Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ağustos '15

 
Kategori
Güncel
 

Ezgi Başaran'ın Kandil açmazı!

Ezgi Başaran'ın Kandil açmazı!
 

Demirtaş mı silah bıraktırır, yoksa Öcalan mı?
 
Başlıktaki sorunun cevabını hemen vereyim: Hiçbiri. Nedenini açıklamaya çalışacağım...
 
Tam da benim söyleyebileceğim yukarıdaki sözlerin bana ait olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz...
 
Ezgi Başaran'ın 20.07.2015 günlü Radikal'deki yazısının başlığı ve alt başlığı.
 
Başaran alt başlıkta ifade ettiği gibi nedeni de aynı yazıda şöyle açıklıyor:
 
"Zira, HDP’nin silah bırak demesiyle de, Öcalan’ın silah bırak demesiyle de silah bırakılmaz.
 
Neden biliyor musunuz?
 
Kandil dağındaki insanların o dağa çıkarken, ailelerinden ve topraklarından koparken, ellerine silah alırken bir sebebi vardı.
 
Otuzu aşkın yıl geçti, -şartlar o yıllardaki kadar kötü olmasa da-, o sebep baki kaldı.
 
O sebebi ortadan kaldırmadan HDP’nin, Demirtaş’ın ya da Öcalan’ın PKK’ye çağrı yapmasından bir sonuç alınamaz.
 
O sebep ortadan kalkmadan Kandil’deki örgüt liderlerinin ‘niyetleri’, egoları, mesajları tartışmanın bir unsuru olarak masaya getirilemez.
 
Ha getirilir ama çözüme hizmet etmez.
 
Demirtaş, PKK Türkiye’de silah bırakmalıdır dedi geçtiğimiz gün, değil mi?
 
Noldu? Hiç.
 
Öcalan’ın Mayıs ayında bir mesajı okundu, orada örgütün silah bırakması gerektiğini söyledi, değil mi?
 
Noldu? Hiç."
 
***
 
Yalın gerçekleri ne kadar da duru bir şekilde ifade etmiş Ezgi başaran.
 
Ama Ezgi Başaran çok önemli bir tarihi gerçeği yok saymış ve...
 
30 yıl önce onları dağa çıkaranın, PKK'yı kuranın, amaçlarını ortaya koyanın, bugün  de tartışmasız 'doğal önder' olarak kabul edilen şahsın Öcalan olduğunu unutmuş!
 
Tabii ki bunun bir unutkanlık olduğunu düşünmüyorum.
 
Bu, silaha duyulan saygının bir ifadesi ve silahı elinde tutan da PKK.
 
Parayı verenin düdüğü çalması gibi silahı elinde tutanın da borusunu öttürmesi gerekir demek isteniyor.
 
Bu yazının sonunda ise Ezgi başaran PKK ile ilgili görüşlerini açıklamış:
"Gerçekler demişken…
PKK, örgütün 30 yılda geldiği nokta ve Ortadoğu’nun bugünkü hal itibariyle kesinlikle ve kesinlikle Türkiye’de silah bırakmak istemektedir."
***
Ne kadar da barışçıl, iyi niyetli ve de mübarek bir örgüt!
 
Amaçlarını yerine getirin, hemen silahları bırakacak ve demokrat olacaklar!
 
Ben Ezgi başaran'ın bu yazısını okuduğumda; devamlı bu konuları işleyen, PKK ve HDP yetkilileriyle röportaj yapacak kadar onlara yakın olan, yani bu konunun uzmanı olarak Başaran'dan gayri ihtiyari olarak bir de bahsettiği amacın ne olduğunu açıklamasını bekledim. 
 
Ne yazık ki bu yazıda böyle bir açıklama bulamadım.
 
Neyse ki merak ettiğim amacı Başaran'ın yine Radikal'deki 27.07.2015 tarihli ve "PKK'nın en temel stratejisi neydi, hatırlayalım" başlıklı yazısında öğrendim. Bu yazıda Başaran şunları ifade ediyor:
 
"Bir yazımda şöyle demiştim: PKK, örgütün 30 yılda geldiği nokta ve Ortadoğu’nun bugünkü hali itibariyle kesinlikle Türkiye’de silah bırakmak istemektedir.
 
Aslında bunun devamı da vardı, onu da bugün anlatmaya çalışacağım:PKK, bağımsız bir Kürt devleti kurma hayalinden de 2000’lerin başında vazgeçmiştir.
 
Türkiye ve Ortadoğu’ya yayılan Kürt halkı için amaç Öcalan’ın ortaya attığı ‘demokratik konfederalizm’ sistemidir."
 
PKK'nın yeniden saldırılarına başlamasıyla ilgili de aynı yazıda bakın ne diyor:
 
"Bir kez daha altını çizmek istiyorum: PKK’nin Türkiye’ye saldırmak gibi bir stratejisi yoktu. İşine gelmiyordu daha da açıkçası. Öncelikli derdi Suriye ile birlikte değişen Ortadoğu…
Bugün eğer ateşkes bittiyse...
 
Suruç katliamında Batı’dan gelen gençleri ‘koruyamamış’ olmanın yükünden, bu saldırıyı bizzat kendisine yapılmış saydığından ama daha da önemlisi devleti masaya çekmek için başka bir ihtimal kalmadığını düşünmesinden."
 
***
 
Ah canım ne kadar da masum bir örgüt; mecbur kalmış mış!!!
 
Ezgi Başaran'la PKK'nın Öcalan ya da HDP'nin demesiyle silah bırakmayacağı konusunda hemfikiriz.
 
Ama hepsi bu kadar...
 
