Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '11

 
Kategori
Siyaset
 

Eğitimde globalleşme

Eğitimde globalleşme
 

Durmadan Milli Eğitimden sözedilen bir ülkede küreselleşme olur mu? Dikkat edilirse hem alttan hem üstten bir baskı olursa, olur. Ve bu baskı var. Nasıl? 

Eğitimimiz milli de , hükümetimiz artık Avrupa milletler toplumlar birliğinin bir üyesi olmak için can atıyor. Neredeyse bu iş APO’yu affetmeye kadar gidecek (Gider mi dersiniz? Biz gani yürekli bir milletiz, şimdiye kadar kanımıza ekmek doğrayan nice katilleri affetmedik mi?) Neyse bu iş meselenin bir başka yüzü. 

Eğitimde küreselleşelim. Şimdi moda o. Dünyada büyük ülkeler, zaman zaman modalar yaratırlar ve daha sonra bu modaya kendileri pek inanmasalar bile, küçük ülkelerin fena halde inanmasını çok isterler. 

Ekonomide küreselleşmenin sonuçlarını hep beraber izliyoruz. “Bizler ortak, siz de Pazar” anlayışı içinde, gelişmekte olan ülkeleri birer “süper market” gibi gören Efendiler, gerçekte kendilerinin öngördüğü “tüketim ekonomisini” dayatıp, diğer yandan pislik saçan ağır sanayilerinin kendilerine artık yaramayan fabrikalarını ve kendileri için gereksiz marjinal sanayi kollarını gerçek bir kalkınma aracıymış gibi periferideki kollara uzatıyorlar. 

Diğer yandan, yarattıkları tüketim ekonomisinin ana kollarını “diğer ülkelerde” çalıştırabilmek için kollara ihtiyaçları var. Yani, kendilerine yarayacak “insan kaynaklarını” insanları nasıl yetiştirebilirler. Kendi anlayışları içinde çalışan eğitim sistemlerini kollayarak ve gerekli değişiklikleri yaparak. 

Küreselleşmenin eğitimdeki ajanları şunlardır: 

1.Anglo-Saksonlaştırılmış okullar , peyk okullar ve onların yöneticileri. 

2.Küreselleşmeyi Büyük Efendilerin kuzuları olmayı kabul etmiş, ve düşünmeden onların düşünme biçimini olduğu gibi kabullenmiş yerli işbirlikçiler. 

3.Okulları doğrudan batı teknolojilerine açan ama buna karşılık, kendilerini hiçbir teknoloji üretme zorunluğunda görmeyen teknoloji tüketicileri,  

4.Cahilliği kendilerine meslek edinen, beynini çalıştırmayı, soru sormayı ayıp gören, “bana ne, ben görevimi yaparım”cılar. 

5. Sadece geçmişe dönük yaşayan, bilim üretmeyi geçmişi tekrarlamakla, onu anlatmakla özdeş sayan, yalancı ilimciler. 

6.Ağızlarından “kalite, kantite” sözlerini hiç düşürmeyen, buna karşılık , ne eğitim sistemi dışında kalan milyonlara , ne de üniversite sistemi dışında kalan yüzbinlere yer gösteremeyen büyük beyinler. 

7.Sistemleri ileri götüreceklerine aldıkları ters kararlarla kurumları içinden çıkılmaz hale getiren ve bunu bir reform gibi gösteren sahte reformcular. 

8.Eğitimdeki insan akışını garip kararlarla yozlaştırıp, Türkiye’yi orman mühendisi, zıraat mühendisiyle doldurup (yakında sıra Tıp doktorlarına da gelecektir) sonra da onların “öğretmen” olmasını isteyenler. 

9.Bütçe içindeki milli eğitimin payını küçültüp küçültüp, sonra da kendi insanına muhtaç duruma getirip, her öğretmenin dönem başından itibaren 8 çeşit dolaylı vergiyi öğrenciden istemeye, zorla almaya mecbur edenler. 

10.Ve çocuğuna bir tek ders kitabını alamayan insana her şeyi mükemmel olarak göstermeye çalışanlar. 

İşte bunlar küreselleşmenin de , yozlaşmanın da ajanlarıdır. 

Türkiye zaten (yozlaşma anlamında) küreselleşmektedir. Açık bakın televizyonunuzu, verilen her haber Türkiye’nin ne yolda olduğunun habercisidir. Televizyoncularımız, medya sahipleri Allah için son teknolojileri kullanıyorlar, ama verdikleri haberlere bakacak olursanız, kimin felaket habercisi olduğunu çok çabuk anlarsınız. 

Batıya koşanların ne yazık ki çoğu da oranın bilimini irfanını almak için değil, parasını Monako batakhanelerinde batırmak için batıya koşmaktadır. 

Eğitimde küreselleşme için bazı somut hedefler vardır. 

1.Bir kere Türk insanının oturup her düzeyde ne gibi sorunları olduğunu yeniden düşünmesi gerekir. Bunun eğitim alanında hem tepede (şuralarla); hem de kentlerde, köylerde tabanda ciddi araştırmalarla gerçekleştirmesi gerekir. Sorunları görmeden , anlamadan ezbere çareler üretmek olanaksızdır. 

