Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '14

 
Kategori
Deneme
 

Fetişizm ve İlkellik / Egemenlik ilişkisi

Bugün burjuva politikacılar, ideologlar, halkı, halka rağmen yönetmek ve sömürü sistemini sürdürmek için baskı araçlarını ( siyasi, askeri, iktisadi ) kullanmalarının yanında;  erke boyun eğmeğe koşullandıran toplumsal, geleneksel fetiş simgelerin var olması ve halkın sefaletinden hoyratça beslenmesi için gerekeni yapıyorlar.

Tüm burjuva politikacıların, ideologların, her dönemde ve politik manevralarına, halklar arası savaşların sürdürülmesine halkı inandırma gereksinimi olduğu her yerde “bayrak, kahramanlık, erkeklik, şehitlik, ulusal kırmızıçizgiler, milli birlik, kutsal kitap, ezan, devletin itiraz edilemez çıkarları ve güvenliği “ türünden sözcüklerle hamasi söylevlerini süslemeleri bu nedenledir. Ve kuşkusuz bu değerlere sahip insanın bu değerlerle süslenen “her türden “savaşa “karşı çıkışı” abesle iştigaldir, ikiyüzlülüktür.

Toplumsal gelişim sürecine bağlı olarak toplumlar, maddi yaşamın çeşitlenmesine koşut olarak ilişkilendiği her alanda fetiş simgeler yarattı. Bu fetiş simgelerin var olduğu belli başlı alanları; 1.Siyasi (Bayrak, kutsal devlet, aile reisliği vb.) 2.İktisadi (meta, para, üretim araçlarının özel mülkiyeti vb.) ve 3.İdeolojik-Dinsel  ( milli değerler, erkeklik, kutsal kitap, vb.) biçiminde sınıflandırabiliriz. Her fetiş simge konumlandığı alanda rol alırken, aynı zamanda ideolojik zeminde de fonksiyonel rol almaktadır. Dolayısıyla fetiş simgelerin, egemenlerin, ideolojik egemenliğinin kurulması ve sürdürülmesinde belirleyici bir etkisi olduğu görülür.

Bir fetiş simgenin, egemenliğin aracı olması anlamında, sınıfsal, grupsal olması kaçınılmazdır. Ancak aynı zamanda toplumda, bulunduğu alan ve ideolojik düzlemde egemenliğin aracı olması, o fetişin toplumsallaştığının da bir göstergesidir.

Bilimsel olarak fetişin sınıfsal olduğu gerçeği açıklanabilir ve anlaşılabilir olmasına karşın, pratik alanda toplumlar kendi üzerlerindeki egemenliğin taşıyıcısı olarak fetişi toplumsallaştırırlar. Evrenin babası; tanrı, yeryüzünün babası; kral, başkan, önder (egemen sınıf temsilcileri) din adamı ve ailenin babası; erkek. Bu baba üçlemesi, toplumların değiştirilemez, kutsal, eleştirilemez ön kabulü olur.

Fetiş konuma çıkartılmış simgelerin, belli bir dönem içerisinde, toplumdaki sınıfların durumuna uygun anlam yüklendikleri görülür. Egemen sınıflar için fetiş simgeler; “egemenliklerinin mutlak olduğu” yanılsamasını, topluma egemen kılma aracı iken; diğer yanda, ezilen yığınlar tarafından, fetiş simge, toplumu bir arada tutan, toplumsal parçalanmayı önleyen ve toplumsal var oluşu sağlayan araç olarak benimsenir.

Fetiş simgenin bu ikili toplumsal konumu, o fetişe karşı davranışın nasıl olması gerektiğinin ipuçlarını da veriyor. Bir toplumda, fetişin, toplumu bir arada tutucu özelliği ile o fetişe karşı duyarlı olan toplumun, belli bir çatışma sırasında fetişin sınıfsal yanını duyumsayarak o fetişe tepki göstermesi kaçınılmaz bir biçimde gerçekleşir. Genellikle pratik anlamda gerçekleşen bu tepkisel eylem; hakaret, küfürdür.  Bu içgüdüsel tepki, (Fetiş simgeleri yakma, yırtma, yıkma,) bir fetişin ilkelliğine karşı gelişen ilkel bir davranıştır. Bilimsel, devrimci yaklaşım, bu tepkinin kitlesel eylemlerde kaçınılmaz yaşanabilir olduğunu kabul etse de bu hareketi onaylamaz, doğrulamaz, bayraklaştırmaz.

Doğru olan bu içgüdüsel tepkiyi bilinçli eylemliliğe çekmektir. Toplumun içgüdüsel tepkilerini pohpohlama ile devrimci politikanın uzaktan yakından ilgisi yoktur.

Toplumun bir kesiminin, fetişe karşı içgüdüsel tepkisi bilinçli eylemliliğe çekilmediği zaman o toplum kaçınılmaz olarak bir kör dövüşe sürüklenir ki; bu kör dövüşten de genellikle, tüm halklar zarar, egemen sınıflar ise yarar görürler.

Fetiş şeyin, toplumun büyük çoğunluğunca kabul gördüğü bir yerde ve anda toplumun fetiş şeye karşı duyarlılığını hesaba katarak hareket edilmelidir.

Kuşkusuz bu fetişizme karşı ideolojik mücadele yürütülmemelidir anlamına gelmez. Fetişlerin toplumsal yanını abartarak, fetiş şeyin halkın değeri olarak görüp, ona karşı geniş tahammüllü olmak, fetişin tabu varlığını sürdürmesine bir katkıdır.

İnsanı insana köle kılan erk olmadan da insanların bir arada yaşayabildiği ve yaşayacağı; insanların, halkların, devletin zoruyla değil özgürce, gönüllü bir arada olmalarına dayalı birlikteliğinin de olabileceği bilinci toplumu sarıp sarmaladıkça; tüm fetişler, toplumun belleğinden silinecektir. Fetişler toplumsal yaşamdan kovuldukça insanları bir arada tutan güç;  özgürlükleri, insani zenginlikleri ve entelektüel yaratıcılıkları olacaktır.

Toplumsal yaşam her süreçte fetiş şeyin sömüren ve ezen sınıfların egemenlik aracı olduğu gerçeğini açığa çıkarıyor. Açığa çıkan her olguyu, bilimsel yaklaşımla anlaşılır ve kavranabilir kılarak, ezilen yığınların fetişlere karşı duruşu bilinçli eylemlilik noktasında getirildiği zaman, fetiş şeyin, hak ettiği yere, tarihin “ölüler mahzenine” gönderilmesine katkı sağlanmış olacaktır.

O zaman, insanı yüceltme iddiasıyla “baş tacı” edilen fetiş simgelerin; tahrip gücü yüksek etkisiyle insanlığı nasıl baskı altında tutuğu, kötümser kıldığı, yaratıcılığını körelttiği, yıkımlara ve sefalete sürüklediği çok daha net görülecektir.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                         

 

BABÜR PINAR

 
Toplam blog
: 37
: 395
Kayıt tarihi
: 17.06.08
 
 

Üniversite mezunuyum, mimarım. Şiir ve felsefe politika ilgi alanım ve yazıyorum. Resim yapıyorum..