Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Eğitim Şart

Eğitim Şart
 

...Yeni bir güne uyandığımız her sabah, insan yaşamına yeni şeyleri beraberinde getirirken, dağların ardında kaybolup, gecenin karanlığına teslim olan her güneş de yaşamımızdan birşeyleri alıp beraberinde götürüyor. Gençliğiniz, güzelliğiniz, haytalığınız, yaramazlığınız, mızıkçılığınız zamanın törpüsünde erirken, ağırbaşlılık, dinginlik, sakinlik, deneyim gelip yerleşiyor bedeninize...

İnsan belli bir yaşa kadar farkedemiyor, yapamıyor muhasebesini kayıpların ve kazanımların. Kaybettikleri kazandıklarının ötesine geçerse farkediyor birşeylerin ters gittiğini. Bireysel kayıplar bireyin tutumuna göre telafi edilebiliyor. Toplumsal kayıpların açtığı yarayı kapatmak ise büyük bir emeği ve işbirliğini gerektiriyor.

Toplumsal değişimlerin olumsuz yanları konusunda çözüm kapsamında en çok yapabildiğimiz “Eğitim Şart” demekten öteye geçemiyor ne yazık ki. Bu “eğitim”in kapsamının ne olduğu; nasıl, hangi koşullarda, nerelerde, kimler tarafından ve kimlere verileceği konusunda henüz ortaya konulmuş somut bir öneri duyan var mı bilmiyorum.

Sanırım sorunun temeli de burda yatıyor. Herkes çözümün ne olduğunda hemfikir olmasına rağmen, çözüme yönelik atılacak adımların ne olduğu konusunda en küçük bir fikre sahip değil. Bunun bir “eğitim sorunu” olduğu dile getirilmesine rağmen, ortaya konulan bölük pörçük çözüm önerilerinin “öğretim” kapsamında değerlendirilip, eğitim yerinin okullar olduğu düşüncesinin toplumumuzda geniş bir yer tutması, çözümün ne kadar uzağında olduğumuzun bir göstergesi olarak önümüzde duruyor. Oysa ki zaman içinde kaybettiğimiz ve günümüzde eksikliğini hissettiğimiz en büyük şeyin kültürümüz olduğunu göremiyoruz.

Ciddi bir kültür yozlaşması yaşanıyor ülkemizde...Kültürümüz sinsice kemiriliyor. Televizyonda yayınlanan yabancı diziler, yabancı kültürlerin bizimle çelişen yanlarını 24 saat gözümüzün içine sokuyor."Kendine iyi bak" (Take Care!) döneminin başlaması, hoşçakal yerini "bye" ların alması, hatta ve hatta kendi yeme-içme kültürümüzün bir anda çağın gerisinde kalmışlık olarak ifade edip, "fast food" kültürünün hızlı şekilde içimize sinmesine izin vermemiz...Tabi ki ne kapalı ekonomiyi, ne de dışa kapalı bir muhafazakar toplum yapısını savunuyorum. Sadece neden kendimizi unutup, başkalarının yaptıklarını benimsemede bu kadar hevesliyiz bunu anlayamıyorum.

Bir sendrom olmalı bu, evet evet...
Bi arada kalmışlık, bir ikilem...Ne tam anlamıyla batılı olduk, ne kendimizi bulduk! Hani omurilik soğanımızdır ya reflekslerimizi kontrol eden, omurilik soğanı alınmış bir topluma mı döndük? Yapılanlar, diretilenler, şartlı refleks yöntemiyle beynimizi yıkar gibi...

Bu topraklara gelmiş her ulusun beraberinde getirdiği, buralarda edindiği ve birbirine emanet ettiği; taşında, toprağında, yanık bir türküde, bir köy düğününde, bir Hıdrellez gününde, bir bayram ziyaretinde, hüzünde, tasada, sevinçte izine rastladığımız birikim... Toroslar'da Çoban Hüseyin'i, Pera'da Nubar Bey'i, Kalamış'ta Münir Nureddin'i emziren cömert ana... Yunus Emre'nin, Karacoğlan'ın, Aşık Veysel'in, Yaşar Kemal'in ve binlercesinin beslendiği pınar...Anadolu Kültürü. İyi ya da kötü, bize ait olan...Tükendi ve kurudu.

Galiba asıl sorulması gereken soru şu: Kaybettiklerimizi geri kazanmak için ne kadar eğitim şart!

 
Toplam blog
: 33
: 2445
Kayıt tarihi
: 08.08.08
 
 

    ..