2.Planlama kavramı unutulmuştur; ciddiye alınmamaktadır. Oysa insanların da, kurumların da ciddi planlara ihtiyacı vardır. Bütün uygar dünya bizi çevrelemişken ve biz oraya gitmeye karar vermişken bizi bundan alıkoyan hususlar nelerdir? Nerelerde geriyiz? Bunun ciddi olarak cevaplandırılması gerekir. 

3. Eğitimde kalkınmaya yardım, değişim, yenilik, kendini aşma esas olmalıdır. Eğitim sadece kendine yeterli olan insanı değil, çevresini ciddi olarak değiştirecek olan insanı yetiştirmelidir. 

4. Eğitim çevreden soyutlanmamalı. Okul çevrenin bir parçası olmalıdır. Asıl çevremiz de dünyadır. Öyleyse bütün dünya ülkeleriyle birlikte, birbirimizi anlayarak, birbirimizle yardımlaşarak, bir birimizi insan yerine koyarak nasıl bir arada yaşayabiliriz, bunun cevabını bulmalıyız. Bu da humanist bir eğitim sisteminden geçer. 

5. Dünya küçülüyor. Fakat biz insanları anlamıyoruz. Bir yabancı dil bilmezsek insanları nasıl anlarız. İnsanlarımıza yabancı dil öğretmeye korkuyoruz. Sanki bir yabancı dili iyi bilen kişi “gavur” olacakmış gibi çekiniyoruz.Bu konuda yıllarca süren bir oyun oynuyoruz. Üniversite öğretim üyeleri bile Fakültelerinde açılacak bir “İngilizce” programa ölesiye karşı geliyorlar. Niye ? Kendileri bilmiyorlar da ondan. Oysa yabancı bir dil bilmek niye kötü olsun. Bir yabancı dili iyi bilmekle sömürge olmayız, bu iyi biline! 

6. Dünya eğitim programlarıyla tanışmalıyız. Avrupa’da “Sokrat” gibi “Arşimet” gibi ortak programlara Avrupa öğrenci kabul ediyor. Ama bunlardan kimin haberi var. Niye gidip de oralarda ilim irfanımızı artırmayalım. Gidip görmekten niçin korkuyoruz? 

7. INTERNET gibi bir araç önümüzde duruyorken, bundan azami derecede insanlarımızı, özellikle geri kalmış bölgelerdeki insanlarımızı yararlandırmaya çalışmayalım. Her köyde bir INTERNET okuluna ne dersiniz? 

8. Küreselleşme ne demektir? Özellikle öğretmenlerimizi dünyanın inandığı ve benimsediği “demokratik değerler” bakımından yeniden eğitmeliyiz. Dünyadaki yeni yöntemleri, program anlayışlarını, ve yaklaşımları göstermeliyiz. Öğretmen dünde önemliydi bugün de önemlidir. Fakat onu kentte ve köyde kahvelere mahkum edersek onu ve kendi insanımızı harcamış oluruz. 

9. Taşradaki, kırsal kesimdeki okullarımızı unutmayalım. Oradaki öğretmenler ve öğrenciler çok zor koşullarda çalışmaktadırlar. Dünkü öğrencim, bugünün öğretmeni Diyarbakır’ın Kocaköy ilçesi, Akçagöz Mezrası, Birleştirilmiş Sınıflı İlköğretim Okulu’nda görev yapan Cabbar Dönertaş’ı ve onun 40 öğrencisini unutmayalım. Cabbar ilk maaşıyla öğrencilerine bir televizyon aldı. O öğrencilerini küreselleştirmek için bir adım attı Ey eğitimin başında bulunanlar, siz Cabbar için ne yapacaksınız? 

10. Eğitim Fakültelerimiz, yurdun her yanına ışık saçan öğretmenleri yetiştiren kurumlardır. Ama bu kurumlar büyük fedakarlıklarla yaşamak durumundadırlar. Araç gereç ihtiyaçları çoktur. Hastalandığı için ilindeki hastaneye oda yaptıran, pavyon donatan zenginler, sponsorlar.. Bu memleketin evlatlarını yetiştiren öğretmenlerin okullarına da bir göz atsalar iyi olur. Türkiye’nin gerçek küreselleşmesi burada yetişecek insanların dünyayı insanlarımıza doğru anlatmasıyla mümkün olacaktır. 

Bir gün olacak, belki bütün sınırlar kalkacak veya insanlar bir küçücük kartla bu ülkeden kalkıp bütün dünyayı dolaşabilecekler. Bu, bizim insanlarımızın bir hayali. Mümkün olur mu? Bir gün olacak. Ne zaman. Bizim de zengin bir kültürümüz olduğunu, bir Nazım Hikmet’imizin bulunduğunu, bir Ayla Erduran, bir Fazıl Say’ın bizim insanlarımız olduğunu onların kafasına yavaş yavaş fakat kibarca soktuğumuz zaman. 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..