç değilse çocuklarımızın o günleri görmesini umuyorum.

Benim isteklerimi gerçekleştirme yolunda adım atacak her partiyi veya siyasetçiyi destekleyebilirim.

Alevilere yıllardır verilmeyen hakları versin AKP’yi alkışlarım, savaşı sona erdirecek adımlar atsın DTP’ yi alkışlarım, Atatürk ile bir çete bağlantısı olamaz deyip Ergenekon’un avukatlığını bıraktığını açıklayıp, bu davada yargıya destek olsun CHP’yi alkışlarım, bu ülkede Türkler kadar Kürtlerin de haklarını savunsun MHP’yi alkışlarım vs.

Çocukken bir maç izlesem yenilen taraftan olurdum. Hep güçsüzden, ezilenden, masum olandan, mazlumdan yana olmak gerektiğine inandım. Bunu biraz da ilkokul öğretmenimin attığı sıra dayaklarına borçluyum. Haksız yediğim cetvellerle içimde biriken hınç, bana adaletli olmak gerektiğini çok güzel öğretti. Oldum olası otoritelerle başım pek hoş olmadı. Hala güçlüyü, zorbayı, silahı olanı değil, mağdur olanı savunuyorum. Mağdurdan yana olmak, bir çok sorunun çözümünde haklı taraftan yana olmaktır. Ve şu anda bu ülkede en çok mağdur olanlardan biri de benim. Benim durduğum yer, seçtiğim yer ve ben ne yazık ki ancak 40'lı yaşlarda bu seçimi yapabildim...

Herkese iyi bayramlar diliyorum...

 
Toplam blog
: 111
: 5210
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

1997 yılında öğretmenliğe başlamış bir mühendisim. Bir oğlum var. Çocukları ve yaşamı seviyorum. ..