Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mayıs '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Evlilik

Evlilik
 

Havanın ısınması ve hatta yaza adım atılmasıyla birlikte gelin arabalarının da görülmeye başlandığı bir sürece girmiş bulunmaktayız.

Yeni yeni yuvaların kurulmasının güzel bir işareti, süsler içinde arka camda isimlerin baş harflerinin yazıldığı tertemiz arabalar. Arabanın ön ucuna oturtulmuş şirin bir gelin ve damat bebekler, arabanın içine özenle yerleştirilmiş çiçekler ve onların tüm arabaya yaydığı o tazecik koku. Güzel, beyaz ya da kırmızı bir şerit gerilir ön plakadan arka plakaya doğru. Ve bir de çoğu zaman arka plakaya yazılan "mutluyuz" ya da "evleniyoruz" veyahut "evleniyoruz mutluyuz" şeklindeki yazılar…

O tatlı heyecanı ne de güzel belirtir değil mi? Evliliklerin arttığı dönemdeyiz. Bu tatlı heyecanın yanı sıra ben sizlerle acaba yapılan evlilikler doğru mu, bunu tartışmak istiyorum. Adım başı gelin arabaları göreceğiz bütün bir yaz sezonu boyunca. İçinde gülen gözler, mutlu olduğunu varsaydığımız o iki gencecik beden.

Böylesi ciddi ve tüm hayatı etkileyen bir konu hakkında bir şeyler paylaşmak istiyorum sizlerle. Nedir evlilik önce ondan başlayalım.

Herkesin de bildiği bir tanımı vardır. İki gencin hayatları boyunca birbirlerine destek olmak istedikleri ve sonsuz saydıkları sevgilerini birlikte yaşamak istedikleri için kurulan en ufak birim. Şimdiye kadar olan yalnız başınalığın yok olması. İki yüreğin tek bir bedene bürünmesi. Bir çatı altında yaşamak. En önemlisi yuva dediğimiz o küçük yerde eşimizle anlaşabilmek.

Bencilliklerimiz eski yaşantımızda kalması gereken kavramlar olmalı… Tek başına olmadığımızın farkına varmamız gereken bir sürece girmeden önce ne kadar düşünüp de bu kadar önemli bir konuda karara varabiliyoruz? Sadece sevgi yeterli mi evlilik için önce bunu ele alalım. Sevgi; soyut bir kavram bilindiği gibi. Ne elle tutabiliriz, ne de hediye gibi uzatabiliriz karşımızdakine. O zaman nasıl tanımlanır sevgi? Yüreklerimizde oluşan karşı tarafa yönelik bir iç ısınma diyebilir miyiz?

Karşımızda ille de evlenilecek kişinin, ya da insanın olması gerekmez, bir taş da sevilebilir ya da bir kuş… Kısa bir araştırma sonunda öğreniyorum ki aslında kimse tam olarak açıklayamıyor sevgiyi. Bir sitede karşında olan şeye baktığında içinin cız etmesidir diye açıklanıyor. Diğer bir sitede sevgiline sarılmaktır hem de doyasıya diyor. Evet hepsi de bir bakıma sevginin oluşumunda, ama ben sevginin kalplere nasıl girdiğini merak ediyorum. Biyolojik olarak belli bir sevgiyle mi doğuyoruz yoksa zamanla sevgi mi bizi sarıyor? Annemiz mi aşılıyor sevgiyi yüreklerimize? Sanırım tarif edilemez bir duygu seli bu. Ki kelimelerim bile kifayetsiz kalıyor şu anda.

Bir yandan da çünkü düşünüyorum sevgiyi nasıl lanse edebilirim diye. Ama yok; olmayınca olmuyor. Kendimi açıklayamadığım bir şey olduğunda çaresiz ve tüm dünyanın önünde soyunmuş gibi hissediyorum. Kelimelerim de çıplak… Yine bir site de şöyle açıklanmış "Neyi ama neyi seviyorum diyorsan, neye baktığında içinde sahipsiz ve sınırsız bir huzurlu neşe duyuyorsan, için içine sığmıyorsa yada gerçekten kızıp onu içinden atamıyorsan işte o karşında duranı seviyorsundur. Bu insan da olabilir, eşya da, bitkide, çocukta..... ama en önemlisi canına can kattığındır. Gün boyunca önemli olan yaptığınız şey nedir diye düşündüğünüzde aklınıza sadece birkaç dakika bile olsa sevdiğinizi anımsadığınız anları hatırlarsanız işte odur."

