Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '15

 
Kategori
Spor
 

Fenerbahçe nefreti 4 yaşındaki çocuğa ne yaptı?

Pazar günü oynanan Kayserispor-Fenerbahçe karşılaşması sırasında tribünlerde dört yaşındaki bir çocuğun üzerindeki Fenerbahçe forması ve Van Persie’nin golü sonrasındaki sevincine tahammül edemeyen Kayserispor amigosunun verdiği tepki ile çocuğun döktüğü gözyaşı sporda geldiğimiz noktayı gözler önüne sermesi bakımından anlamlıdır.

Öncelikle her fırsatta 3 Temmuz’a yapılan vurguyu konuşmak gerekiyor.

Türkiye’de öyle bir algı oluştu ki zaten 3 Temmuz Darbesiyle kanıtlanmış olan Sporda Şiddeti önleme amacıyla çıkarılmış 6222 Sayılı Yasa tamamen Fenerbahçe’ye uygulanan bir yaptırım aracına dönüştü ve bunun üzerinden her fırsatta 3 Temmuz’a vurgu yapılarak Fenerbahçe’ye ve taraftarına yönelik her türlü eylem meşru hale getirilir oldu.

Öyle ki bir grup Kayserispor taraftarı yaptığı yazılı açıklama ile Pazar günü yaşanmış 4 yaşındaki çocuğa yönelik çirkin saldırıyı 3 Temmuz vurgusu yaparak aklamaya çalışıyor.

4 yaşındaki bir çocuğu sırf Fenerbahçe forması giydi ve Fenerbahçe’nin attığı gole sevindi diye tepki gösteren zihniyetin yaptığı eylem 6222 sayılı yasanın tarifleri içinde suç olmuşken kalkıp o yasanın sadece Fenerbahçe üzerine yönelmiş yaptırım gücünün arkasına sığınmak Türkiye’nin çifte standardıdır.

Maalesef Türkiye bu duruma gelmiştir.

Yaşanan olayı tartışmak gerekirse bu da kendi içinde çelişkileri barındırmaktadır.

Hangi tribünde ne türden eylemler olacağını artık kestiremiyoruz bu nedenle kalkıp Kayseri’de olan olayın yarın bir başka şehirde ve stadyumda olmayacağının garantisini veremeyiz.

Bu TT Arena’da olabileceği gibi Fenerbahçe Ülker Arena’da da gerçekleşebilir. Bu nedenle sanılmasın ki bu yazı ile Kayserispor taraftarını suçlayıp, sanık sandalyesine oturtmaya çalışıyorum.

Meselenin boyutu çok başka ve önemli olan da bu zaten!

Açıkçası tribünlerimiz öyle bir hale geldi ki taraftarlar kendi renklerinin dışında takımlara ait renk görmeye tahammül gösteremiyor.

Bunu asla normal bulmasak da realitenin bu olduğunu tespit etmemiz gerekiyor.

Renk ayrımcılığı elbette sarı-lacivert konusunda biraz daha ırkçı boyuta geçiyor ki Kayseri’deki olay da bu!

Kayserispor amigosu bu realite çerçevesinde kendi tribünlerinde sarı lacivert formalı bir çocuğa bile tahammül gösteremeyebilir; çünkü o çocuk oraya yalnız gelmemiş, babası var, çevresinde de birkaç Fenerbahçeli olduğunu düşünebilir.

Peki…

Buraya kadar anlamaya çalışıyoruz.

Karşılaşmanın 61. dakikasında televizyonlarımızın hoparlörlerinden bir ses geldi. Bu ses Kayserispor taraftarının “Trabzonspor” şeklinde tempo tutmasıydı.

Bugün gazetelerde olayı yaşayan babanın açıklamalarını okurken bir detay daha görüyoruz ki o tribünlerde Trabzonspor formalı başka taraftarlar da maç izliyormuş.

Şimdi bunu anlayabilmek mümkün mü?

Aynı amigo Fenerbahçe formalı 4 yaşındaki çocuğa tahammül gösteremiyorken nasıl oluyor da kendi tribünlerini Trabzonspor diye bağırtabiliyor?

Buna nasıl izin verebiliyor?

Bunun başka bir şey olduğuna şüphe yoktur!

Biz bunu Ümit Karan’ın 3 Temmuz sürecindeki ifadelerinde de görüyoruz;

Hâkim soruyor “neden uygun durumda gol atabilecek arkadaşına pas vermedin?”

Ümit Karan cevap veriyor; “belki de Fenerbahçe’nin şampiyon olmasını istemedim!”

Fenerbahçe’nin şampiyon olmasına tahammül gösteremeyen o kadar büyük bir çoğunluk var ki bu ayrımcılık artık ırkçılık boyutuna ulaştı.

