Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-gülük, Recep İvedik ve benzer bir anı:)

E-günlüğüm; Dün akşam senden ayrıldıktan sonra servise gittim. Hava kararmıştı ve doğal olarak bütün araçların farları yanıyordu. Ama o ne! Arkamdan karanlıkların gücü adına dev gibi bir asfalt canavarı (Almanya'da jiplere öyle derler) farları kapalı olarak geliyordu. Aynadan baktım ve sürücüsü gayet rahatdı. Trafik sıkışık ve tek sıra olmuştuk. Asfalt canavarının telefonla konuşan sürücüsünü rahatsız etmemek için bir süre bekledim ve görüşmesi bitince arabamın iç ışıklarını yakıp beden dili ile farlarını yakması gerektiğini işaret ettim. Tık yok. Araba çok akıllı, ne demek istediğimi anladı (sanırım 300 bin euro civarı bir fiyatı vardır) Bir daha gelişmiş beden hareketlerimi, tiyatro ve pandomim sanatı ile birleştirerek tekrar uyardım. Jip'in kapısı açıldı ve içeriden biri inip bana doğru gelmeye başladı. Korkmadım desem yalan olur. "tamam oğlum boku yedin, sana ne elalemin farlarından, kadın taciz ettim sanıp beni vuracak!" diye söylenirken, uzun boylu iyi giyimli bir hanımefendi "bana yardımcı olurmusunuz, arabayı yeni aldık, farlarını nereden yakacağımı bilmiyorum" dedi. Yüzüme vuran parfüm kokusundan bir süre nefes sorunu yaşayıp cevap veremedim. Sonra "peki ama trafiği aksatmayalım siz beni takip edin ileride bir yere park edip bakalım" dedim. Hatun kişi ciddi ciddi beni takip etti ve ileride bulduğum bir boşluğa girince o da arkamdan girdi. Arabadan indim ve tank bozması alete doğru yürümeye başladım. "sizi rahatsız ettiğim için çok özür dilerim" söylevleri arasında, aklımdan bir an önce yardımcı olup servislere gitmem gerektiği geçiyordu. Parfüm kokusu beni sarhoş etmiş, (sadece parfüm olsa iyi) hiç bir şey yapamaz, konuşamaz hale gelmiştim. Aklıma kişisel ilişki konusunda tek şey geliyordu ama yeri ve zamanı değildi... Uzay aracının içine girdim ve yan koltukta oturan hanımın parfüm kokusu ile iyice sersemledim. Hemen kendimi toparlayıp gülücükler, göğüsler ve bacaklar arasında uluslararası "far" işareti olan bir düğme bulup elledim. Arabanın içi ve donanımı kesinlikle "biz" den daha zeki... Satıştan sonra kullanım kursu vermeleri gerekir. Önce kısalar, sonra uzunları yaktım, selektör yapıp biraz oynadım ve sonra sürücü hanıma kısa bir kurs verip, yine teşekkürler, gülücükler, göğüsler ve bacaklar arasından sıyrılarak arabama binip servislerime devam ettim. ( Bayana vakit darlığından anlatamadım ama uzay aracında hava sensörü var. Eğer otomatik pilota bağlarsanız, (manuele almışlar) farlarını bile hava karardığında kendisi açıyor. Hatta arabanın iç ısısını, sürati, yolun durumuna göre süspansiyonları, koltukları, virajlarda güvenliği bile ayarlıyor... Çok zeki alet çoook. En çok merak ettiğim konu: Üç yüz bin euro'luk bir arabaya sahip olup, farlarını bile yakmasını bilememek nasıl bir duygu acaba?

Merhaba e-günlüğüm; bildiğin gibi dün gece bizim gecemizdi (yani gençlerin ve daima genç kalanların) Oğlum akşamdan Joker'i bıraktı ve kız arkadaşı ile buluşmaya gitti. Mesai bittiğinde, kendini katır sanarak yürümekte direnen Joker'e iş yerinden eve kadar tasma ile yürüme eğitimi vermeye çalıştım. Yarı yolda yürümeye başladı. Sonra evde ki yerine koydum ve Boss'un yemeğini ve içkimi hazırlayıp bahçeye çıktım. Hava çok güzeldi. Bahçede oturma sürem tamamlandığında Gençler kalabalık bir şekilde geldiler. Bu sefer hepsinde biraz saygısızlık ve umursamazlık vardı. (bunları, aklı başında kızlar ütüleyip, düzeltecek) İnsan yapısı işte, bir günü bir gününe uymuyor. Onlara yukarıda yazdığım başımdan geçen olayı anlattım, çok güldüler ve bunun üzerine benim sinemaya gitmediğimi bildikleri için kendilerince bana sürpriz yapıp film dvd'si getirmişler. Tesadüfün böylesi olmaz. "Recep İvedik 2" (hem de Almanya kopyası) Hepsine birer meyve suyu ve çukulata ikram ettikten sonra filmi izlemeye başladık. Tamamen rasyonel ve objektif bir bakış açısı ile filmi izledim. İnsanlar sanırım fimin bu kadar izleneceğini önceden anlayıp olmadık yorumlar, eleştiriler yapmışlar. Film benim yazılarımdan bile daha terbiyeli. Yurdum insanının öz güvensizliği, asosyalliği, cesur cahilliği, zaman zaman ilkel içgüdülerini sergilemesi az bile yorumlanmış. Bu filmin bütün kahramanları biziz. Meydanlarda, mitinglerde (konuşanlar mı, dinleyenler mi onu bilmem) yollarda, iş yerlerinde, caddelerde... Belli bir kesim için güzel bir film olmuş ama bana göre değil. Benim için bildik şeyler... Bu çeşit insanları (ben gün içinde çalışırken, oturduğum bina da, mahalle de halen çok karşılaşıyorum) tanımayanlar (yeni nesil) için güldürücü bir film... Hem şimdi o filmin kahramanları çok lüks evlerde oturup, çok lüks jipler kullanıyor... Abonelerimin bir kısmını burada bir yazsam Recep İvedik filmi solda eksi sıfır kalır... Bence bir de bayan İvedik yapmak lazım... (Raciye İvedik. senaryo ben de hazır)