Bir arkadaşım sevginin açıklanamaz olduğunu, onun kelimeler ile ifadesinde zorlanılacağını ancak kalbinde hissedilebilen bir kavram olduğunu söylüyor. Diğer bir konuştuğum arkadaşım ise sevgi karşı taraf için iki damla da olsa yüreğinden gözyaşı dökmektir diyor. Kimisi ise sonsuz acılarla yoğrulmanın sevgiyi belli edebildiğini düşünüyor.

O zaman şöyle açıklamaya çalışalım, toparlayalım sevgiyi; sevgi, yüreğimizdeki o sıcaklık duygusu, gördüğümüz andaki içimizdeki o çıplak dürtümüz. Gözlerimizdeki yansımanın karşı tarafa aksi… Evet uzun bir süre sevgiyi açıklama zahmetinden sonra gelelim konumuzla ilişkisine. Sevgi ve evlilik nasıl harmanlanır? Evlilikte sevgi önemli midir? Ya da ne kadar önemlidir?

Bu az da olsa betimlenmiş tanımlardan sonra şöyle diyebiliriz. Biz evleneceğimiz kişiyi gördüğümüz anda kalbimizde o sevgiyi yaşıyoruz. Ona karşı bir sıcaklık duygusu kaplıyor bedenimizi. Sevdiğimizi düşünüyoruz onu. Ya da tanımlardan yola çıkarak bu duygunun sevgi olduğunu düşünüyoruz. Her karşılaşmamızda tatlı bir telaş hali bedenimizde. Kendimizi beğendirmek çabası. Elimizin ayağımızın dolaştığı o ilk anlar. Karşılaşmamız ile adeta ikiye ayırıveririz hayatımızı ondan öncesi ve sonrası diye. Durmadan onu düşünür, onun hayaliyle yaşar dururuz. Her karşılaşmayı bir lütuf gibi düşünürüz. Açılmak isteyip çekiniriz, kendimizin acı çekişi adeta bir hediye gibi görünür o anlarda. Sonrasında bir cesaret belirir ve gidip açılırız. Ve devamındaki kabul ya da ret ediliş.

Ama biz şimdi konumuz itibari ile evliliğe gitmesi gerektiği için kabul edildiğini ele alalım. Evet birbirini hiç ama hiç tanımayan iki cins. Ortak özellikleri, dinleri, paylaşabilecekleri yaşam stilleri, beslenme biçimleri hatta, siyasi fikirleri… vb birçok soruyu da beraberinde getiren birliktelik. Kimse sonunda ayrılık olacağını düşünerek başlamaz değil mi bir birlikteliğe? O halde birleşme sonrasında ya da bir birlikteliğin kararı sonrasında neden ayrılıklar yaşanıyor? Nasıl anlıyorlar birbirleri için uygun olup olmadıklarını? Evet yavaş yavaş açıklamaya çalışalım.

Öncelikle karşımızdaki kişiye olan saygımız ne derecede onu bilmeliyiz. Ya da sayılıyor muyuz karşımızdaki kişi tarafından? Herkesin aynı düşünceye sahip olamayacağını düşünerek karşımızdakinin farklı görüşlerine de saygı duymalıyız. Birliktelikler kolay oluşmuyor. Öyle ya, ya kendi tarzında biri olacak karşındaki ya da farklı bir kişiden oluşturduğun birliktelikte görmezden geleceksin bazı şeyleri. Sonra fedakar olmak gerekecek, kendimizden birçok şeyi verebileceğiz karşımızdakine. Almadan vermek diye tanımlansa yeridir hani evlilik için.

Birbirimizi tanımak çok önemli. Tanımadığımız o ilk görüşte tutulduğumuz kişiyi tanımalıyız böylesi ciddi bir karara varmadan önce. Ama ne kadar tanır ki insan. Ya da ne kadar açık şekilde tanınabilir ki? Karşımızdakinin her yüzünü görmemiz gerekir. Kaç kişiliği olduğunu… Arkadaşlarının faydalı olup olmadığı bile evlilik için önemli. Şu zamanda kişilerin netten bile kolayca arkadaş edindiği, kelimeler doğrultusunda aşkın yaşandığı şu zamanda, kişileri net bir şekilde tanımak asla mümkün değildir. Bir bu eksiklik bile ilerde sorunlara yol açabiliyor. Belli bir zaman sonunda bir bakıyoruz ki evlendiğimiz ya da hatta birlikteliğe başladığımız sevgilimiz değil sanki karşımızdaki. Zamanla değiştiğini görüyoruz. O eski sevecenlik, o eski sabrı, o eski sevgisinin yerinde yeller esmektedir. Böylesi bir durumun yaşanmamasıdır dileğimiz ama olabiliyor da hani.