Bir Galatasaray yenilgisi sonrasında rakibinin oyuna saygı gösterip “Hamza Hoca’nın bu üç puana daha fazla ihtiyacı vardı” şeklinde yüksek fair play gösterisinde bulunanların konu Fenerbahçe olduğunda ortalığı yangın yerine çevirmesine sıklıkla şahit oluyoruz.

Bu anlamda tribünlerde 4 yaşındaki çocuğun üzerindeki Fenerbahçe formasına tahammül gösteremeyen taraftarın tepkiselliği ile her Fenerbahçe maçı yenilgisi sonrasında sahne alan ve “gerekirse 10 yıl ceza alırım” şeklinde açıklama yapacak kadar gözü dönen Tolunay Kafkas’ı anlamak mümkün hale geliyor.

O zaman “Futbolcularımı Galatasaray maçına konsantre etmede zorlanıyorum” diyen astığı astık kestiği kestik 50 yıllık bir yöneticinin takımında oynayan futbolcunun maç sırasında kalesine gelen yegâne şuta kolunu bile uzatma tenezzülünde bulunmaması da tuhaf olmuyor; Kayserispor-Fenerbahçe maçının 90+4. Dakikasında Volkan Demirel’e kayarak müdahalede bulunan futbolcunun bu hareketinin içindeki motivasyonu, hırsı konuşmuyoruz da “vay efendim kazık kadar adam oldun hala bu futbolcularla dalaşmaya utanmıyor musun?” şeklinde o müdahale sonrasında canı yandığı için anlık tepki göstermiş Fenerbahçeli futbolcuya akıl vermeyi daha büyük erdem gösteriyoruz. 

Vay vay vay!

Kim kimi kandırıyor bilmiyoruz.

O sahanın içinde olan biteni herkes çok iyi biliyor.

Yıllarca Emre Belözoğlu’nun neden bu kadar agresif olduğunu 40 yıldır bu camianın içinde yaşayanlar bilmiyor mu?

Hepiniz biliyorsunuz! 

Volkan Demirel’e o maç sırasında yapılan hareketin ne anlama geldiğini?

3 Temmuz’a konu olan sezonda kaç maç oynandı? Hangi maçta bir kaleci kalesini terk ederek Fenerbahçe kalesinde gol aradı?

Kim bu motivasyonun nedenini sordu? 

3 Temmuz sezonunun en kritik maçı olan Gaziantepspor maçındaki o yüksek direnişin anlamı neydi? Gaziantepspor o sezon buna benzer kaç maç yaptı? 

Türkiye’de mesleğini gazetecilik yaparak sağlayan bir kişi Galatasaray’ın şampiyon olduğu geçen sezon bir maçtan sonra utanmadan “3 Temmuz’dan bile daha kirli” yazabildi. (*)  (Bu konuyla ilgili yazdığım yazının linkini paylaşıyorum. Okumanızı öneririm.)

Denizli’de Appiah o golü kaçırdı diye ters manyel uzmanı “futbolumuzun namusu kurtuldu” diye açıklama yapabildi.

Aynı sezon Anelka’nın attığı golden sonra ayağa kalkan futbol kamuoyu birkaç hafta önce nedense sustu kaldı.

3 Temmuz’un savcısı “Fenerbahçe şampiyon olmasaydı bu davayı açmayacaktım” diyebildi.

Suç bile ancak Fenerbahçe şampiyon olduğunda adaletin ilgi alanına girebiliyor; 6222 Sayılı yasanın 11/1. maddesiyle Fenerbahçe'ye suç biçen yargının en önemli parçası bunu nasıl görmezden gelir? 

Bütün bu yaşananlar normal ve sporun içinde öyle mi?

Yalan, riyakârlık öyle boyutlara ulaştı ki artık gözler bağlandı daha da kötüsü bu bilinçli yapılan bir uygulamaya dönüştü.

Hiçbir şeyi birbiriyle kıyaslamaya çalışmıyorum.

Ya da şu daha doğru demek istemiyorum.

Yanlışa yanlış olduğu için yanlış diyelim.

Ortada bir yanlış varken bunu Fenerbahçe yaptığında başka diğerleri yaptığında başka tepkiler göstermeyelim.

Mümkün mü?

Bu ortamda asla böyle bir şey olmayacağını çok iyi biliyorum, çünkü her ne yapılıyorsa zaten bir plan çerçevesinde bilinçli olarak sürdürülüyor.

Yazık olan da bu! 

(*) http://www.milliyet.com.tr/uzay-gokerman--2010-11-sezonundan-bile-kirli--olan-nedir--2057719-skorer-yazar-yazisi/

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..