Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '12

 
Kategori
Tarih
 

En büyük Paşa

kimi elâ göze vurgun

kimi keman kaşa

kimi “kahrol” diye yırtınır

kimi  der “sen çok yaşa!..”

herkesin derdi büyük

herkesin derdi başka

benimkiyse bambaşka!

bilirsiniz

paşalarla doludur târihimiz

bilirim hepsi büyük

hepsi de büyük ama,

en büyük hangi paşa?

( H. E.)

Günlerdir, “Evraka!.. Evraka!” diye bağırıp duruyorum

Görenler, delirdiğimi sanıyorlar ama… Nerde!.. Eremedim; henüz ben o makama.

Sevincimden bağırıyorum dostlar, sevincimden…

Niçin mi?

Yıllardır, beynimi kemirip duran sorunun cevabını buldum çünkü; buldum! Hangi soru mu bu?

Yukarıdaki manzumede dile getirilen soru.

Yâni, “Tarihimizde yer alan paşaların hepsi büyük, hepsi büyük de en büyüğü hangisi?” sorusu.

Siz bu soruyu, Arşimet’in kafasını meşgul eden, “Suyun kaldırma kuvvetinin formülü nedir?” sorusu kadar önemli saymayabilirsiniz.  Ama bir de  bana  sorun!

Hiç önemli değil… Siz ne derseniz deyin. Aradığım cevabı bulmuşum ya!... Ben sevinmeyeyim de kimler sevinsin!

Sahi… Şu âna kadar, gelmedi aklıma hiç size sormak.

Biliyor muydunuz yoksa siz, bu sorunun cevabını?

Tamam, tahmininizi söyleyin… Kabul ediyorum, önerinizi.  Evet, 3 kez 3’er isim sayacaksınız. Bakalım, toplam 9 serbest atışta vurabilecek misiniz hedefi?

Buyurun, başlayın atışa. Evet, önce ilk üç:

“-Çandarlı Halil Paşa, Piri Mehmet Paşa, Pargalı İbrahim Paşa…” dediniz, ama üç atış da karavana…

İkinci üçlü tahmin için buyurun:

“- Sokullu Mehmet Paşa, Köprülü Mehmet Paşa, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa…”dediniz, öyle mi?

Haklısınız… Gerçekten bu üç paşa da Osmanlı İmparatorluğunun en ünlü, en kudretli sadrâzamları ancak sorunun cevabı bunlar da değil…

Son üç tahmininizi alıyorum şimdi de:

“- Alemdar Mustafa Paşa, Büyük Reşit Paşa, Mithat Paşa…” diyor, bu kez mutlaka hedefi vurduğunuzu sanıyorsunuz. Ama maalesef!..

Hepsi değerli paşalar bunların; kabul… Zaten değerli olmasalar, ne diye onları veziri- âzam yapıp ne diye onlara “Mühr-ü Humayün”u teslim etsindi ki padişahlarımız?

Hele hele 1839’da Tanzimat Fermanı’nın yazılıp okunmasına öncülük eden, adı üstünde Büyük Reşit Paşanın büyüklüğünü kim inkâr edebilir?

Ancak, yıllardır, benim aradığım cevap değil hiçbiri. Dahası, İstanbul’daki Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa, Mahmutpaşa, Haydarpaşa, Kocamustafapaşa, Cerrahpaşa, Selimpaşa, İskenderpaşa, Kasımpaşa… gibi ilçe ve semtlere adını vermiş olan ünlü paşalar da değil…

Sizin aklınıza gelmedi; dokuz kez sadrâzamlık makamına oturarak, kırılması nerdeyse imkânsız bir rekorun sahibi olan Küçük Sait Paşa da değil…

“- O değil, bu değil… Kim bu en büyük Paşa?” diye soruyorsunuz, öyle mi? Sizi fazla merakta bırakmamak için söyleyivereyim hemen:

Bence Osmanlı Tarihinin en büyük paşası Kuyucu Murat Paşa’dır!

Şaka yapmıyorum; söyleyeceğim nedenini, bir bir…

Benim büyük yetenek ve mârifetini yeni öğrendiğim Kuyucu Murat Paşa’ya, Sultanahmet Camisi’ni yaptıran Padişah birinci Ahmet verir sadaret mührünü.

Birinci Ahmet,14 yaşında Padişah olur, yıl 1603’tür. Yani, 17. yüzyılın başları henüz.

