Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '08

 
Kategori
Mesleki Eğitim
 

Elektrik hırsızlığı için vicdani karar

Dün gece, internette araştırma yaparken son dakika haberi olarak gözüme ilişen bir haberi tıklayıp okudum, başlıkta yazıldığı üzere " Elektrik Hırsızlığı için vicdani karar" başlığı altında yazılanları okuyunca içim burkulmadı değil elbette, yıllardır bu ve benzeri konularda haklımızın bu gibi uygulamalara zorunlu bıraklıdığı, elektrik su, sağlık, gibi insanın onurlu yaşamı için zorunlu ve hayati önem arz eden konular göz önünde bulundurulmazksızın yapılan yasal düzenlemelerin sakatlığından şikayetçi olmamak elbette elde değildir. 1980 darbesinden sonra Türkiyenin benimsemiiş olduğu ekonomik siyasi ve ahlaki stratejiler, haklı bir yandan hırsızlığa, yolsuzluğa, yandaşlığa iterken bir yandan da açlığa, sefalete, karanlığa mahkum edilmek zorunda bırakılan bir kesimi unuttrumaya çalışılmıştır, Yükünü alan, dayısı olan ve işini bilen köşeleri almaya devam etmişken, devlet malı deniz ... diyenler ödülllendirilirken, açlıktan ölmemek uğruna gevrek çalan çocuk ıslahevinde, karanlıktan kurtulmak insanca, onurluca, çalmadan, kıt kanaat yaşamak uğruna sevaşım veren insanlar ödeyemediği, ( altını çüzerek söylüyorum ödeyemediği) elektrik ve su bedeli yüzünden günlerce hatta aylarca susuz ve elektriksiz kalmaya mahkum edilmekte olduğu, elekrtik hırsızlığı filli ile yargılandığı ( Yüz kızartıcı suç ) ülkeme acımamak elde değildir, Bu yazıyı yazmama vesile olan sayın Hakimin vermiş olduğu karar, aynı zamanda bir insanlık örneği, vicdanların hala var olduğu, körelmediği, ve yasal düzenlemelerin de artık günün koşullarına, insan onuruna hak ve hürriyetlerinin korunmasına yönelik olması gerekliliğinin altını bir daha çizmiştir.
Gelelim vicdani kanaaten ziyade uygulamanın gerçekten de yasal olup olmadığına bakalım...

ELEKTRİK VE SUYUN KESİLNESİNİN YASALLIĞI

Hukuk devtetinde yaşadığımız 21 inci yüz yılda sosyal hukuk devketi, tekelinde bulundurduğu ve kendisine temini anayasa ile yüklenilen, insan hayatnda vaz geçilmez yaşam koşullarından su ve elektriğinin, ekonomik koşulların kendisine yüklediği zor ve yük karşısında günden güne ezilen ve yoksullaşan Türk milletinin evinin elektrik ve su bedelini ödeyemediğ gerekçesi ile temin eden kurum tarafından kesilmekle, vatandaş karanlıkta, ya da günlerce evinde bir damla suya hasret kalmaktadır. Özal ekonomisi ve yötetim sistem anlayışının gündeme oturtmuş olduğu mantık ve dahası sonrasında devlet kendi asli görevlerinin sunumunu yandaşlarına, taşeronluk sistemi ile devretmiştir, abonenin su ve elektriğinin kesilmesi, sonra tekrar bağlanılması karşılığında taşeronlara ödenmek üzere bir de vatandaşından bedel tahsil edilmesine müsamaha hatta görev ve yetki veren sosyal ve hukuk devleti. !!! bu uygulama temel insan haklarına, hukuka ve sosyal devlet anlayışına uygun olduğunu siz savunabilirmisiniz ? Ben Uygun olmadığını, hukuki dayanakları ile birlikte aktarmaya çalışacağım.
Suyun ve elektriğin yaşamımızda kapladığı yeri ve önemi izah etmeye çalışmak yersiz olacaktır. 21. yüzyılda bir yurttaşın evinde elektrik veya suyun olmaması, bence hiçbir şekilde izah edilemez bir durumdur ve yürürlükteki hukuka da aşağıda izah edeceğim üzere açıkça aykırıdır.Tekel niteliğinde bir kamu hizmeti sunan belediyenin ve/veya su, elektrik şirketinin sunduğu yaşamsal hizmeti, bedelini alamadığı gerekçesiyle durdurması tümden hatalıdır. Zira bu kurumların yapmaları gereken, alacaklarını tahsil etmek için -tıpkı tüm diğer resmi ve özel tüzel kişiler gibi- hukuki yollara başvurmaktır. Kişilerin ekonomik yönden zor duruma düşmüş olmaları, onların borçlarını ödemelerini sağlamak için insan onuruna yakışmayan bir biçimde tazyik edilmelerini gerektirmez. Bedelini ödeyemez hale düştüğü için bir kimsenin içme suyundan, temizlenmekten, gıdalarını temizlemekten, evini temizlemekten, çocuklarını temiz tutma imkanından, yahut aydınlanmaktan mahrum kılınması savunulamaz bir ayıptır. bu uygulama neye benzer biliyormusunuzu ? alacağını alamadığı için borçluyu döven bir kabadayının davranışına benzer ? Devletin, böyle bir lüksü olamaz elbette diyeceksiniz biliyorum, alacağını tahsil etmek için insanları en yaşamsal ihtiyaç olan su, sağlık, aydınlatılma ve benzeri yaşamsal haklarından yoksun bırakan zihniyet arasında ayrım yapmak mümkün değildir.