PKK dünden silah bırakmaya razıymış iddiası tamamen safsatadan öteye geçmemektedir. Ayrıca bu bizatihi ilgililerinin açıklamalarıyla çelişmektedir. Demirtaş "PKK silahı bırakmalıdır" açıklamasını yaptığında Kandil'den anında sert bir karşılıkla ve "Bu bir demagoji. Silah bırakmak için bizzat Öcalan'ın katılacağı ikna kongreleri olmalıdır" cevabı gelmişti. Bunun da anlamı "Hiçbir zaman silah bırakmayacağız" demekti.
 
Özellikle de Suriye'deki gelişmelerden sonra PKK'nın tamamen farklı bir noktaya evrildiğini ve hiçbir zaman çözüm sürecini istemediğini görmemek için kör olmak gerekiyor. Galiba bu körlüğün sebebi Kandil'e duyulan romantizm ya da platonik aşk!
 
Yaşayanlar bilirler; platonik aşkta maşuk dünyanın en karaktersiz, en çirkin insanı da olsa, aşığa göre o, melekler kadar masum ve güzel bir nesnedir. Onun çirkinlikleri bile çok güzel olarak algılanır.
 
Öcalan'ın arkasında halk desteği olduğu için PKK çözüm sürecine 'kerhen evet' demek zorunda kalmıştır. Zira terör örgütü de olsa tabana, yani halk desteğine ihtiyacı vardır.
Kaldı ki; 6-7 Ekim olaylarında provası yapıldığı şekilde, nihai aşamada PKK, olabildiğince çok Kürt halkını devreye sokarak kanlı olaylar yaşatmak ve bu yolla Birleşmiş Milletler'i devreye sokmak isteyecektir.
 
Tıpkı bugünkü denemeleri ve 'öz yönetim' açıklamaları gibi.
 
Bu, spontane ortaya çıkmış bir durum kesinlikle değildir. Çözüm sürecinin ılıman ikliminde planlanmış ve her türlü hazırlıkları yapılmış bir durum. Bu, PKK'nın barışı ta başından itibaren istemediğinin de ispatı.
 
Yeri gelmişken yine bakın Başaran bu konuyla ilgili, 29.07.2015 tarihli, "Cici çocuk muamelesi yapmasaydınız, barışa ulaşmıştık diyorum ben de" başlıklı yazısında:
 
" Ne dediniz? 6-7 Ekim Kobane olayları mı? O olayları, Demirtaş’ın sözü mü başlattı, yoksa başka birinin sözü mü?" diyor.
 
***
 
Sokağa çıkın çağrısını yapan Demirtaş, suçlu Erdoğan! 
 
Yani yine kuzuların masumiyeti hikayesi.
 
Cici çocuk muamelesi yapılmasaymış, barış gelecekmiş!
 
%13 oy alarak parlamentoya girmiş olan HDP'ye ve onun Eş Genel Başkanı Demirtaş'a şans verilseymiş her şey bitecekmiş!
 
Çelişki üstüne çelişki...
 
Hani PKK ne Öcalan'ı ve ne de Demirtaş'ı dinlemezdi!
 
Silahların gölgesinde demokratik siyaset olabilir mi?
 
Demirtaş'ın her açıklamasını reddeden, bu açıklamalar sebebiyle onu fırçalayan PKK değil mi?
 
Her azar sonunda da çaresiz boynunu büken Demirtaş değil mi?
 
Ve de bizatihi sahibinin sesinden "Benim yapacak bir şeyim yok" diyen Demirtaş değil mi?
HDP, Demirtaş, Türkiye Partisi, Demokratik Siyaset edebiyatları da kocaman birer yalandan ibarettir. 
 
"PKK sizi tükürüğüyle boğar"
 
"Sırtımızı YPJ'ye, YPG'ye, PYD'ye yaslamışız"
 
Söylemlerinden sonra Demirtaş da Suruç olaylarından sonra halkı silahlanmaya çağırmadı mı?
 
Demem o ki; bugün 'cici çocuk' rolü gereği demokratik açıklamalar yapan Demirtaş bile nihai aşamada Kandil'in talimatlarını dinlemek zorundadır.
 
Oysa demokratik siyaset geçerli olsaydı, halkın %13 oyunu alarak parlamentoya girmiş olan Demirtaş'ın sözü geçerli olmalıydı.
 
Demokrasilerde esas olan halkın gücüdür, silahın gücü değil.
 
Esas konumuza dönecek olursak, Ezgi başaran sonunda gerçeği anlamış gibi gözüküyor.
"Gültan Kışanak: Sivillerin başına çok kötü şeylerin gelmesinden korkuyorum" başlıklı bugünkü yazısının sonunda Başaran:
 
"Tablonun şu an itibariyle bu hale gelmesinde, HDP’li vekillerden HDP’li belediye başkanlarına bir siyasi hareketi ‘imkânsız’ bırakan bu duruma KCK’nin Silvan dahil bir çok bölgede özerklik ilan etmesi sebep oluyor.
 
 Anlaşılan seçim sonuçlarını içine sindiren, sandığın ne demek istediğine saygı gösteren, halka saygı duyan kimse kalmamış." demiş.
 
***
 
Ezgi Başaran, 6-7 Ekim olayları da dahil, her olaydan birinci derece sorumlu tuttuğu Erdoğan'ı ilk defa es geçmiş.
 
Ve yine ilk defa gerçek suçlunun KCK olduğunu ilan etmiş.
 
Ne diyelim?
 
Günaydın!
 
Sandığın gücünü kutsamak varken, sırf silahı ellerinde tutuyorlar diye PKK'yı kutsarsanız ve "PKK Öcalan'ı da Demirtaş'ı da tanımaz" diyerek onlara meşruiyet sağlarsanız böyle sürprizlerle karşılaşmanız kaçınılmazdır!
 
19.08.2015
 
Hasan Basri Özgen
 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..