Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Erdal Bey ve Ebru…

Erdal Bey ve Ebru…
 

Vah baba vah!


Erdal Bey: Hangisi seninki?
Ebru: Üç kere söyledim ya baba!
Sessizlik….. Erdal Bey derin bir nefes alır, sinirli bir sesle;
- Bir kere daha söyle o zaman!
- Şimdi de sen bana saygısızlık ediyorsun işte. Dinlemiyorsun beni. Üç kere sordun, söyledim, hala soruyorsun. Sen de bana karşı saygısızsın!

Ebru yurt dışında üniversiteye başlamış bu yıl. On sekiz yaşında. Bir haftalık tatil için gelmiş eve. Okulda bir sağlık sigortasına yazılmış. Erdal Bey de bin kere sormasına rağmen kızının bir türlü almadığı poliçenin içeriğini görmek istiyor. Bir haftalık tatil boyunca “bari internetten bul da bakalım” demiş ama nafile! Son gün sinir içinde almış Ebru’yu yanına, girmişler internete.

Evet Erdal Bey aynı soruyu üç kez sordu. Sordu ama cevabı anlamadığından değil. Ebru’nun kendi ve ilgi alanları dışındaki her şeye karşı meraksız ve alakasız olduğunu bildiğinden, cevabın o anı geçiştirmek için “sallanarak” mı verildiğini yoksa doğrusu gerçekten bu mu, onu merak ediyor.

Sonuçta ikisi de sabır sınırlarını zorluyor. Her zaman olduğu gibi!

Bu hikayelerin birkaç alternatif sonu oluyor: Ya Erdal Bey canı kızına kıyamıyor ve yelkenleri suya indiriyor (genellikle), veya kendine hakim olamayıp köpürüyor.

Bu köpürme durumunda da iki seçenek var: Ya Ebru da parlıyor ve odasına çekiliyor, birkaç saat küslük oluyor. Bu süre zarfında Erdal Bey üzüntüden kendini yiyor, sonunda pişmanlık duygusunu yenmek için bir sürü taviz veriyor!

Böylece hem Ebru kazanıyor, hem de Erdal Bey’in esip gürlemesi boşa gitmiş oluyor. Gitti karizma, gitti inanırlık, gitti otorite. En önemlisi de gitti yine Ebru’ya sorumluluk duygusu öğretme çabaları…

Veya Ebru uyanıklık ediyor. O anlarda elde etmek istediği bir şey varsa sinirli tepki vermemeyi seçiyor. Alttan alıyor, hedefe doğru emin adımlarla ilerliyor. Bu kez de olduğu gibi :

- Tamam işte şu paket benimki.
- Yani tam kapsamlı sigorta aldın?
- Ya işte ne yazıyorsa o! Dur bakim in aşağıya, gözlük için ne diyor?
- Kızım dur, önce şu aldığın ilaçlar için bakalım ödeme yapacaklar mı?

Bu konu Ebru’nun hiç umurunda değil. Önemli olan istediği yeni gözlük! Eskisine bir şey olduğundan değil. Canı değiştirmek istediğinden. Gençler için kriz mıriz yok.

Erdal Bey’in makul bir geliri var ama öyle çok zengin falan değil. Kızını okutmak için bütçesi belli. Zaten çok parası olsa bile kızının akıllı biçimde harcama yapmayı öğrenmesini isteyen tiplerden. Bir gün kendisi olmadığında Ebru’nun kendi başına, kimselere muhtaç olmadan ayakta kalmayı öğrenmesini istiyor.

Ama işte Ebru da “genç”. Öncelikler, sorumluluklar, istekler taban tabana zıt babasıyla. Dedim ya, genç işte.

- Uff gözlüğü ödemeyecekler işte.
- Kızım dur bakalım, tam olarak öyle demiyor, karışık yazmış adiler.
- Sadece camları karşılayacaklar.
- Böyle bir şey yazıyor mu burada? Camları nereye takmanı isteyecekler, burnunun üzerine mi? (Ses tonu yükseldi yine)
- Biliyorum ben.
- Sen gidince sor soruştur bakalım.

Ayyyy, işte büyük hata! Ebru’nun en nefret ettiği şey soruşturmak. O pat diye olsun istiyor.

- N’apıcam yani?
- Git bir gözcüye. Kaç numara lazım yazsın. Oradan da gözlükçüye gider fiyat alırsın. Sonra da sigortana yazar sorarsın.

Lay lay lom, zıızztt, hatlar karıştı. Bir sürü zor iş… Şimdi Ebru ya konuyu geçiştirecek, ya yaltaklanacak, ya hırçınlaşacak. Bir sessizlikten sonra;

- Gözlükçüye gitsem?
- Sorarsın işte, gözlükçünün de doktoru olabilir.
- Burada gitsem?

Bu Ebru’nun dilinde “baba sen doktoru bulsan, randevu alsan, beni götürsen, kağıtları da halletsen, sonra da ben gidip gözlüğümü seçsem” demek.

- Oldu, sigortan buradaki harcamalarını da karşılamaya can atıyordur zaten!
- E bunu niye yapmam lazım, nasılsa ödemeyecekler, o arada bir sürü zaman kaybedeceğim.
- İyi yapma, ben de sana bilmem kaç yüz lira daha vereyim! Belki ödeyecekler ama biz soruşturmayalım! Nasılsa para basıyorum ben burada. (Sizce ses tonu?)

Ah bu babalar ve kızları! Babalar kızlarına kıyamaz, kızlar da bunu bilip sonuna kadar kullanırlar. Sonu belli hikaye için birbirlerini yer dururlar.

Ah be Erdal Bey’ciğim. Asıl düşündüğünü açık açık makul sözcüklerle anlatsan kıvırtmadan: “Kızım şu an gözlüğe ihtiyacın yok gibi, ama illa da değişiklik istiyorsan daha ucuz bir şey seç, bir kısmını sigorta bir kısmını ben öderim”. Yok, lafı dolaştıracak, zaman kazanacak kızını reddetmemiş olacak. Sen kızının istekleri söz konusu olduğunda hiç bununla başa çıkabilir misin be adam! Ne zaman çıkabildin ki?

Boşuna çabalama. Ya yekten “he” de, ya da hayırsa hayır. Bunca çekişmeye, sinir bozukluğuna ne gerek var?

Babalar ve kızları. Her daim büyük aşk. Kızlar bu yaşlardayken ise nefret ve küçümsemeyle karışık tutkulu büyük aşk. Vah bu babalar. Vah ki ne vah!

 
Toplam blog
: 36
: 1240
Kayıt tarihi
: 25.10.08
 
 

Fransa ve Türkiye'de on sene kadar turizmcilik yaptıktan sonra iletişim alanına yönelmiştir. İnte..