Bir emyapi yapmak gerekirse, okula giden çocuklarınız var ve bu çocklarınızın sınavları var, etresi gün sınavına hazırlanamayacak, hazırlanamaması bir tarafa, kapısını açtığında görecek komşusundan ya da komşu çocuğundan utanacak, dersinden başarısız olmakla birlikte üzerinde psikolojik tavmadan nasıl kurtulacağını düşünmek bile başlı başına bir ızdırap olsa gerek. Suyunun kesilmesi halinde, önlüğü, gömleği yıklanamayacak, takmak zorunda olduğu beyaz aksesuarı kir içinde olmak şartıyla sınıfında, gerek arkadaşlarınadan ve gerekse öğretmeninden gelecek bakışlara maruz kalacak ya da alay edilecek, sonuçta sağlıklı yarınlar için sağlıklı bireyler bu şekilde yetiştirilir denemez sanırım...

Önce yürürlükteki hukuka aykırılık meselesini izah edelim. Hukuk, Hemen belirtmeliyim, kişinin ekonomik yetersizlikleri nedeniyle insana yakışmayan bir yaşam sürmeye mahkum edilmesini asla arzulamaz . Anayasamız 5. maddesinde Devlete; "kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak"ve 56. maddesinde; "herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak" ödevlerini yüklemiştir.
Bir kişinin fatura bedelini ödeyecek parası olmadığı için evinde banyo yapacak suyu ya da gece aydınlanacağı elektriği olmaması durumu açıkça kişinin "insan onuruna yakışmayan şartlarda" yaşamaya zorlanmasıdır.

Anayasa, temel hak ve özgürlüklerin, hangi durumda askıya alınabileceğini, 15. maddesinde hüküm altına almıştır . (Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.) Kişinin ekonomik güçten mahrum olmasının bu maddede sayılan şartlara girmediği açıktır. Tam da bu nedenle İcra İflas Kanunumuz kişilerin gelirlerinden ve mallarından haczedilemeyecek olanları belirlemiştir. -Sözgelimi;barındığı konutunun haczedilmezliği ile birlikte borçlunun kendisi ve mesleği için lüzumlu elbise ve eşyası, borçlu ve ailesine lüzumu olan yatak takımları ve ibadete mahsus kitap ve eşyası, vaz geçilmesi kabil olmayan mutfak takımı ve pek lüzumlu ev eşyası, borçlunun ve ailesinin iki aylık yiyecek ve yakacakları ve borçlu, çiftçi ise gelecek mahsul için lazım olan tohumluğu, devamı için bkz.İ.İ.K. m. 82 ve 83- Yani kanun koyucu borçlu olan kişilerin dahi insan onuruna uygun olmayan koşullar altında yaşamasına izin vermemiştir.Anayasanın anılan maddeleri ışığında kişileri insan onuruna aykırı şartlarda yaşamaya sürükleyen, bedeli alınmadığı gerekçesi ile yaşamsal ihtiyaç maddelerinin sunumunun durdurulması, Anayasaya açıkça aykırıdır, iptal edilmelidir.

Uluslararası sözleşmeler, devletlere insan hakları bakımından kimi yükümlülükler getirirler.Konumuza ilişkin ilk akla gelenleri ise şunlardır;

"hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."(AİHS m.3, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi m. 7)

"Devletler herkese, kendisi ve ailesi için yeterli bir yaşam standardına sahip olma sağlar. Bu standart, yeterli beslenmeyi, giyinmeyi, barınmayı, ve yaşama koşullarının sürekli olarak geliştirilmesini de içerir." (Yaşama Standardı Hakkı, Ekonomik Sosyalve Kültürel Haklar Uluslar arası Sözleşmesi m.11)

"Devletler, herkesin mümkün olan en yüksek seviyede fiziksel ve ruhsal sağlık standartlarına sahip olma hakkını tanır." (Sağlık Standardı Hakkı, Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslar arası Sözleşmesi m.12)

Bir kimsenin parasını ödeyemediği için tüm ailesiyle birlikte susuzluğa ya da karanlıkta oturmaya mahkum edilmesi, adı konulmamış da olsa bir cezadır ve usulünce onanmış uluslararası anlaşmalara (yani yürürlükteki hukuka) açıkçaaykırıdır.

