Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '20

 
Kategori
Deneme
 

Düşünmek Neden Zordur?

Daha önce birçok defalar insanların fikir oluşturma ve fikirlerini yayma süreçlerinde karşılaşabilecekleri problemleri anlatmıştım. Bunu neden yaptım; aslında sebebi basit bize sunulan her eser bir şekilde birden çok süzgeçten geçerek bize ulaşıyor onu göstermek içindi.

Fikirler zamanlarla uyumlu ya da uyumsuz olabilir. Bunu bir ihtiyaç olarak görüp kendisine yol seçenlerin tercih etmeleri belirler. Nasıl olur? Aslında basitçe bir arz talep meselesidir bu ancak her çağda, her devirde her bölgede hatta köyde fikirleri değerli bulunan ve bulunmayan insanlar vardır. Bu bölgelerde insanlar belli bir ekonomik güç, kaba kuvvet kullanma ve yenme diğerlerini sindirme güçleriyle var olduklarını bildiğimiz için şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir köyde bir ağa ve ya zengin ve de son derece kalabalık bir aile yapısına sahip insan kitlesi diğerlerine göre elbette dikkate alınmak zorundadır. Aynı şey söz konusu köye sonradan gelmiş veya fakir bir çoban için geçerli değildir. Elbette su küçüğün söz büyüğün ya da sus küçüğün söz büyüğün düsturu birçok yerde söz büyüğün hem de en güçlünün manasına gelen ve Amerikan atasözü diye de son zamanlarda anılagelen “Altını olan kuralı koyar” prensibi gereği altını ve gücü elinde bulunduranların diğerlerine göre seslerinin daha güçlü çıkacağı kesindir.

Batılı toplumların öncesinde Atina ve Roma sonrasında Ortadoğu’nun bize sunduğu binlerce düşünür vardır. Bu düşünürlerin hemen hemen çoğu öncelikle zengin ailelere mahsus kişiler olması önemlidir. Öyle ki Atina’da site devletlerinde köleler, askerler, elitler yine Roma’da aynı sistemin devam ettiğini görebiliyoruz. Dikkatlerimizden çoğu zaman kaçansa “söz ve söylevlerin, fikirlerin söylendiği zaman içinde zamanın güç merkezlerini rahatsız mı ediyor, ya da güç merkezlerinin gücünü pekiştirmeye mi yarıyor ya da çatışma olduğunda bu çatışmalar nasıl sonuçlanıyor” türünden soruların pek dikkatle sorulamaya değer olmayışıdır.

Düşünür bir sorunu sorun mu etmiştir? Düşünürü düşünmeye iten şey nedir? Bir başkası hesabına düşünmüş olabilir mi? Ya da düşünürken onun karnını kim doyurmuştur? Öyle ya bilimle uğraşırken, kitap yazarken bu ürünün bir alıcı olması lazım ki bu alışveriş neticesinde bizim düşünürümüz de aç kalmasın? O halde düşünürü de birinin ayakta tutması gerekir. Günümüzde bu durumun birebir böyle olduğunu gözlemleyebiliyoruz da geçmişte hemen her yerde bir otorite olduğunu özellikle derebeylik yasalarından da öte orman kanunlarıyla idare edilen düzenlerde bir fikrin hele de otoritenin otoritesine tehdit bir fikrin ortaya çıkması mümkün olabilir mi? Hele de bu fikir gerçek sahibinin fikri midir ya da günümüzde olduğu gibi sıklıkla şahit olduğumuz işi yapan yazan belli olmasına rağmen, son anda ismi çizilen nice emekçilerin yerine anlı-şanlı yiğitlerin isimlerinin konduğunu bizzat ben de gördüm ve buna benzer çokça anlatılan anıların akışına (hikâye diyemiyorum) şahit olduysam geçmişten günümüze bu işlerin sanıldığı kadar masum olmadığını anlayabiliyorum.

Bin karakter bile tutmayan bir yazıyı yazarken kurulan her cümleden sonra tekrar geri dönmesem de sert bir ifade kullanıp da yanlış anlamalara neden olur muyum ya da haksız yere birilerini karalayıp da kul hakkına girer miyim endişesi taşırken bir köylü gencin yazdığı metinde Roma otoritesini sert bir şekilde eleştirebilmesi, otoritenin yıkıma yol açacak fikirler ortaya sürmesi düşünülebilir mi? Hem öyle bile olsa kalemi kâğıdı nereden bulacak? Buldu diyelim ona okuma yazma kim öğretecek? Hepsi tamam olsa muhtemelen bir emir altında gece gündüz çalışıp düşünmeye nasıl vakit bulacak?

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..