Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '17

 
Kategori
Deneme
 

Elma Şekeri

Napoli’de gördüğüm Standa, Upim gibi süper marketler neden Ankara’da da yok diye bayağı üzülmüş ve de ne kadar kıskanmıştım bilemezsiniz.

EEE medeniyet işte demişti anneciğim.

İnşallah yakında bizde de olur.

1960 senesinde Ankara’ya dönünce,

Posta Caddesinde modern bir alışveriş merkezinin açıldığını duymuş ve çok sevinmiştim.

Elektrikli yürüyen merdivenleri olan,

çok çeşitli dekorasyon malzemeleri,

boya, tiner gibi kimyevi maddelerin de satıldığı, 250 nin üzerinde dükkânın

bulunduğu koca bir çarşı bu.

İsmi de kendine layık bir çarşı.

Modern Çarşı.

İlk fırsatta Modern Çarşıyı gezmek için Ulus'a çıktım.

Dolmuş veya otobüs’den heykelde inip, Posta Caddesi'nde yürüyerek Çarşı'ya geldim.

Köylüsü, kentlisi, basma fistanlı, tayyörlü, bavullusu,

Heybelisi…

Çşitli kesimlerden Ankara halkı içeriyi doldurmuş, vitrinlere bakıyordu.

Herhalde tahmin etmişsinizdir.

Tabi ki ortak ilgi yürüyen merdivenlere idi.

Sanki “luna park'ta'' gibi idik hepimiz.

Bismillah çekip ilk adımını atan mı,

Allah’ım sen beni koru diye dua eden,

Üç Kuluvallah bir Elham okuyup merdivene basan mı,

anooo diye önce heybesini merdivene doğru sallayıp ve sonrada kendisini atan mı ararsın …

İşte hepimiz buradayız.

Caanım Ankaralı.

Canım sıkıldıkça, hem gezip hem de yeni çıkan dekorasyon malzemelerini görmek için, Modern Çarşı'ya gittim.

Posta Caddesi'nde yürürken, bir kaç defa, başında gri renkli eski bir kasket,

beyaz çizgili yeleği, ayağında rengi kaçmış siyah şalvarı,

başparmak uzunluğunda kırçıl sakalı ile pejmürde kılıklı,

40-45 yaşlarında bir adama rastlar oldum.

İşte bu gariban, Posta Caddesi'nde bir kaldırımdan diğerine,

yengeç misali, yan yan adım ataraktan,

sürekli bir o tarafa, bir bu tarafa geçiyor.

Geçerken de sürekli söyleniyor.

- Elma şekerinin sahtesi.

- Elma şekerinin sahtesi.

- Elma şekerinin sahtesi.

Bir o kaldırıma.

Bir bu kaldırıma.

- Elma şekerinin sahtesi.

- Elma şekerinin sahtesi.

- Elma şekerinin sahtesi.

Bu belki yarım saat devam etti böyle.

Modern çarşının girişine gelince, beraber içeri giriyoruz.

Yürüyen merdiven ile üst kata çıkıyoruz.

Bu katta bulunan seramikçinin vitrinini ikimizde hayranlıkla seyrediyoruz. Heykelcikler, tabla ve kupalar, çeşitli hayvan ve rengârenk meyve bibloları.

Başımı sağa çevirip adama bakıyorum.

Yemyeşil gözleri meyve biblolarında.

Sıra sıra yaşlar süzülüyor gözlerinden.

- Merhaba

Neden ağlıyorsun kardeşim?

Bir derdin mi var?

Derin bir iç çekiyor ve gözlerimin içine bakıyor.

- Elma şekerinin sahtesi.

Bu kadar mı üzgün bir bakış olur be?

O kadar işte….

Tek söylediği bu….

Elma şekerinin sahtesi.

Heykele doğru beraber yürüyoruz.

Kızılay’a gideceğimi söylüyorum adama.

Sende mi o yöne?

Başıyla onaylıyor.

Durakta sessizce bekliyoruz otobüsü

On dakika içinde de Kızılay otobüsüne biniyoruz.

Sahanlığa doğru yürürken biletçi geliyor yanımıza.

Hiç sesini çıkartmadan, boynunda asılı olan bilet ve para kutusunun kayışını başından aşırtıp benim adama veriyor.

O da kayışı boynuna geçirdikten sonra eline aldığı madeni parayı tahta bilet kutusuna tık tık vurarak,

- Bilet, bilet ….

diye tekrar ederek ön tarafa yürüyor.

- Lütfen bozuk para veriniz.

- Pasolar hazır olsun.

- Haydeee .

- Opera durağı…

Gerçek biletçiye soran gözlerle bakıyorum.

Ses çıkartmayınca da soruyorum.

- Ne oluyor yahu? 

Bu ne komedi be?

