Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '12

 
Kategori
Güncel
 

Futbolda, Savaşta, sofrada ve yatakta savunma yapmak korkaklıktır...

Futbolda, Savaşta, sofrada ve yatakta savunma yapmak korkaklıktır...
 

Kadınlarımıza kendilerini savunmak için harika bir yol önerdikten sonra, Türklerin savunma anlayışı üzerine uzun uzun düşündüm… Aslında dünyanın diğer uluslarından ne kadar önde olduğumuzu anladım… Bu anlayışımızdan onur duydum… Gurur duydum…

Bizim savunma anlayışımızın temelinde korkmamak var… Ayrıca atak olmak var… Ayrıca da bir yerlere havale etmek var… Başka ülkelerden farkımız bu… Bu anlayışımızı hayatın her alanında görmek mümkün… Hem mikro anlamda hem de makro anlamda… Yani tek tek bireylerin hayatında da, kurumlarımızda da, devletimizde de bu anlayış hakim…

Mesela futbol… Hani nerdeyse inancımıza bir madde daha ekleyecek kadar sevdiğimiz, ulusal bir ayine dönüştürdüğümüz top oyunu… Ancak yüzyıldır oynadığımız bu oyunda savunmayı asla öğrenemedik… Dört büyüklerimizin yurt içindeki maçlarında tek savunma anlayışı var: Biz büyüğüz! Bize gol atılmaz, nasılsa yeneceğiz… İşte bu savunma anlayışı ile  idare ettik yıllarca… Dışarı çıktığımız anda ise bu büyüklüğün işe yaramadığını gördük… Hatta milli takımımıza da ‘’yaradı’’ bu anlayış… Onlarda arayışa filan girmedi… Dışarıda sökmeyen büyüklüğümüze yine de dört elle sarıldık… Hep saldırdık… Savunmak korkmak demekti çünkü… Epey şerefli yenilgiler, beraberlikler ve üçüncülükler oldu futbol tarihimizde… Ama olsun, ezilmedik… Biz saldırdık onlar attı… Kör talih…

Dün akşam Gypsophıla’nun meşhur aşçıbaşısı Ahmet Dede (Kendisi tanıdığım en kötü aşçıdır. Çünkü her yaptığı yemek o kadar leziz ve güzeldir ki tüm insanları şişmanlatmaktan zevk almaktadır… Eline hangi malzemeyi verirseniz verin harikalar yaratır… Yani maldan anlar.) bana dedi ki; ‘’Kuyucak maçı boşu seyretme…  3-1 yenileceğiz…’’ Akşam maç bitince onun kulaklarını çınlattım… Ahmet ‘’malzemeden’’ anlıyor… Bende halkımızı anlıyorum…

Mesela AIDS’e, kansere bakış açımız… ‘’Acı patlıcanı asla kırağı çalmaz’’ diyoruz… ‘’Ben AIDS’ liyim’’ diyen biriyle birlikte olmak için bir saniye düşünmek yetiyor… O bir saniye düşünme payı da nasıl bir savunma yapacağım diye harcanıyor…  İstenmeyen her çocuk ‘’Allah verdi’’ oluyor…‘’Zehirli bu gıdalar tüketmeyin’’ dediğiniz anda tek düşünme noktası; ‘’acaba fiyatı ne kadar düşük?’’ oluyor…

Mesela iç ve dış politikalarımız… Sorunlu olduğumuz (olmayan da kalmadı) her ülkeye ve olaya bakış açımızda bu ataklık vardır bizim… Savunmamızı geliştirmek ise korkaklık olduğundan o kısmı es geçeriz… Küçüklük sayarız savunma gibi küçük işleri…  O yüzden her sorunda savunmamızın olayları geçiştireceğine, ‘’büyüğüz lan biz’’ biz deyip efeleniriz…

Kürt sorunu küçük olaydır… Irak’ı yönetenler aşiret reisidir… İsrail, Kıbrıs, Yunanistan basit ülkelerdir… Koduk mu oturturuz… Suriye’yi birkaç saatte alırız… Ama nedense (sanırım kader)  teröre binlerce insanımızı kurban veririz… İsrail vatandaşlarımıza kıyar, Suriye uçağımızı düşürür… Ne yapalım kaderin dışına çıkılmıyor işte…

Uzatmak mümkün bu listeyi… Ben bütün bu anlattıklarımdan dolayı, bu duygumuzu çok takdir ediyor ve seviyorum… Herşeyi inceden inceye planlayıp hiçbir sürprize yer bırakmamak korkaklıktır kardeşim… Bize ters bunlar…

 ‘’Sesimizi yer gök dinlesin/Yürüyelim arkadaşlar!’’ 

 
Toplam blog
: 615
: 948
Kayıt tarihi
: 25.06.10
 
 

1959 Denizli doğumluyum.. İ.Ü. İktisat Mezunuyum.. Emekliyim ve hala çalışıyorum.. Yaşam bizden önce..