Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '10

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Egonun oyunları

Egonun oyunları
 

Latince bir kelime olan Ego, ben, benlik, kendilik demektir.

Ego, egoizm, bencillik, id (ilkel benlik) ve süper ego kelimeleriyle ilişkilidir.

Egonun, bireyi diğerlerinden ayırt eden göreceli, soyut bir varlığı vardır. Ego insanın hem özne boyutunu tanımlayan irade, bilinç ve vicdanı hem de onun nesne boyutunu tanımlayan, dürtülerini, iç isteklerini, tutkularını, içsel enerji kaynaklarını içine alan çok boyutlu komplekstir.

Jung'a göre ise ego:

“Psişe içinde bilincin bir örgütüdür. Bilinç düzeyinde algılanan tüm duygu ve düşüncelerden oluşur. Ego psişe içerisinde küçük bir yer tutar.”

Osho ise egoyu şöyle tanımlamaktadır.

“Bir çocuk şöyle yetişir: Önce sizin, ötekinin farkına varır ve sonraysa sizinle, ötekiyle kıyaslayarak yavaş yavaş kendisinin farkına varır. Bu farkındalık yansıtılmış bir farkındalıktır. O kendisinin kim olduğunun bilincinde değildir. O yalnızca annenin ve de onun kendisi hakkında ne düşündüğünün farkındadır. Eğer annesi ona gülümserse, onu takdir ederse, "Sen çok güzelsin" derse, onu kucaklayıp öperse çocuk kendisi hakkında iyi şeyler hisseder. İşte şimdi bir ego doğmuştur. Takdir, sevgi, ilgi aracılığıyla iyi olduğunu, değerli olduğunu ve bir önemi olduğunu hisseder. Bir merkez doğar.

"Yalnız bu merkez yansıtılmış bir merkezdir. Onun gerçek varlığı değildir. Kendisinin kim olduğunu bilmez; yalnızca başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğünü bilir. Ve bu bir egodur; yansıma, , başkalarının ne düşündüğüdür. Şayet herkes onun bir işe yaramaz olduğunu düşünürse, kimse onu takdir etmez, gülümsemez. Böyle bir durumda da bir ego doğar: hastalıklı bir ego; üzgün, reddedilmiş, değersiz ve diğerlerinden aşağıda hissederken kendisini incinmiş. Bu da bir egodur. Bu da bir yansımadır.”

Ego, gündelik yaşantımızı sürdürebilmemiz için içeriden ve dışarıdan gelen uyaranları, bilgileri filtre eder. Aksi halde biz yaşananla yaşanmakta olanı, düş ile gerçeği ayırt edemeyiz.

Bu tanımlardan aslında egonun kötü niyetli olmadığını anlayabiliriz. Sadece bizim ona verdiğimiz emirleri uygulayıp -kendince- bizi korumaya çalışan bir mekanizmadır. Egonun görevi bizi - eskiden - yarattığımız inançların içinde tutmaya çalışmaktır.

Ama şimdi bu emirler bizim işimize gelmediği için, görevini yapan ego’nun cümleleri bize saçma anlamsız ve yararsız gibi görünür.

Bir örnekle açıklamak gerekirse, mesela hayatınız boyunca istediğiniz gibi bir iş bulamayacağınıza veya mutlu olamayacağınıza dair bir inanç taşıyorsunuz. Ego -yapısı gereği- bunu her gün size hatırlatmakla yükümlüdür.

Siz henüz mantığınızın gelişmediği 0-6 yaş arasında, "iş bulmak zor" veya "mutlu olmam imkânsız" gibi bir karar almışsınızdır. Aradan 40 yılda geçse egonuz bu alınan kararı uygulamak ve an be an size buna hatırlatmak zorundadır. Çünkü görevi budur. Kendince bunu size hatırlatarak yine kendince sizi "korumaya" çalışmaktadır.

Diyelim ki etrafınızda bazı insanların çok kolay "iş bulduğunu" veya kolayca "mutlu olduğunu" gözlemeye başladınız. Ego görevi gereği hemen devreye girer (sizin iç ses dediğiniz şeydir işte budur) size der ki "sen hayatta iş sahibi olamazsın, unut" veya "senin mutlu olman mümkün değil, bu örnekler yanlış"....

Evet, ego ile tanıştık. Artık onu tanıyoruz.

Mutlu ve kaliteli bir hayat yaşamak ve doğru kararlar alabilmek için egoyu susturmak gerekli midir?

EVET kesinlikle.

Peki, egoyu nasıl susturabiliriz?

Ego artık bildiğiniz gibi yapısı gereği hiç susmaz, daima konuşur. Egoyu susturmanın en güvenilir yollarından biri şimdi'de yaşamayı öğrenmektir.

Saf bilinç konumunda şimdi'de kalarak, tek gerçek olan bilincimizi izlemek, egoyu susturmanın en güvenilir yollarındandır.

Geçmiş artık bitmiştir. Gelecek de geldiği takdirde nasılsa yaşanacaktır. Bunları düşümek zihinsel olarak kendinizi yormak ve geveze egoyu konuşturmaktan başka bir işe yaramaz.

Şimdi de yaşamanın en kaliteli yollarından biri, nefesimize odaklanmaktır. En azından günde 10-15 dakika sadece nefesinizi izleyerek zaman geçirin. Bu süreyi geçen günler içinde artırırsanız, an'da kaldığınız süreler çoğalacak ve ego yavaş yavaş susmaya başlayacaktır.

Ego sustukça siz de rahat bir nefes almaya başlarsınız. Çünkü kafanızdaki sesler günden güne azalmaya başlar.

Şimdi’de kalmayı kolaylaştırmak ve egonun hilelerini nasıl sona erdireceğiniz ile ilgili okumanızı önereceğim iki güzel kitap var. Michael Langford’un “Rüyadan Uyanmak” ve Eckhart Tolle’nin “Şimdinin Gücü Uygulama Kitabı”.

Evet, bir çocuk doğar ve doğduğunda kendisi hakkında hiçbir bilinci, bilgisi yoktur ve bir çocuk doğduğunda ilk olarak farkına vardığı kendisi değil “diğeridir”. Çünkü gözleri dışarıyı görür, elleri diğerlerine dokunur, kulakları başkasını işitir, burnu dışarıyı koklar. Tüm duyuları içe değil, dışa dönüktür. Doğmanın anlamı budur.

Doğum “ego” ile başlar. Ama ego ile sürdürmemek tamamen sizin seçiminiz.

Yazıma Bektaşi ile ilgili anlatılan bir olayla son vermek istiyorum.

Dar bir yolda Bektaşi ile bir kabadayı karşılaşırlar.. kabadayı iri cüssesiyle yolu kapatıp "ben ciğeri beş para etmez adamlara yol vermem" der.. Bekteşi ise "BEN VERİRİM" diyerek kenara çekilir...

Egosuz mutlu ve güzler anlar dilerim.

 
Toplam blog
: 563
: 8587
Kayıt tarihi
: 30.03.10
 
 

Kişisel gelişim uzmanıyım. Yaşam Koçu, İlişki Koçu, NLP Uzmanı ve Eğitmeni, Kuantum Yaşam Koç..