Elin eksik akıllısına nasıl teslim edersin sen biletleri, para kutusunu?

Aklım almıyor.

- Merak edecek bir şey yok be beyim.

Eskiden mesai arkadaşımızdı bizim Ali.

Ali işte.

Dertli Ali…

EGO’ da ilk işe girdiği sene evlendi.

Çubuk'dan dünyalar güzeli bir kız aldı.

Hemen O sene hamile kaldı Birgül.

Nur topu gibi bir oğlan doğurdu Ali ‘ye.

Kadersiz insanlar be abi.

Birgül, doğumun hemen ardından tüberküloz, yani verem kaptı bir yerden. O tarihlerde öyle kuvvetli antibiyotik falan yok ki.

Tek bilinen ilaç penisilin.

Ha birde streptomisin vardı en etkili verem için.

Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü'ne falan götürdü Birgül’ü Ali ama kurtaramadı.

Yiğit bebeyi doğurduktan altı ay sonra öldü Birgül yenge.

Ne çekti Ali be abi anlatamam sana.

Anasını getirdi köyden Ali.

Beş sene gözü gibi baktı bebeye Ali.

Yemedi yedirdi.

Giymedi giydirdi.

Kadersiz insan bunlar be abi.

Yiğit bebe beş buçuk yaşındaydı.

Nereden kaptıysa kaptı be abi.

Difteri oldu.

Numune hastanesine yatırdı Ali.

Aylardan Şubat ayı.

Ankara’ya kar yağmış.

Her yer kar kaplı.

Hava buz gibi.

Arada eksi yirmilere dayanıyor hava sıcaklığı.

Çocuk bu işte be Abi.

Nereden aklına taktıysa takmış.

Elma şekeri de elma şekeri…

Elma şekeri isterim diyor, başka bir şey demiyor.

Nereden bulsun bu soğukta, bu Şubat ayında elma şekerini Ali?

Birden aklına geliyor.

Modern Çarşı'daki seramikçi aklına geliyor.

Gidiyor anlatıyor derdini.

Sağ olsun.

Dükkan sahibi de anlatıyor Ali’nin derdini seramik sanatçısına.

O da Ali için seramikten bir elma şekeri yapıyor.

Ah be Abi.

Görsen ne seviniyor Ali.

Hemen koşturuyor hastaneye.

Yiğit’e veriyor seramik elma şekerini.

Aman oğlum diyor.

Üç beş gün bekle öyle tadına bakarsın diyor.

Daha tam pişmemiş, beklemek lazım dediler bana diye yalan söylüyor oğluna.

Yastığına başının yanına koyuyor seramik şekeri.

Hiç olmazsa oyalanır biraz diye içinden geçiriyor.

 

Ama abi, çocuk bu.

Sopanın ucunda kıpkırmızı, pas parlak bir elma.

Bekler mi hiç.

Baba gidince bir ısırık almağa çalışıyor.

Ama ne mümkün.

 Ertesi sabah Ali gelince iki gözü iki çeşme ağlıyor Yiğit çocuk.

-Ne biçim elma şekeri bu be baba?

Bir ısırık bile alamadım.

Sahte bu elma şekeri. .

Nerde benim elma şekerim?

Hem Yiğit çocuk hem de Ali nin gözlerinden kahpe kadere akıyor gözyaşları.

Bir hafta sonra da Yiğit çocuk ölüyor.

Difteri sıkıyor boğazını.

Nefes alamıyor Yiğit çocuk.

İşte böyle be abi.

Bu olaydan sonra iyice tırlattı Ali.

Ne yer, ne içer, nasıl geçinir bilmiyorum.

Ama her gün öğleye doğru benim otobüse biner.

Kızılay’a gelinceye kadar bilet satar.

Kuruşuna kadar hatasızdır Ali.

Kızılay’da iner ve Bahçelievler istikametine yürür gider.

 

İşte böyle dostlar,

Bir iki ay kadar bende sürekli Ulus'a gittim.

Posta Caddesin'de Aliyi görünce bende yanına yanaşıyorum.

İkimizde yan yana,  yengeç gibi bir o kaldırıma,

bir bu kaldırıma gidip geliyoruz.

Anladınız artık dimi?

- Elma şekerinin sahtesi.

Hayat da böyle değil mi dostlarım.

Bazen mecbur kaldığımızdan veya gerçeklerle başa çıkamadığımız için göstermelik çözümler üretiriz.

Ha…

Bir işe yarar mı?

Hiç görmedim.

Hiç duymadım.

 
Toplam blog
: 54
: 141
Kayıt tarihi
: 17.03.17
 
 

1944 İstanbul doğumluyum. İlk ve ortaokulu Napoli İtalya'da, Lise TED Ankara Maarif Koleji, Yükse..