Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '14

 
Kategori
Anne-Babalar
 

Ey Sevgili Takipçim

Ey Sevgili Takipçim
 

türk kahvesi, özlem


Ey sevgili takipçim!

Bugün nedendir bilinmez sana yazmak istedim. Özellikle sana… Öyle işaret parmağını göğsüne bastırıp, gözlerini kocaman açarak “Ben mi?” deme. Evet, gerçekten sana sesleniyorum. Belki bir annesin, belki bir baba, belki bir kadınsın ya da bir genç kız… Yaşın 18’de olabilir, 45’de… Ya da benim gibi 30’lu yaşların sonunda, kollarını kaldıra kaldıra, eteğini savura savura (ama erkek takipçiler alınmasın) dans eden bir (ruhu) tazesin…

Pek çok ortak noktamız var, hissedebiliyorum. Ortak noktalarımız olmasa ben gecenin bir saatinde tek gözüm kapalı bir şekilde şu satırları yazar; sen de sabahın köründe, daha afyonun patlamamışken ya da ilk çayını içerken okur muydun? Sahi bugün klavyenin tuşlarına basarak ne arıyordun da bloguma geldin? Her ne arıyorsan hoşgeldin. Hmmm, belki de düzenli takipçilerimdensin. Öyleyse seni yeniden gördüğüme sevindim.

Biliyor musun? Seni sıkça düşünüyorum. Türkiye’de mi yaşıyorsun? Amerika’da mı? Yoksa Avrupa’da mı? Sana bir yüz yaratıyorum kafamda, gülümsüyorsun şu anda. Hayatını kazanmak için evinin dışında çalışıyor musun, yoksa anneliğin, babalığın dışında evden milyon tane işi mi yürütüyorsun? Sana ve bana iki tane orta şekerli kahve pişiriyorum. Yanına da birkaç çifte kavrulmuş fıstıklı lokum… Tezgaha dökülen pudra şekerlerini elimle sıyırıyorum. Köpüklü olanı sana verdim ha! Haydi soğutmadan iç… Oh! misss… Bitince bir fal bakarız değil mi?

türk kahvesi

Bana gönderdiğin sorularını okuyorum. Çabalıyorsun. İyi bir anne, iyi bir baba, iyi bir kadın, iyi bir adam, işin özeti her ne isen onun en iyisini olmak için. Sözlerindeki mutluluğu, endişeyi, gururu, hüzünü ve heyecanı hissediyorum. Satırların, kelimelerin seni yansıtıyor. Bazen pek çok kapı suratına kapanmış. Umutsuzca son bir defa araken sorunun yanıtını, beni görmüşsün. Bana yazmışsın. Ne de iyi etmişsin. Seni kucaklamak, sana yardımcı olmak istiyorum. Seninle dertleşmek istiyorum.

Kimi zaman kırıcı da olabiliyorsun. Acı sözlerinin ardında yatan duyguları, düşünceleri merak ediyorum. Senin de canını acıtmışlar tahmin edebiliyorum. O nedenle hırçınsın, insanlara inancın kalmamış. Kırılıyorum ama öfkelenmiyorum. Bundan daha iyisini yapabilirsin biliyorum.

Ben de senin gibi bir insanım. Basit, sade, sıkıcı… Okyanustaki milyarlarca kum tanesinden sadece biri. Kimi zaman mutlu, kimi zaman hüzünlü. Bazı sabahlar başımı yastıktan kaldırasım gelmiyor. Başucumdaki cep telefonuma uzanıp, amaçsızca dolaşıyorum sanal alemde. Sonra bir fotoğraf, bir söz, bir haber… Ruhumu tamir ediyorum. Yataktan kalkıyorum, şöyle bir silkiniyorum. Küçük bir kasede 2 yumurtayla biraz beyaz peyniri çırpıyorum. Tavada tereyağı kızarken, bilgisayarımın açılış tuşuna basıyorum.

Yaşantımı güzelleştiriyorsun biliyor musun?

Pencerem yemyeşil bir bahçeye bakıyor. Denizi görsem hiç fena olmazdı hani. Buna da şükrediyorum. Yeşili görebildiğime… İstanbul’u özlüyorum. Annemi, babamı, kardeşimi, ailemi, arkadaşlarımı özlüyorum. Telefonun tuşlarına basıyorum. Seslerini duyuyorum. Bazen seslerini duymak yetmiyor. Bilgisayar ekranından konuşuyoruz. Kelimeler akıp giderken izliyorum onları. Bilgisayar kamerasının soluk ışığında, yıllanmış yüzlerini. Bir imge var kafamda. Babam ve annem gençmiş. Babam yeşil, polo yaka tişörtünü giymiş. Annem gri ekoseli eteğini. Saçları kıvır kıvır, dudakları neşeyle yukarı doğru kıvrılmış. Sohbet ediyorlarmış misafirlerle, salonda. Ben küçücük bir kızmışım. En güzel anne ve baba benimkisiymiş… Sonra… Havalar soğumuş, annem hırkasını giymiş. Babam elini çenesine koymuş, kamerayı düzeltiyor. Kardeşim yeğenimi gösteriyor telefondan… Şükrediyorum.

İstanbul

Düşünüyorum da sevgili okurum… Bugün sana teşekkür etmek istedim. Varlığın için. En sıkıcı anlarımda mesajlarınla, emaillerinle, yorumlarınla yüzümü güldürdüğün için. Yanlız olmadığımı hissettirdiğin için. Dünyanın hala güzel bir yer olduğunu, hepimizin ne kadar küçük, önemsiz ve ölümü olduğunu hatırlattığın için… Bir o kadar da büyük, önemli ve ölümsüz… Nerede yaşarsak yaşayalım, anne olmak, kadın olmak ya da insan olmak paydasında birleştiğimiz için.

Aisha, Ali, Arzu, Aslıhan, Aylin, Ayşe, Banu, Beren, Beril, Berna, Berrak, Berrin, Betül, Biricik, Burcu, Burçin, Defne, Deniz, Devrim, Didem, Dilek, Duygu, Eda, Elif, Emel, Emine, Eren, Esra, Evren, Fatoş, Filiz, Gamze, Gökçe, Gönül, Görkem, Gözde, Gülcan, Gülçin, Gülden, Güler, Gülfiliz, Gülgün, Gülşen, Handan, Hande, Hanife, Hatice, Hayriye, Hilal, Hülya, Huriye, İlknur, Meltem, Mehmet, Mehtap, Mervin, Miray, Murat, Nagihan, Nazlı, Nefise, Nergis, Neriman, Neslihan, Nesime, Nilgün, Nimet, Nur, Nurcan, Nurşen, Özcan, Özlem, Öznur, Pelin, Rabia, Rabiye, Reşide, Saadet, Saba, Şansal, Şaheser, Secce, Seda, Selime, Selin, Selma, Sena, Serap, Sevgi, Sevilay, Sezen, Sibel, Şeref, Şule, Tanya, Tuba, Tuğba, Ufuk, Ümran, Yasemin, Zehra, Zeynep ve daha buraya ismini sığdıramadığım niceleri… Eskiler ve yeniler, şahsen tanıdıklarım, internetten tanıştıklarım… Sana kulak veriyorum, seni düşünüyorum… Bugün sen de konuş benimle…

Sevgiler,

Tanla

Diğer yazılarım için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> @Bebek_ve_Ben
Pinterest>> bebekveben

 
Toplam blog
: 143
: 7266
Kayıt tarihi
: 19.09.11
 
 

Merhabalar! Adım Tanla. Dijital tasarımcıyım. Eşim Kuzey ve küçük oğlum Can'la beraber dünyayı ke..