Devlet çok daha ağır bir ekonomik yük getirmesine rağmen, taktir edilmesi gereken uygulamaları da beraberinde getirmiştir, örneğin sağlık standardı konusunda çaba harcamaktadır. Hiçbir geliri olmayan kimselerin yararlandığı "yeşil kart" adı verilen sistem bunun göstergesidir. Kişilerin "hastalandıklarında" ödeme gücünden yoksun olmaları sebebiyle sağlıksız kalmaya ve hatta ölüme gidebilecek bir sürece mahkum edilmeleri insan onuruna açıkça aykırıdır bu nedenle bu kişilerin tedavi bedellerinin devletçe üstlenildiği bu uygulama yerindedir ve destek görmektedir. Ancak aynı kişilerin ödeme gücünden yoksun olmaları sebebiyle susuzluğa (yani; hijyen yokluğuna, temizbesin alma imkanını yitirmeye, bitlenmeye, hastalığa, hele çocuk ve bebek olan evlerde açıkça ölüm riskine) mahkum edilmeleri yasal ve uygun kabul edilmektedir.

Bir yanılsama ile kişilerin bedelini ödemedikleri halde bu hizmetlerin sürdürülmesi durumunda tahsilatın mümkün olmayacağı, ödeme yapılmaması sebebiyle bu kurumların zararlarının taşınamaz boyutlara varacağı da iddia edilebilir. Öncelikle belirtmeliyim ki bu iddia haklı bir gerekçe olarak doğru değildir, büyük gecikme zammı işletilen bu borcu ödememek, kişilerin zararınadır. Üstelik icra kanalıyla tahsil edilmesi de t her zaman mümkün olacağı için kişiler diğer tüm borçlarına olduğu gibi su ve elektrik borçlarına sadık kalacaktır. Uygulamacı olarak Hukukçular olarak, maaşın belli bir bölümü dışında haciz yapılamıyor, evde de asgari yaşam koşullarına yetecek miktarda eşya bırakılıyor, hatta konut haczedilmezliği yasa ile düzenlenmiş iken , kredi kartı borcumu (veya buzdolabı taksitini, veya vergimi) ödemeyeyim diyen bir borçlu görmedik. Haciz uygulamasının getirdiği rahatsızlık ve korku, ödeme gücü olanların ödeme yapmasını sağlamaktadır zaten . Kaldı ki, su veya elektrik şirketlerinin ne vergi dairesinden, ne bankalardan ne de beyazeşya bayilerinden hiç bir farkları yoktur. Hukuk devletinde tahsil edilemeyen alacağı tahsil etmenin yolu icra dairelerinden geçer. (en azından öyle olduğu varsayılmalı, öncelikle kamu kurumu niteliğindeki kuruluşlar bu ilkeye uymalıdır.)

Ancak bazı kötü niyetli insanların aşırı suve elektrik tüketimi yapacağı ve tahsil edilemeyen bu bölümün sonuçta dürüst tüketicilerden dolaylı olarak tahsil edileceği de ilerisürülebilir. Bu meselenin de teknik olarak kolayca aşılması mümkündür. Bugün kullanımda olan elektronik sayaçlar evlerin belli bir asgari miktarı (evde ikamet eden kişi sayısının bir kişinin insan onuruna uygun biçimde yaşamasını sağlayacak birim miktarla çarpılması sonucuelde edilebilir; örneğin bir kişinin aylık asgari su ihtiyacı A birimse ve o evde B sayıda kişi ikamet ediyorsa: A x B = asgari miktar) her şartta almasını bu miktarın üstüne çıkıldığında kullanımı kapatmayı sağlayabilirler. Dolayısıyla kötü niyetli aşırı kullanım ihtimali teknik olarak engellenebilecektir.

Sonuç olarak; insanların ekonomik güçsüzlüklerinden dolayı temel haklardan mahrum edilemeyecekleri gerçeği ışığında; tekel niteliğinde kamu hizmeti veren elektrik ve su idareleri; Anayasa ve belgelerle korunan insan haklarına açıkça aykırı olan, bedelinin ödenmediği gerekçesi ile su ve elektriğin kesilmesi uygulamasına derhal son vermelidir. Bu idarelerin gelir kaybı endişesini, kişi haklarından daha yukarı koyacaklarını beklememek saflık olacağından burada hukuk uygulamacılarına önemli bir iş düşmektedir. Yasa koyucunun ve İdare'nin bu hatadan dönmeyeceği varsayımı ile; mümkün olan her durumda bu uygulamanın Anayasa'ya açık aykırılığını ileri sürerek, iptal edilmesini sağlamak uygulamacıların omuzlarına düşen bir sorumluluktur.

Saygılarımla

 
Toplam blog
: 59
: 646
Kayıt tarihi
: 14.06.08
 
 

Okumanın yaşı yok demiş atalarımız. Zamanımın uyku hariç tamamına yakını okumakla geçiyor. Okumakla ..