Geç olmuştu artık yatmalıydım ve yattım. Uzun süre kart sesli gençlerin konuşmalarından uyuyamadım. Sabah kalktığımda bazıları halen sohbet ediyorlardı. Kahvaltımı yapıp, Boss'u çıkardım ve ardından Linda'yı alıp yola koyuldum. Kendimi "Recep İvedik" gibi hissediyordum. (güzel bir benzetme bulmuş oldum) Linda'ya akşamdan kalma olduğumu çaktırmadan işe geldik. Üzerimde halen dün akşamdan kalan parfüm bombardımanının kokuları var dı. Hemen kendi parfümümü boşalttım kafamdan aşağıya ve biraz da olsa bayan parfümü kokusunu bastırmış oldum. Hayır millet yanlış anlayacak sonra. Hanımların taciz etmesine alışığım ama, erkeklerin taciz etmesini hoş görü ile karşılayacağımı sanmıyorum... (ayrımcılıktan yanayım ya.)

Hava ılık ve bulutlu idi. Yağmur yağmayacağını ümit ederek yazlık mokasenlerimi giydim bu gün. Delik ve su geçiren botlarımı artık giymek istemiyordum. (o kadar yazdım kimse yeni bot hediye etmedi. Bir daha ki sene ben alırım artık) Ancak olan oldu ve öğlen saatlerinde sağanak yağmur yağmaya başladı. Ayakkabılarım kırk iki numara olduğu için berbat oldu. (pes artık numara bile yazdık yani.) Böylece yaz gelmeden yazlık ayakkabılarım da eskidi...

Dün'e göre hareketli bir gün yaşıyoruz. Gerçi yağmurda ayaklarım sırılsıklam oldu ama neyse... Benim araba da "ıslak ayak" sensörü var. Hemen açılıyor ve sıcak havayı ayaklarıma veriyor, böylece biraz kuruyor. Hatta bilgisayara abonelerin adresini giriyorum, hiç şaşırmadan en kestirme yoldan gidiyor. Daha ne beceriler var anlatmakla bitmez.

Baykal amca ne demiş: "Ağız tadı ile küfür bile edemiyoruz" demiş. "Telefonlar dinleniyor ve kimse ile rahat konuşamıyoruz" demiş. Eskiden telefon mu var dı. Ben istediğim zaman, istediğim kişiye, kuruma yakası, paçası, bağrı açılmadık bilumum küfürleri ederken sen neden edemiyorsun?

Ya, bu gün aklıma geldi, bizim su şerbetli midir, okunmuş mudur nedir, onca iş yeri kapandı, bizim suyu içenlerin hiç biri kapanmadı. Hatta bazıları şube bile açtılar. Var bir hayır bu işte... (pazarlama teknikleri no.: 19)

Yağmur akşama kadar dinmek bilmedi e-günlüğüm. Ayaklarım ve kırk iki numara (yuh yani) ayakkabılarım başta olmak üzere her yerlerim sırılsıklam oldu. Beni gören Darvin'in "sudan karaya geçen canlısı" sanabilir.

Akşam oldu ve bulutların arasından güneş göründü. Bu manzaraya dayanamayıp, yemeğimizi yedik. Şimdi Linda yemek sonrası uykusuna daldı. Ben de seni yolcu etmek için çenemi, ve klavyemi tutuyorum. Pazartesi yazışmak üzere. Hoşçakal e-günlüğüm...

Biliyor musun: Virginia'da kadınları gıdıklamak yasak mış... (Recep İvedik yasası her halde)
Çirkin söz: "Sözden hafif ne var? Şimşek, Şimşekten hafif? Rüzgar, Rüzgardan? Kadın, Kadından hafif ne var? Hiç bir şey..." Seneca
Güzel söz: "Diğerlerini bilen akıllıdır, ama kendini bilen daha akıllıdır. Diğerlerini kontrol edenler kuvvetli olabilirler, ama kendini kontrol edebilenler, çok daha güçlüdürler... Lao Tao Tao Teb King

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..