Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Eğitimci ve Yazar Uğur KALKAN

http://blog.milliyet.com.tr/ugurkalkan

03 Temmuz '15

 
Kategori
Felsefe
 

Felsefe Tarihi’nde Eudaimonia

Felsefe Tarihi’nde Eudaimonia
 

Felsefe, genel olarak ‘düşünmek ve sorgulamak’  anlamları üzerine kurulmuş bir bilgelik yolculuğudur. Bireylerden hareketle toplumsal dönüşümleri sağlayan en önemli mekanizmadır bana göre.

           Tarih boyunca bilimsellikten ayrılmayan ve varoluşu anlamlandır-maya çalışan felsefenin bir konusu olan ‘mutluluk’ kavramı, günümüzde yavaş yavaş yerini geçici hazlara ve anlık amaçlara bırakmaktadır. Bu gidişatın nedeni olarak da felsefeye yöneltilen ön yargılı tutumları ve yeterince verilmeyen önemi gösterebilirim[2].

            Felsefenin insan ruhunun açlığını dindirecek ruhsal mutluluk ideası, derin anlamlar barındıran ve bir yolculuk şeklini ön gören eudaimonia’da karşılık bulmaktadır.

            Aristoteles, etik alanındaki en önemli eser olarak kabul edilen ‘Nikomakhos’a Etik’ kitabında, insan yaşamının amacının mutluluk (eudaimonia[3]) olduğunu belirtir. Ayrıca bu mutluluğu akıl ve erdem gibi kavramlarla ilişkilendirir. Bu açıdan Aristoteles’in bu eseri, mutluluğa erişmek için bir erdemler kılavuzu şeklinde de kabul edilir.

            Aristoteles’e göre insanların birtakım amaçları vardır. Bu amaçlar bir meslek sahibi olmak veya mesleğinde iyi bir konuma gelmek için çalışmak gibi yüzlerce kısa vadeli amaçlarla birlikte bir de nihai amaçlar vardır. Aristoteles, tıpkı Sokrates ve Platon gibi bu nihai amacın eudaimonia, yani mutluluk olduğunu öne sürmektedir.

            Mutluluk, bütün insanlığın kendini gerçekleştirmesini sağlayan bir hedef olarak değerlendirilmelidir. Ayrıca mutluluğa, başka bir şeyin aracı olarak değil, salt kendisi için değer verilmelidir. Yani mutluluğu daha değerli kılacak hiçbir şeye; şarta bağlanmamasının gerektiğini belirten Aristoteles, mutluluğun bu çerçeve içinde gerçek bir yaşamın adı olduğunu söyler.

            Bu bağlamda felsefi bir mutluluk arayışından söz etmek için anlık, geçici ve çıkarcı eğilimli haz anlayışına büyük bir güçle karşı çıkan Aristoteles, mutluluğu akla uygun ve erdemli faaliyetlerin belirlediği bir hayat olarak tanımlar.

            Bu noktada bir erdemi ya da erdemli bir eylem tarzını tanımlayan şeyin akıl olduğunu söyler. Bununla birlikte Aristoteles, insanın erdemli olabilmesi için öncelikle iyi yetiştirilmesi ve doğru davranmayı öğrenmesi gerektiğini belirtir. Yani aile ve çevrenin etkileri burada önemlidir.

            Burada Aristoteles’in dikkatini bir insanın birinci sınıf bir doktor, usta bir marangoz, yetkin bir öğretmen veya mükemmel işler çıkartan bir ressam olması değil de çok daha genel erdemler olan insanı insan yapan faziletler çeker. Bu erdemler cesaret, ölçülülük, adalet, dürüstlük, cömertlik ve dostluk gibi erdemlerdir[4].

            Felsefenin bu yolu, bizi; etik anlayışın, erdemin, değer yargıları ve aklın ön planda olduğu süreçte kalıcı bir mutluluğa ulaştıracak bir yoldur. Son yıllarda insanlarda gördüğümüz pesimist (kötümserlik) akımlar, kendimizi anlayamadığımızdan ve genel anlamıyla erdemli bir yol çizemediğimizden kaynaklanmaktadır[5].

            Bu nedenlerle artık felsefeye kulak vermeye ihtiyacımız var. Aksi takdirde geçici hazlar ve öncü hedefler uğruna kalıcı mutluluğa erişemeden yaşlanacağız.

            Eğitimci Yazar Uğur KALKAN


[1]Bu yazıda, Prof. Dr. Ahmet Cevizci’nin Felsefe Tarihi adlı kitabında geçen Aristoteles’in Etik üzerine incelemelerinden alıntı yapılmıştır.

[2]Aktiffelsefe Yeni Yüksektepe Kültür Derneği’nin ülke çapında düzenlediği ‘Felsefe ve Psikoloji Seminerleri’ni takip etmenizi öneririm. Gönüllü eğitmenler tarafından, maddi karşılık beklenmeden verilen 16 haftalık felsefe derslerini bireysel ve toplumsal bilincin gelişmesi açısından önemli buluyorum.

[3] Eudaimonia, mutluluk olarak çevrilse de tam olarak karşılığı; insanın yaşadığı günlük ve geçici hazlardan farklı ve daha kapsamlı olarak ulaşabileceği sonsuz mutluluktur.

[4]Aristo’ya göre bu genel erdemler insanların sonradan edineceği erdemler değildir. Örneğin; cesur bir insan kendiliğinden cesur davranacaktır ve kişi sonradan bu özelliği kazanamaz.

[5]Her ne kadar Aristo’ya göre bazı erdemleri sonradan kazanmak imkansız olsa da bence bunun bir yolu olmalıdır. Aksi halde toplumsal yapıyı başka şeylerin üzerine kurmak zorunda kalırız. Birçok erdemden yoksun bir kişiyi yok saymak ve bu erdemleri edinemeyeceğini ön görmek biz eğitimcileri büyük bir hayal kırıklığına uğratacaktır. Bizler, ne olursa olsun, her türlü zorluğa ve psikolojik engellere rağmen insanlara bu erdemleri aşılamalıyız.

 

 

 
Toplam blog
: 16
: 1189
Kayıt tarihi
: 28.01.14
 
 

Eğitimci ve Yazardır. Uzmanlaştığı alanlarda seminer ve eğitimler veren yazar, farklı kurum ve de..