Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '08

 
Kategori
Felsefe
 

Düz çizgi

Düz çizgi
 

Antoni Gaudi'nin La Pedrera'sı


Soyutlamanın en kaba halidir düz çizgi. Hayatın o an içinde bulunulan her noktasını bir düz çizgi ile tanımlamak kadar basit bir algı türü olamaz. Durduğun bir nokta vardır. Yanına bir çizgi çekersin, çizginin diğer tarafı öteki taraf olur, senin olduğun yer ise senin taraf. Dünya bu iki yerden ibarettir. Ya da doğru ile yanlışın arasına bir çizgi çekersin. Dünya bu iki olgudan ibarettir. Bu durumda çizgiye hangi taraftan olursa olsun yakınlığın ve uzaklığında fark etmez. Önemli olan çizginin hangi yanında olduğundur. Hayat elbette bu şekli ile basitleşir ama diğer yanıyla bu kadar basitleşen bir hayat, hayat olmaktan çıkar.

Hayatı en iyi ifade eden coğrafya uzay coğrafyasıdır. Orada düz çizgi de yoktur, düzlükte. Bunu en iyi kavrayanlardan birisi ünlü İspanyol (aslında Katalan) mimar Antoni Gaudi’ydi. Eserlerinde düz çizgi kullanmazdı. İnşa ettiği binaların geometrisine, -onun- Tanrısının en büyük eseri olan doğada olduğu gibi, eğrilikler, paraboller ve yumuşak geçişler hâkimdi. O modernizmin keskinlikleriyle hiçbir zaman barışık olmadı. Dünyaya oldukça erken gelen bir postmoderndi. Ne milliyetçiliğin daralan anlamına sığdı, ne de modern mimarinin kibrit kutusu kalıplarına.

Uzay coğrafyasında, sağ, sol, kuzey, güney, alt ve üst yoktur. Yön belirtemeyeceğin için çizgide çizemezsin. Çizgiyi anlamlı kılan, çizginin iki tarafını ayıran yönlerin olmasıdır. Bu nedenle uzay coğrafyasında basit düşünme ya da basit algılama şansın yoktur. Modernizmin klasik fiziğinin üzerine, postmodernizmin kuantum fiziği yükselmesi de bu sebeptendir. Çünkü modernizmin klasik fiziği görünürde olanı çözerken, görünür gibi olanın basit gerçeklerinin altında ve üstünde, görünmeyen mikro ve makro gerçeklerini çözebilen farklı bir bakış açısına ihtiyaç duyulmuştur.

İnsan kendi eliyle asla düz çizgi çizemez. Düz bir çizgi çekmek istiyorseniz, yine insan icadı bir cetvel kullanmanız gerekir. Alırsınız elinize kalemi, dayarsınız cetvelin uzun kenarının ucuna, kalemi ittirdiniz mi iki nokta arasındaki en kısa mesafeyi elde etmiş olursunuz. Ama bu çizgi sunidir, doğal değildir. Dışarıdan bir müdahalenin eseridir ve varlığının her anında doğayla çatışma halindedir. En kolay kirlenen renk beyazsa, en kolay tahrip olan şekil ise dik köşedir. Hayatın asli işlevi dik köşeleri zımparalamaktır. Her şeyi hayatın kendisine bıraksanız, dünya gibi bilye şekillere çevirir tüm varlıkları. Dik olanı, köşeyi ve düzü sevmez hayat. Hayat eğrili, geçişli ve yumuşaktır. Bu nedenle doğada devrim olmaz, evrim olur.

Modern deyimlerin içine sızan postmodern deyimler vardır. Bazen cımbızla ayıklarım onları. En sevdiğim ise, “aynı suda iki kere yıkanılamayacağını” söyleyen deyimdir.Hayatın bir noktasında kurulan kalıbı, peşi sıra gelen tüm zaman dilimlerine geçerli kılmak isteyen modernistlerin giderek komikleşen hallerini ortaya koyar. Suyun değiştiğini zaman zaman kabullenseler dahi, o suda yıkanacak kişinin de aynı kişi olamayacağını kabullenmek istemezler. Çünkü hayat onlar için, modern bir cetvel aracılığı ile çizilen çizgi ya da modernist bir mimarın tasarladığı, birbirini takip eden ve sizi asla başka bir noktaya götürmeyen bir merdivendir.

Yaşamın en tehlikeli girişimi kalıplaştırmaktır. Modernizmin en sevdiği araçta budur. Bir sürecin bir noktasını diğer noktalardan yalıtmak, milyonlarca etkenlerinden koparmak, öncesini arkasını silmek, durumu, olayı soyutlamak, ölçeğini küçültmek, olayı maket haline getirmek bir ilkokul öğrencisine bir şeyler anlatmak için anlamlıdır. Ama enjekte eden ya da enjekte edilen bir erişkin için zavallı bir girişimdir.

Büyük olasılıkla bu nedenle ünlü mimar Gaudi, eserlerini yapmadan önce gerçeğe en yakın maketlerini inşa ederdi. Hatta bazı eserleri için 1/1 ölçekte maket inşa ettiği söylenir. Maketi de yaşamın her türlü etkeni ile test ederdi. Yağmura, güneşe ve rüzgara, ışığa, karanlığa batırmadan maketin gerçeğe dönüştürmezdi. Bu nedenle Barselona’nın onun eseri olduğu söylenir.

Oysa günümüzün modernizmin sıradan insanı, 1:1 ölçekli maketten gerçeği inşa etmeye değil, gerçekten mikronize ölçüde maket üretmeye çalışıyor. Maketle gerçek arasındaki bağ kopunca, insanları maketin gerçekten daha gerçek olduğuna ikna etmeye çalışıyor. Bu da, bir film sahnesinin, hayatın bir noktasını birebir temsil ettiğini anlatmaya çalışmak kadar komik oluyor.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..