- Kategori
- Gündelik Yaşam
Eskidendi çok eskiden....
Eski eşyalar neden bu kadar hüzün verir insana...Eski bir radyo, annenin eski gömleği, babanın 70'lerden kalan kravatı, çocukken en sevdiğin bebeğinin kırılmış bacağı, Cin Ali kitapların, kardeşinin sökülmüş kazağı...
Bu hüznü yaşamayı sevmiyorum. O nedenle eski sandıkları asla açmam.Ama bazen karşına çıkıveriyorlar işte. Ya bir şey arıyor oluyorsun ya da bir yerde ayağına takılıveriyorlar. Aradığını unutup, kalakalıyorsun. Dalıyorsun uzaklara. Eski zamanlar geri geliyor, sen yine çocuk oluyorsun, annen o gömleği giyiyor, babanın boynundan o kocaman kravat sarkıyor, kardeşinin kazağı henüz sökülmemiş, Cin Ali kitaplarının ciltleri yırtılmamış, radyo masanın üzerinde çalıyor hala...
Sonra annen çağırıyor seni...bugüne çağırıyor...ne yaptığını soruyor...ona kayıtsızca "hiiiç" diyorsun... farketmiyor gözlerindeki nemi ya da farketmemiş gibi yapıyor...bu daha iyi diyorsun içinden... insan nasıl anlatabilir ki içindeki hüznü kendi bile anlamıyorken...
Elindeki her neyse eskiden kalan onu bırakıp bir kenara, dönmek istiyorsun şimdiye. Ama bu o kadar kolay olmuyor. İyisiyle kötüsüyle özlüyorsun geçmişi. Dönüyorsun oturma odana ama aklın hala biraz ilerde bebeğinin kırık bacağına takılı kalmış.O eski radyodan "Bir ihtimal daha var..." nameleri yükseliyor... kimse duymuyor ama sen duyuyorsun...
Sonra oturma odanı başka bir melodi dolduruyor "Hani şarkılar bizi henüz bu kadar incitmezken, eskidendi, eskidendi, çok eskiden"
Ve annen gülümseyerek diyor ki; "Ne güzel şarkı değil mi?"