Fazıl Say ve Cemil İpekçi

Fazıl Say ve Cemil İpekçi; ikisi de Türkiye'de ender yetişen değerde ve dünya çapında ünlü isimler. Ünlü bir piyanist olan Fazıl Say ile moda tasarımcısı Cemil İpekçi bugünlerde ise siyasi gündemi yaratan insanlar olarak karşımızdalar.

<ı>''Sanatçıların siyasi gündem yaratmamaları gerektiği'' fikrine çok katılmıyorum, doğrusu. ''Sanatçı duyarlılığı'' dediğimiz konu, sosyal konularda nasıl ortaya çıkmalıdır ve açıklamaları siyasallaştıran genellikle sanatçılar değil bizleriz. Piyanist Fazıl Say ''Türkiye'nin muhafazakarlaştığını'' düşünüyorsa; tasarımcı Cemil İpekçi ''türban yasağının kalkması gerektiğini'' düşünüyorsa; bunları söylemeli ve kamuoyu yaratmalıdır.

14 Ocak 1970'de Ankara'da doğan Fazıl Say eğitimini Almanya'da bitirdi ve ilk sanat çalışmalarına da orada başladı. 14 Aralık 2007 günü Alman Süddeutsche Zeitung gazetesine Paris'te röportaj veren ünlü piyanist, <ı>''Bizim Türkiye rüyalarımız öldü. İslamcılar kazandı, biz %30'da kaldık; Türkiye'den ayrılmayı düşünüyorum.'' açıklamasını yaptı. 2008'de ''Avrupa Kültür Büyükelçisi'' seçilen Fazıl Say'ın bu açıklamaları yaklaşık bir aydır tartışılıyor. Rakamları tartışmak bana yersiz geliyor. %30'un ne kadar doğru olduğu bir yana, Fazıl Say'ın ''biz'' diyerek bahsettiği grup kimlerden oluşuyor? Fazıl Say'ın ''Türkiye rüyalarımız'' ifadesiyle neden bahsettiğinden de emin değiliz. Fazıl Say'ın ''Türkiye rüyaları'' neler, bizim ''Türkiye rüyalarımız'' neler? Hepimiz daha fazla özgürlüğün, daha fazla demokrasinin olduğu Türkiye'yi rüya etmiyor muyuz?

Fazıl Say'ın görüşlerinin doğruluğu bir kenara; sonrasındaki tartışmaların tamamen sanatçının kişiliğine endekslenmesi ve <ı>''Gitse ne olur? Ya sev, ya terk et'' konumuna getirilmesi hiç hoş değil. Bir kişinin, dünyaca ünlü bir sanatçının ülkesinde huzur bulamaması ve gitmeyi düşünmesi; onun suçu değildir. Neden söyledikleriyle ilgilenmiyoruz da ona saldırmaya çalışıyoruz? Evet, Fazıl Say'ın ''biz'' dediği grubu açıklaması gerekirdi ve ''gitmenin çözüm olmadığını'' da bilmesi gerekirdi ama onu bu açıklamayı yaptığı için suçlamak doğru mudur? Fazıl Say bu açıklamaları gazeteye yapmasaydı da perde arkasında, yabancı dostlarına söyleseydi daha mı memnun olacaktık? Türkiye'de rahat yaşayamayan dünyaca ünlü insanlarımıza karşı tepkimiz ''Ya sev ya terket'' mi olmalıdır?

Fazıl Say'ın sözlerine en sert tepkiyi ise moda tasarımcısı Cemil İpekçi verdi: <ı>'' 'Onlar' ne demek? Türkiye'yi Nişantaşı'ndan ibaret sanan Beyaz Türkler 65 milyonu görmüyorlar.'' diyor. Bu açıklamayı yerinde buluyorum. Fazıl Say'ın sözleriyle başlayan tartışmaya katılan Cemil İpekçi hızını alamadı ki yeni bir politik tartışma başlattı:<ı> ''Kadın olsaydım türban takardım.'' diyen İpekçi, <ı> ''Türban serbest kalana kadar defile yapmayacağını'' açıkladı. ''Türban serbest kalmalı mıdır?'' tartışması bir kenara Cemil İpekçi'nin kendince bir protestoya girişmesini anlamsız bulmuyorum. Nitekim, kendisini<ı> ''muhafazakar bir eşcinsel'' olarak tanımlayan Cemil İpekçi kendisini AKP'ye yakın buluyor ve <ı>''Keşke Malezya olsak.'' diyor.

İpekçi'nin ''Türban serbest kalana kadar defile yapmaması'' normal karşılanabilir ama bunu AKP sempatizanı olmasıyla açıklaması son derece ilginç. Türkiye'de türbanın serbest kalmasını isteyenlerin hepsi AKP sempatizanı mı? Peki, ''muhafazakar eşcinsellik'' kavramı ne demektir? AKP, ''muhafazakar eşcinselliği'' onaylıyor mu? Türk siyasi tarihini bilmeyen ve ''Keşke Malezya olsak.'' gibi talihsiz bir açıklama yapan bir kişinin toplumsal konuları aşarak Türk siyasetiyle ilgili yorum yapması kabul edilebilir mi?

İki dünyaca ünlü insanımıza da saygı duyuyoruz. Fazıl Say'ın ''Giderim bakın.'' tehdidine karşılık protesto için ''O zamana kadar işimi icra etmem.'' diyen Cemil İpekçi bana biraz daha samimi geliyor. İkisine de ''Ya sev ya terket'' muamelesi yapılması ve siyasi tartışmaların içine çekilmeleri hiç hoş değil, 2008 Türkiye'sine yakışmıyor.