Karşımızdakinin sevgisinin boyutu da çok önemlidir. Gelip geçici bir aşk hali mi yoksa kalıcı bir sevgi mi duyulan? Bunların ayırdına varmak gerekir. Evet evlilik için sevgi önemli. Sevmeden yapılan evlilikler maddi imkanlara dayanan, mantıksal dediğimiz çerçeve içinde kalan evliliklerdir. Bir bakıma görücü usulü bile bu çerçevede değerlendirilebilir. Sevmeyi ön planda tutarak düşünmeliyiz. Ama tabi gerilerde kalan "Leyla ile Mecnun" "Ferhat ile Şirin" tarzı aşkların da zamanımızda kalmadığını göz önüne alalım. Mecnun gibi ya da Şirin gibi sevmesini beklemememiz gerekir sevgilimizin. Kendi değerleri içinde olan sevgisinde kendimize ait olan yeri bulalım en iyisi.

Saygı dedik sevgi dedik; ama bunlarla da bitmez ki. Yani saygı ve sevgi en önemli noktalardı. Seviyorsa ve sayıyorsa uzun uzun yıllar yaşanabilir o kişiyle. Ama evliliğin mutlu idame olması için bütün olarak düşünmemiz gerekir. Yani yanınızdaki kişinin belli bir toplum düzeyinde olması gerekir. Tamam sevebilirsin sayarsın da ama kültürü ve yetiştiği çevre de en az sevgi kadar önemlidir. Hani derler ya "kadın rezil de eder vezir de eder" diye çok doğru bir söz. Bir toplumda yanınızda taşıyabilmelisiniz kadın/erkeği. Belli şeylere ayak uydurması gerekir. Her davranışın bir yeri vardır ve o kişi bunun farkında olmak zorundadır. Erkekler / kadınlar ile nasıl konuşması gerektiğini siz hatırlatmadan bilmelidir. Siz bir şeyleri söylemeden anlamalıdır. Sevdiğinizi ya da kızdığınızı bakışlarınızdan çıkarmalıdır. Ya da acı çektiğinizi, tedirginliğinizi…

Daha pek çok konuyu göz önünde bulundurarak varmalıyız bu hayati karara. Evlilik şimdilerde olmazsa boşanırız ne var ki düşüncesiyle oluşmaktadır. Oysa yanlış evlilik sonucu doğan ve bakılmayan bebekler, hadi bırakın onu evlilik sürecinde hep kendi bünyene verdiğin zarar… Mutsuz geçen birkaç sonunda varılan yer bir mahkeme salonu olmaktadır. Bahane de bellidir hani, tek celsede boşanma nedeni şiddetli geçimsizlik…

Sevgiyle başlayıp isteklere cevap bulamadığında evden uzaklaşan kadın/erkek sayısı da az değil. Bunların ise tek bir çözümü var, birbirimizi tam olarak tanımadan ya da tanımaya çalışmadan karar vermemeliyiz evlilik gibi sorumluluğu çok olan bir evliliğe.

Bazen de sevgi farklı evlilik farklı diye düşünürler. Uzaktan sevince aşkın kolay olduğunu düşünüp bir evi paylaşmanın oldukça sorun yaratabileceğini düşünenler de vardır. Birine tüm gününü ayırmak gerektiğini ve kendine zaman yaratmanın imkansız olduğunu düşünürler bazı gençlerimiz. Evlilik zamanı öldürmek ya da kendine zaman bulamamak olmamalıdır. İki yüreğin tek bir bedene yerleşmesi demek ayrı şeylerin yapılmayacağı anlamına gelmemelidir. Sonuçta kadın ve erkek farklı fizyolojik tepkilere sahiptirler. Çoğu zaman olgun davranmamız gerekir evlilik sürecinde. Kaprisler ya da soğukluklar uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Evlilik öncesinde tatlı telaşlar dediğimiz dönemlerden önce bütün olarak hazır hissetmeliyiz kendimizi. Ve bu da bütün bunları düşünmekten geçiyor.

Güzel bir dönem, Yaz dönemi. Tüm evliliklerin bir yastıkta devam edeceği tatlı bir dönem. Zorlukların aşılması halinde tabi.

kkadak

 
Toplam blog
: 74
: 546
Kayıt tarihi
: 21.04.07
 
 

1980 doğumluyum. Kamu Yön. Bölümünde okumaktayım.. Kelimelerle oynamak en büyük zevkimdir. Kelimele..