Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Mustafa Çifci Aşk Yazarı

http://blog.milliyet.com.tr/mustafacifci

24 Eylül '13

 
Kategori
İlişkiler
 

Ellerin buz gibiydi ve geceydi

Ellerin buz gibiydi ve geceydi
 

Ellerin Buz Gibiydi Ve Geceydi


Ellerin buz gibiydi o gece.

Titrek ve ürkek...

Yıldızları karartacak hatta ay ışığının farkına varmayacak kadar gözlerin yorgun bakıyordu.

Akşamdı.

Ve ellerin titriyordu.

Bir çocuğun  dünyaya merhaba dediği andaki sevincin tam tersine, çığlıkların ve hüzünlerin havasıyla dolmuştun. Biliyorum, yol boyunca yürürken bir yerlere bırakılmış gayrı meşru bebeklerin çaresiz ve ne olduklarını bilemedikleri, yalnızca ağladıkları bir sokak başı yada cami avlusunda, gelenlerin sahip çıkacağı umudunu taşıyan bir anne yüreğiydi ellerin.

Oysa ilk tanışmalarda ve ilk adımların atılırken bunu böyle olacağı belli değil miydi?

Ama dönülmez yollara girmesin bir defa insan, kolay mı geri dönmek...

Hep üzülürdün...

Nerede yoksul bir çocuk görsen elleri kirli, yüzü kirli ve ağlayan bilirdim ki içine acılar dolardı. Yüreğin daralır, kirpiklerin zor tutardı gözlerini dolar yaşlarını. Öylesi zamanlarda aramıza bir suskunluk girerdi duygularımız değişene kadar. Hiç konuşmadan sessizce saatlerce ufak adımlarla yürür, o küçük parkta hava kararıncaya kadar otururduk.

Ne zaman birbirine sarılmış insanlar görsen yüzündeki hava değişir dudaklarına tatlı bir tebessüm gelirdi. Gözlerin canlanırdı. Suskunluğun biter mutlaka konuşacak bir şeyler bulurdun.

Nerede türküler söyleyen gruplar görsen de aynı tebessümle dolardı yüzün. İnsanların böyle sevgiye yakın olması sevindirirdi seni. Dışardaki huzur sanki senin iç huzurun gibiydi. Oysa ben çoğu zaman buna dikkat etmezdim. Bende olmayan bir çok duygunu sende gördükçe senin anında kendimi küçük hissederdim.

Oysa her yerde ve her zaman ağlayan ve iyi beslenemeyen bebekler vardı. Hatta dünyanı bir yerlerinde açlık savaşı veren insanlar vardı. Yine var olmaya devam edecek gibi. Acılar ve ayrılıklarda devam edecek....

Kendi benliğinden ödün vermeyen aşkta devam edecektir. 

Hiç şüphesiz hayatı en çok seninle birlikte olunca anlayabiliyordum.

En çok aşka düşünce, en çok sevince tadına varabiliyordum.

Belki de insanları böylesine kaynaştırıp yakınlaştıran, güzel duygular veren sevgiydi. Belki değil, böyleydi. Yoksa hala en önemli beslenme kaynağımız ve hayata tutunma kolumuz olur muydu aşkın böylesi gücü olmasa. Çoktan yok olup giderdi tarihin derinliklerinde samanlıkların seyran hali. Dünyayı bir yana koyup sadece sevgiliyi isteme halleri....

Sevdaların ekonomik koşullar dışında bağımsız olarak doğup büyüdüğünü biliyordum. Sevmeyince ne yapılırsa yapılsın sevilemeyeceğini de.

Sevdasız, yangınsız, kavgasız, aşksız bir yaşantının ne kadar basit, ne kadar sıradan ve değersiz olduğunu anlayamazdım sanırım  aşkını yaşamamış olsamdım...

Bu duyguyu yaşıyordum ama....

Gecenin bir yerlerinde zamansız aklıma düşüyordun.

İçim sıkılıyordu...

Gözlerim doluyordu seninle paylaştığım güzellikler için.

Yaşadığımdan daha farklı bir dünyanın varlığını seninle hissedebiliyordum.

Ne zaman seni boş versem, seni değil aslında kendimi aldatıyordum...

Çünkü sen hayatın güzelliği demektin..

Güzellik olmayınca da yaşamanın heyecanı yok demekti.

Ve her an, her zaman paylaşılmalıydı...

Çünkü yarınlar sadece bir kurguydu, ne olacağı ya da yarının olup olmayacağı dahi belli değildi.

En çok o resmini severdim; hani gülerken, kahkaha atarken, çocuksu gülümseyişini..

En çokta ayrılık anlarından nefret ederdim; arabaya binerken, uzayıp giden yolda kaybolurken, ardından bakmaktan.

Ama yaşanması gerekti bütün bunların..

Gitmelerin olmasa gelmelerinde olmazdı.

Birde kahve içmene alışmıştım.

“Tek şekerli ve biraz da koyu bir nescafe lütfen”

“Tek şekerli olduğunu”, biliyorum derken garsonun sana bakışını ise kıskanmaz, kendimce gurur duyardım.

Biliyordum ki içinden söylenirdi, ne de güzel, ne de tatlı bir arkadaşı var bunun.

Ne olursa olsun seni seviyordum.

Gözlerinin sevecenliğinde yıldızların yanına doğru yitip kaybolmak istiyordum bir sonbahar akşamında, denizin kıyısında....

İnsanların tam ortasında seni öpmek istiyordum.

Oysa ellerim çoğu kez parmak uçlarına bile dokunamıyordu... 

Şimdi unut bunları deme sakın bana..

Unutamam ki...

Çünkü senin gözyaşını da gördüm ben, sadece gülüşünü değil ki..

Bir gün gitmiş olsan da, bende saklı kalan fotoğrafını hayalimden silip atamam ki.

Hatıraları bir çöp yığını gibi götürüp kimsesiz uzak bir yere dökemem ki...

Çünkü yaşanan her andan geriye kalan izler oluyor...

Kendimi atarım, seni atamam ki...

Yazar:  Mustafa Çifci- www.mustafacifci.com

 Not: Bu eser Mustafa Çifci’nin kitabından alınmıştır. Telif hakkı yazarına ait olup, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası kapsamında her hakkı saklıdır. Yazarın yazılı izni alınmadan kopya edilmesi, çoğaltılması, dağıtılması, özet olarak belli bir bölümün başka yerlerde yayınlanması yasaktır.

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 297
: 523
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazılarında insanı derinden etkileyen yoğun bir duygusallık, hüzün, karamsarlık ve yalnızlık vard..