Anadolu, taa II. Beyazıt’tan başlayıp Yavuz ve Kanunî dönemlerinde devam eden, biri bastırıldıkça bir yenisi başlayan Türkmen “Celalî” ayaklanmalarıyla bir yangın yeri gibidir âdeta. (İlginç değil mi; imparatorluğun en güçlü döneminde Bulgarlar, Macarlar, Sırplar, Yunanlılar, Arnavutlar ve Arapların değil de, 1300 yıllarında Osmanlı beyliğinin aslî kurucusu olan Türk soyluların ayaklanması?.. )

Birinci Ahmet, tahtında birkaç yıl ısındıktan sonra, Hırvat kökenli Murat Paşa’yı sadrazam tayin eder. Paşa’ya verilen ilk görev, Anadolu’daki isyanın bastırılmasıdır. 

1607’de “serasker” unvanıyla askerin başında Anadolu’ya çıkan Paşa’mız, karşısına çıkan isyancıları yener. Bununla yetinmez ama. Sağ kalanları, yataklık yaptığını düşündüğü bölge halkıyla birlikte öldürtüp kuyulara doldurur. Kesilen başlardan tepeler yapar.

Devletin resmî tarihçisi Nâima “O gün, gün batımına kadar, adedi saptanan 26 bin kelle, kudretli serdarın önüne götürülüp tepe halinde yığıldı.” diye anlattığına göre bir günde bu kadar kelle kesilirse, ötesini siz düşünüverin artık!

Fakat, bir günde 26 bin isyancı kellesi kestirdiği için değil, bambaşka bir nedenden dolayı “en büyük paşa” seçtim ben onu.

Merak ediyorsanız anlatayım:

Paşa bir gün, atlı bir sipahinin, yanında bir çocukla geldiğini görür. Çağırıp çocuğu yanına; “Sen niçin isyancıların yanındasın?” diye sorar. Çocuk, “Köyümüzde kıtlık vardı. Babam beni yanına alıp köyden ayrıldık. Babam saz çalardı; böylece karnımızı doyuruyorduk. “ diye doğruyu söyler.

Sadrazam, “Desene, isyancıları saz çalarak şevke getirir coştururdu!” deyip gereğini yapmak üzere cellâtlara teslim eder onu.

Cellâtların hiçbiri, bu “masum çocuğu” öldürmeye kıyamaz. Durumu öğrenen Paşa, “Yeniçerilerden biri öldürsün” diye emreder. Ancak, “Biz cellât mıyız? Cellâtların bile merhamet edip öldüremediği suçsuz günahsız bir çocuğu biz nasıl öldürelim?” der, onlar da.

İyice hiddetlenen “Kudretli Serdar”  kendi içoğlanlarına emreder. “Onlar dahi kabul etmeyince”… En iyisi tarihçimiz Nâima’nın kaleminden vereyim ben bu bölümü:

“İhtiyar vezir, arkasından kürkünü bırakıp ve kalkıp sâbiyi (çocuğu) kendi eliyle kuyunun başına götürüp başını burup boğazını sıkıp helak ve kendi eliyle kuyuya ilkaa etti. (itti)”

Vatan, millet ve devlet için bu büyük fedâkarlığı yapan “Büyük Vezir” yerine geçip oturduktan sonra:

“- Kara Sait ve Kalenderoğlu gibi eşkıyalar, anasından at ve mızrak ile doğmadı. Hep böyle sâbi idiler. Ne kadar terbiye edilse de sonunda belâ olması muhtemeldir. Fesadın kökünü kesmek için merhamet olunmayacaktır.”(*) der ki, ne kadar ileri görüşlü bir paşa olduğunu kanıtlar böylece!

Şimdi söyleyin bakalım: “Tarihimizdeki en büyük Paşa Kuyucu Mehmet paşa’dır.” derken, haksız mıymışım ben?

“- Ne yapmışsam; vatan, millet ve devlet için yapmışımdır. Kendim için bir şey yapmışsam, nâmerdim!” demiş ise bu paşa, yalan mı söylemiştir; yanlış mı söylemiştir?

Sahi, çok merak ediyorum; siz ne dersiniz?

 

 

 

 

 

(*) Öteki Tarih, Erdoğan Aydın, Kırmızı Yayınları, 4. Baskı, 2011

 

 

  

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..